Kar kelebeği, sakin şehir: Lubiana
Lubiana’ya indiğimde mevsim kıştı ve bunu özellikle sevmiştim. Benim gibi kış düşkünleri için kar her şeyi sadece eşitlemez aynı zamanda sesler dahil ışıkların ve köşelerin bütün fazlalıklarını dindirir. Eğer kar kelebeği görmek isterseniz gözlerinizi kapayıp suyun dingin akışına kulak kabartmanız yeterlidir. Orta Avrupa’nın kış sporları merkezi sayılan Slovenya sadece tabiatın değil, tarihin de kesişme noktası gibidir. Üç milyona yaklaşan nüfusuyla Slovenya sanki Slav halklarının en süzülmüş toplamıdır ve başkent Lubiana bir taç elması gibi parıldar. Su, nasıl Budapeşte, Viyana, Prag’ı kurarsa Lubiana’yı özellikle kurar; çünkü su burada sonsuza değin doygundur. Bu doygunluk çevre dağlardan gelen berrak suya ferahlık vermekle kalmaz bir ninni efekti yaparak şehri sinesinde uyutur.
Sava Nehri'nin gururlu kolu Ljubljanica burayı koluna takarak sürükler. Nehir güzel güzel aktıkça sağı solu yerleşimle bezenmiş sanırsınız. Tekne turu yaptığınızda şehrin renk, ses ve ışık uyumunu içinize çekersiniz.
Eğer şiire ve şairlere düşkünseniz üzerindeki her bir köprüyle daha bir güzelleşen nehir boyunca yürümeniz ve her mevsimin (bahar ve sonbahar çılgın olmalı) rüzgârını yüzünüzde duymalısınız. Ljubljanica boyunca üç şöhretli köprüden geçip suya dalarsanız Dragon, Tripple ve Cobbler’s Köprülerinin neden bir yüzük hâlinde nehre takıldığını anlarsınız. Fakat geçmiş hiç abartmadan hep kendisini hissettirir. Mimar Joze Plecnik’in elleri hâlâ binaların köşelerini okşuyordur. Vurnik House’un karşısına geçince bir ulusun mimarideki yorumunu bulursunuz. Birbirine açılırken el ele tutuşan Arnavut kaldırım döşemeli sokakları adımlaya adımlaya Robba Çeşmesi’ni geçmeli sonra da milli şair France Preseren’in heykeliyle bezenmiş alana çıkmalısınız. Biraz da fiziki büyüklükleri sebebiyle mekânı abartan Viyana veya Prag’ın aksine burada mekânlar alabildiğine şiirseldir. Yalınlık güzelliği kucaklar. Çünkü hayat burada koşturmaz. Dinginlik ana karakterdir. Heykeller bile göze batmaz. Ve kavak ağaçlarının en yakıştığı şehirlerden biridir Lubiana. Dragon Köprüsü'nde durup hem Sloven mitolojisine hem de Avusturya- Macaristan imparatorluğunun izlerine özellikle dikkat etmeli. Ejderha sadece bir arma değil güç istencinin çarpıcı bir sembolü sayılır.
Kış havasının kurşuni ağırlığı yumuşak ışıkların şemsiyesiyle şehri kuşatırken bir vesileyle nehre açılan kafelerden birine oturmak en iyisidir. Gostilna’larda belki Struklji’nin tadına bakmak en iyisidir. Üstelik yukarıda bir yerlerde Lubiana Kalesi sizi gözleyedursun niçin burada tabela yaygarası ve trafik karmaşası yok diye düşünürsünüz. Üç yüz bini bulmayan nüfusuyla dünyada hâlâ dingin şehir mümkündür düşüncesini de kanıtlar Lubiana. Eski Yugoslavya’nın bir parçası, Avrupa Birliği’nin mini fakat milli geliri yüksek bir parçası olarak Slovenya’da gösterişli hiçbir şeye rastlamazsınız. Dini yapılar bile mahcup görünürler. Abartısız, Lubiana, kırın içinde kültürel atmosferi hayli yüksek bir hayat sığınağı şeklinde ışıldar. Hele kış ve kar şehri daha da kendi sıcaklığına çeker ve böylece onunla baş başa kalmanın sevincini duyarsınız.