Karagöz ustası Cengiz Özek: 'Dünya tiyatrosu Karagöz'ü çok iyi tanıyor'
Gölge oyunu “Karagöz” tartışmasız önemli kültür miraslarımızdan biri... Cengiz Özek de bu kültür mirasının ülkemizde ve dünyada tanıtılması için durmaksızın çalışan çok önemli bir isim. Özek’le çocuk yaşlarda Karagöz’e olan ilgisinin nasıl başladığını, yurtdışında gerçekleştirdikleri oyunları ve 19 yılı geride bırakan Kukla Festivali’ni konuştuk.
Çocukluğunuzdan beri hayatınızda Karagöz var. Bu sanata olan merakınızı neye borçlusunuz?
Ortaokuldaki resim öğretmenim Ali Kıyak, Karagöz figürleri yapımıyla ilgileniyordu ve bize değişik materyallerle Karagöz yapımını gösterirdi. Benim çok ilgimi çektiğini fark etmiş olacak ki bana nasıl yapıldığını öğretmek istedi. O gün bugündür de Karagözle ayrılmaz bir bağım var.
Sonrasında nasıl bir yol izlediniz?
O zamanlar yaşım daha 13… Ama bu işle ilgili bilgi ve görgümü artırmak istiyordum.
Ne yaptım ettim, zor da olsa Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki koleksiyonu inceleme şansını elde ettim.
Dediğim gibi yaşım küçüktü, normal bürokrasi içinde bu yerlerin depolarına girmek oldukça zor. İnsanlarla mektuplaşarak iletişim kuruyordum. Karşılarında ufak tefek beni gördüklerinde çok şaşırıyorlardı.
İlk serginizi de o yıllarda mı açtınız?
Birkaç sene sonra yani 17 yaşımda, İstanbul’da Kazım Taşkent Sanat Sergisi’nde açtım. İlk sergim Hollanda Ulusal Müzesi tarafından satın alındı ve daha sonrasında da pek çok ülkede koleksiyonlar yapar hale geldik.
Ardından Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi’nde sergi açtım.
Çok zordu buralarda sergi açmak ama şanslıydım…
Beş kıtada elliye yakın ülkede binin üzerinde gösteri gerçekleştirdiniz...
Çok turne yapan bir tiyatroyuz. Her şeyimiz Karagöz üzerine odaklı yürüyor. Karagöz’ü tekrar var etmek, bir kültürel öğe olarak kalmasını sağlayabilmek, modernleşerek Türk tiyatrosu içinde kendisine yeniden yer edinebilmesini amaçlıyoruz.
Sık sık yurtdışında oyunlar sergiliyorsunuz. Peki, yurtdışında insanların Karagöz’e ilgisi nasıl?
Oyunlarımızı Türkçe yapıyoruz. Bizim oyunlarımız etki-tepki üzerine gelişen oyunlar. Bu yüzden de dil problemini mümkün olduğu kadar kaldırmaya çalışıyoruz. Küçük bir özet anlatılıyor ve sonrasında oyuna geçiliyor.
Açıkçası Türkiye’de nasıl tepki alıyorsak yurtdışında da aynı tepkiyi hatta daha fazlasını alıyoruz.
Biz kendi kültürümüzü pek tanımıyoruz ama dünya tiyatrosu Karagöz’ü çok iyi tanıyor. Çünkü dünyada hiçbir tiyatro Karagöz’ün etkilediği coğrafya alanına sahip değil. İmparatorluk sınırları içinde bütün önemli noktalarda Karagöz oynamış. Bu kadar geniş bir coğrafyayı etkileyen Karagöz’ün maalesef ülkemizde iyi algılandığını düşünmüyorum.
Peki, neden Karagöz Türkiye’de iyi algılanamıyor?
Sahne büyülü bir yer. Sahne “ev gibi” der sanatçılar, bu çok doğru. Oradaki samimiyet, oradaki idiyet çok başka. Delilik gibi belki de. Öte yandan heyecanı ve tutkuyu beslediği kesin! Sahne birlik-Bu bir İstanbul folkloru yani Anadolu’da oynanmıyor. Cumhuriyet’e geçişle birlikte de günün modası değişiyor hatta öncesinde…
Meşrutiyet ve Tanzimat dönemi tiyatrolarına baktığımızda da Karagöz’den kopup başka bir tiyatro formuna eğilim başlıyor. Bu Cumhuriyet döneminde bir ivme kazanıyor. Tamamen bu tiyatro formu terk ediliyor. Sonra millileştirme çabaları içinde başına Türk kelimesi geliyor. Bütün Türkiye’nin geleneksel tiyatrosu olarak belirleniyor. Ama seyredilmeyen, bilinmeyen bir şey nasıl senin milli tiyatron olabilir? Burada sıkıntı ortaya çıkıyor.
Ve gerekli önemin gösterilmemesi Karagöz’ün edebiyat kitaplarında sadece yarım sayfalık uyduruk bir metinle yüzeysel olarak gösterilmesi bu sanat için handikap oluşturuyor.
Kendi kültürüne sahip çıkmak istiyorsan bunu desteklemen gerekir. Bunu tabii ki devletin yapması gerekmiyor. Ama bu konuda çaba sarf eden insanları devletin desteklemesi ve iteklemesi gerekir diye düşünüyorum. Çünkü Karagöz, dünya kültür mirasına kabul edilmiş ender değerlerden birisi...
“İnsanlar ‘Karagöz bizim’ diyemiyorlar bir utanma içindeler” dediğinizi okumuştum bir röportajınızda bunu biraz açar mısınız?
Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelme olduğu düşünülen sanatlar için durum böyle. Mesela ben minyatür ve tezhip de yapıyorum ama insanlara bu tuhaf geliyor. “Bu kadar modern bir adam neden bunlarla uğraşıyor, nasıl olur?” diyorlardı. Kendi konservatuvar arkadaşlarım bile bana tuhaf bakıyorlardı.
Son 15 yıldır hükümetin çabalarıyla gün yüzüne çıktı bu sanatlar.
Kültür bir şeylerin üstüne binerek devam ediyor ve kendisini geliştiriyor. Türkiye Cumhuriyeti durup dururken değil, belli bir kültür birikimiyle meydana geldi. Bunu değerlendirmek gerekiyor. Ama burada birtakım yanlışlar olduğu kanaatindeyim.
Çini sanatında, geleneksel Türk tiyatrosunda ve minyatür sanatında da aynı şey var. Konservatuvarlarda yeni yeni geleneksel formdaki Türk tiyatrosuyla ilgili dersler verilmeye başlandı. Benim okuduğum dönem böyle bir ders yoktu. Kendi tiyatrosunu öğretmeyen bir okul olabilir mi?
15 yılın sonunda çabalar sonuç verdi mi?
Karagöz’ün dışındaki sanatlarda bir hareket var. Ama Karagöz hâlâ üvey evlat muamelesi görüyor. 1978 yılında Kültür Bakanlığı’nın açtığı kurs olmasaydı Karagöz ölmüştü. Biz Yeni Karagöz’ün ikinci kuşağıyız aslında. Şu an bu sanatla ilgilenen çok insan var ama bu ilginin eğitim, bilgi ve estetik donanımla daha profesyonel boyuta geçmesi gerekiyor.
Karagöz figürleri nasıl yapılıyor?
Karagöz figürü; inek, dana, deve derilerinden yapılır. Bu deriler de özel işlemlere tabi tutulur ve tüyleri dökülür. Daha sonra kokuşmaması için asitlerle tabaklanır ve bize gelir. Eğer yeni bir figür tasarlıyorsanız, tiyatroda bir oyun tasarlar gibi aktör yaratmanız gerekiyor.
Yani düşünüzü kukla olarak realize edebiliyor mu, ona bakmam gerekiyor.
Dikkat edilmesi gereken nokta derinin su ve nemle karşılaşmaması... Mesela boya da bir sıvıdır, boyadığınızda deri 24 saat ağırlık altında kalmalı ki deri eski formuna dönmesin.
Karagöz denilince akla Ramazan ayı da geliyor. Sizin Ramazan ayıyla ilgili bir Karagöz anınız var mı?
Karagöz bir halk eğlence sanatı. Ramazan’da insanlar iftar ve sahur arasında eğlenerek zaman geçiriyorlar ve eski dönemde de seyredilecek başka bir şey olmadığı için Karagöz izliyorlardı. Bu durum ondan kaynaklanıyor sadece Ramazan’da Karagöz oynatılmıyor. Ama günümüzde belediyeler halka böyle tanıtıyorlar ve kötü gösteriler düzenleniyor. Birisi “Bana şu kadar para ver, geleyim burada 10 dakika bir şey yapayım” diyor. Karagöz’e yapılan en büyük kötülük bu. Kendi sanatını çok kötü tanıtıyorsun, bu bir cinayet.
Kukla Festivali’nin de kurucususunuz...
Bu Karagöz’e adadığımız bir festival. Katıldığımız uluslararası festivallerde herkes Türkiye’de Karagöz’ü merak ediyordu ve buradaki festivallere katılmak istiyorlardı ama burada bir festival yoktu. Köklü bir kukla geleneğine sahibiz. Bunu bir borç olarak kabul ettik ve kendi cebimizdeki parayla bu işe başladık. Bu yıl 20. yaşımızı kutlayacağız. Aynı zamanda bu yıl Karagöz’ün 500. yılı, bu sebeple festivali tamamen bir gölge tiyatrosu ve Karagöz’le donatmak istiyoruz.