İnsanlığın uzayla imtihanı

CEYDA DEMİRCİ
Abone Ol

Geçtiğimiz günlerde bilim insanları yirmi yıllık bir çabanın sonucu olarak tarihte ilk kez bir kara deliği fotoğraflamayı başardı. Miyop bir insanın gözünden çekilmişçesine kamuoyuna servis edilen söz konusu fotoğraf, bilim kurgu filmleri sayesinde kara delikler hakkında az da olsa bilgi sahibi kişileri yeterince tatmin edemese de uzay araştırmaları tarihinde büyük önem taşıyor.

İnsanlık fezanın hakkında ilk ne zaman hayal kurmaya başladı ya da ilk neyi hayal etti bilinmez ama uzay çalışmaları başlangıcından günümüze kadar özellikle popüler bilim alanında kerameti gizeminden menkul bir değer taşıyor.

Uzay madde ve enerjiden meydana gelen bir sistemdir.

Hayallerini dünyaya sığdıramadığından olsa gerek insanlığın uzaya yolculuk etme fikri tam olarak 19. yüzyılın sonlarında Jules Verne’nin yazdığı Aya Yolculuk romanıyla başladı diyebiliriz. Öyle ki çiçeği burnunda icat sinemanın da ilk bilim kurgu eseri H. G. Wells'in yazdığı Aydaki İlk İnsanlar ve Jules Verne’in kitaplarından Georges Méliès’in uyarladığı Aya Seyahat (Le Voyage Dans La Lune, 1902) oldu. Tabii bu sırada bilim de son sürat gelişmeye devam ediyordu. İkinci Dünya Savaşı’nın silah sanayisini şahlandırması sayesinde insanlık roketi icat etti. Savaştan sonra da Sovyetlerin dağılmasına kadar süren Soğuk Savaş’ın etkisiyle insanlık, uzay çalışmaları konusunda epey bir yol kat etti.

İnsanın uzayla ilk teması Sovyetler tarafından 1957’de fırlatılan Sputnik-1 füzesiyle başladı. Takvimler 12 Nisan 1961’i gösterdiğindeyse Yuri Gagarin, uzayda arz-ı endam eden ilk insan oldu. Amerika bu yarışta eksik kalır mı hiç? Aynı yıl Amerikan başkanı John F. Kennedy, yakın gelecekte Aya insan göndermeye yönelik çalışmaların başladığını duyurdu. 1962’de John Glenn, uzaya çıkan ilk Amerikalı, dünyanın etrafını dolaşan ikinci insan oldu. Ancak insanlığın uzay serüveni sürekli yükselen bir ivmeye de sahip değildi elbette. Amerika’nın Apollo projesi 1967’de daha deneme aşamasındayken başarısızlıkla sonuçlandı ve ne yazık ki üç astronot patlama sonucu hayatını kaybetti.

Kainattaki madde; Güneş, gezegenler, yıldızlar, galaksiler, astroidler ve meteorlardan meydana gelen hacimli ve kütleli gök cisimlerinin tamamıdır.

Takvimler 1969 yılını gösterdiğinde ise kendisi için küçük ama insanlık için büyük bir adım atan Neil Armstrong, ilk defa Dünya harici bir gök cismine giden ve orada yürüyen insan olarak tarihe geçiyordu. Apollo 11 adındaki bu yolculuk, insanlık tarihinin en büyük başarılarından biri oldu. Daha sonra ABD, 1969-1972 yılları arasında Ay'a 8 ayrı insanlı araç gönderdi, yani toplamda 24 insanı Ay'a götürmeyi ve geri getirmeyi başardı.

Olayın gerçekliği ile ilgili tüm dedikoduları bir yana bırakırsak; dört yüz yıl önce dünyanın yuvarlak olduğunu iddia ettiği için kilise tarafından yakılarak infaz edilmekle yargılanan Galileo’yu düşündüğümüzde insanların Ay’a seyahat edebiliyor olması gerçekten mucizevi bir olaydı.

Dünya ve diğer bütün gök cisimlerinin de içinde yer aldığı sonsuz olarak kabul edilen boşluğa Uzay (evren) denir.

İnsanoğlunun yaşadığı Dünya’ya “tepeden” bakmaya başladığı o tarihlerden bu yana, uzay araştırmaları çok hızlı bir gelişim gösterdi. 1970 yılına gelindiğinde yarışa Çin de dahil oldu ve uzaya ilk uydusunu fırlattı. Sonrası da malum olduğu üzere uzayda şu an onlarca uydu bulunuyor. Günümüzde insanlık kara delikleri fotoğraflayıp, Mars’a ayak basmanın hazırlıklarını yaparken Carl Sagan’ın deyişiyle “Merkezi ve kuruluş amacı biz olmayıp, enginlikte ve sonsuzlukta kaybolmuş minnacık; yüzlerce milyar galaksi ve milyarlarca trilyon yıldızla bezenmiş bir kozmik okyanusta dönüp dolaşan bir Dünya” üzerinde yaşadığımızın gittikçe daha fazla idrakine varıyoruz sanırım.