İstanbul’un ruhu ya da bir şehri̇ yeniden düşünmek: Süleymaniye Camii

FATİH SARIMEŞE
Abone Ol

İstanbul silüetinin en önemli simgelerinden biri olan Süleymaniye Camii dünya mimarlık tarihine Osmanlılar tarafından hediye edilmiş bir yapıdır. Fetihten sonra inşa edilen ilk saray olmak özelliği taşıyan Eski Saray’ın (Topkapı Sarayı’nın inşasından sonra Eski Saray olarak anılmıştır) Haliç’e doğru uzanan bir kısım arazisinin üzerine inşa edilen Süleymaniye Camii Haliç’e ve Boğaz’a hâkim bir konumdadır. Kayalık alanın üzerine inşa edilen Süleymaniye Camii İstanbul’un en ihtişamlı yapısı olarak Boğaz’dan Suriçi’ne bakanları ilk selamlayan yapılardan biridir.

Osmanlı Devleti’nin klasik döneminde inşa edilen cami aynı isimle anılan külliyenin merkez yapısıdır. Kanuni Sultan Süleyman’ın ihsanıyla Mimar Sinan tarafından 1550-1557 yıllarında inşa edilen Süleymaniye Camii tasarım ve plan açısından kendisinden neredeyse bin yıl önce inşa edilen Ayasofya’ya benzemektedir. Doğu batı ekseninde inşa edilen Ayasofya’nın merkezinde tam bir kubbe, doğu ve batıda ise yarımşar kubbe ile üst örtü sistemi tamamlanmıştır. Süleymaniye Camii’nin harimi ise benzer şekilde merkezde tam bir kubbe kuzey ve güney ise yarımşar kubbe ile örtülmüştür. Ayasofya’nın plan tasarımının 1500-1505 yıllarında inşa edilen Bayezid Camii’ne daha sonrasında ise Süleymaniye Camii’ne ilham kaynağı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Mimar Sinan ve inşa ettiği/ onardığı yapılar hakkında yazılmış tezkirelerde Mimar Sinan Şehzade Camii için “çıraklık eserim”, Süleymaniye Camii için “kalfalık eserim”, Edirne Selimiye Camii için ise “ustalık eserim” demiştir. Süleymaniye Camii 27,40 metre çapında merkezi bir kubbeyle örtülmüştür. Bu kubbe Osmanlıların İstanbul’da inşa ettiği en büyük kubbedir. Kubbenin tepesinde altın yaldızlı madeni alem yer almaktadır. Alemin uzunluğu net olarak bilinmemekle birlikte 10 metre civarında olduğu tahmin edilmektedir. Kubbenin harim içine bakan bölümü ağız kısmı aşağıya doğru bakan küplerden oluşmaktadır. Bu durum kubbenin hafifletilmesini sağladığı gibi iç mekândaki akustiğin ayarlanmasında önemli rol oynamaktadır.

Harimde yan sahınlar granit sütunlarla ayrılmıştır. Bazı kaynaklarda granit sütunlardan bir tanesi için Kız Taşı'na ait sütun olduğu ifade edilmektedir. Günümüzde Kız Taşı olarak bilinen meşhur anıt İskenderpaşa’da varlığını sürdürmektedir. Süleymaniye Camii’nde kullanılan Kız Taşı sütunu aynı isme ait farklı bir anıta ait olabilir. Bu durum İstanbul’da birden fazla Kız Taşı olarak adlandırılan anıtın varlığına işaret etmektedir.

Süleymaniye Camii 27,40 metre çapında merkezi bir kubbeyle örtülmüştür. Bu kubbe Osmanlıların İstanbul’da inşa ettiği en büyük kubbedir.

Harimde yer alan mermer minber ve mihrap döneminin en güzel örneklerinden kabul edilmektedir. Ahşap vaaz kürsü ise sedef kakma işçiliğiyle ön plana çıkmaktadır. Hat yazıları Ahmed Karahisari’nin talebelerinden Hasan Çelebi tarafından yazılmıştır.

Harimin üst örtü sistemindeki kalem işi uygulamaları 19. yüzyılda dönemin üslubuna göre yenilenmiştir. 20. yüzyılın ortalarında yapılan restorasyon çalışmalarında söz konusu kalem işlerinin bir kısmı kazınmış ve Cumhuriyet Devri Ulusal Mimarlık Dönemi anlayışını yansıtan kalem işi uygulamaları yapılmıştır.

Camide çini işçiliği orantılı bir şekilde kullanılmıştır. Harimde sadece mihrap cephesinde çini kullanılmıştır.

İznik üretimi olan çinilerin en önemli özelliği ilk defa kırmızı (aşı) rengin kullanıldığı örnekler olmasıdır.

Harimin kuzeyinde merkezinde kapalı şadırvanın yer aldığı revaklı avlu bulunmaktadır. Avlu revakları Aswan graniti, Mısır kırmızı porfiri, Çanakkale Kestanbol graniti, Marmara Adası Prokonnesos Mermerinden yapılmış sütunlar tarafından taşınmaktadır.

Süleymaniye Camii’nin dört adet minaresi bulunmaktadır. Bu minarelerden ikisi avlunun kuzeyinde olup 56 metre yüksekliğe sahiptir. Diğer ikisi ise avlu ile harimin kesiştiği köşelere yerleştirilmiş olup 76 metre yüksekliktedir. Minareler arasındaki 20 metrelik fark Süleymaniye Camii’ne Haliç ya da Boğaziçi’nden bakıldığı zaman kademeli bir görünüm sağlamaktadır.

19. yüzyılda Süleymaniye Camii (John F. Lewis)

56 metrelik minarelerde ikişer, 76 metrelik minarelerde üçer olmak üzere toplam 10 şerefe bulunmaktadır. Efsaneye göre Süleymaniye Camii’nde dört minare bulunması Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah olmasına (fetihten sonraki padişahlar; Fatih Sultan Mehmed, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman) işaret etmektedir. 10 şerefe bulunması ise Osmanlı’nın 10. Padişahı olduğuna (Osman Gazi, Orhan Gazi, I. Murad (Hüdavendigar), I. Bayezid (Yıldırım), I. Mehmed (Çelebi), II. Murad, Fatih Sultan Mehmed, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman) işaret olarak kabul edilmektedir. Evliya Çelebi Seyahatname'de Süleymaniye Camii’ni anlatırken külliyenin diğer birimleriyle birlikte bin kubbeli bir yapı olarak betimlemektedir. Külliye bünyesinde 3.000 kişinin yaşadığını ifade etmektedir. Ayrıca İstanbul’a gelen yabancıların Süleymaniye Camii’ni hayranlıkla incelediklerini, caminin ahşap kapılarını görenlerin parmaklarını ısırdıklarını anlatmaktadır.

Günümüzde de pek çok yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktalarından olan Süleymaniye Camii tüm ihtişamıyla Kanuni Sultan Süleyman ve Mimar Sinan’ın İstanbul’a hediyesi olarak 465 yıldır ayaktadır. Kıyamete kadar ayakta kalmasını dileriz…