İnsanın şoför hali
Otomobil, çağımızda kent mekânını inşa eden unsurların başında gelir. Cadde ölçüleri, binaların birbirine mesafesi, geniş otoyollar, trafiğin akışını engelleyecek pürüzlerin ortadan kalkması için yasal ve toplumsal düzenlemeler, binlerce otomobilin sığabileceği otoparklar, benzin istasyonları, servisler, hurdalıklar… Otomobil ve onun ihtiyaç duyduğu bütün bu donanımlar, otomobil için kurgulanmış ve yayaların mahkûm olduğu otomobilin dış mekânını biçimlendirir. Bununla birlikte otomobil; sürücüsüne onu bu dış mekândan ayıracak, dilediği zaman kentin karmaşık manzarasından uzaklaştıracak kendi iç mekânını sunmaktadır.
Bu durum insanlık tarihinde ilk kez tecrübe edilmekte. Hem hareket hâlinde olan hem de yalıtılmış hâlde olan bir hız ve şiddet unsuru. Bu unsurun da yönlendiricisi olarak şoför. Dolayısıyla insanın var oluş hâllerini incelediğimiz bu deneme serisinde şoför olmaya ayrı bir başlık açılması yadırgatıcı gelmemeli. Şoförlük toplumsal hayatın diğer düzlemleriyle desteklenen bir hâl olarak karşımızda.
Otomobil, sürücüsüyle gerçek dünya arasında bir filtre görevi görür. Sürücüyle yaya arasındaki hiyerarşi, sürücüyü halktan koparır. Sürücü seslerden, kokulardan, dokunma hissinden ve tabiattan yalıtıldığı için somuta temas edemez. Bu sebeplerden dolayı otomobil güçlü bir soyutlama aracıdır. Şoför, modern dünyanın soyutlanmış yeni öznesidir.
Batı şiirinde hızdan, enerjiden ve makineden yola çıkarak yeni bir estetik ve değerler sistemi kurmayı amaçlayan, mekanik çağın ve giderek mekanikleşen hayatın bir simgesi hâline gelen atılımı ise fütüristler yapmıştır. Marinetti, fütürist manifestoda kurşunlar üzerinde koşarcasına kükreyen bir otomobili, Samothrake Nike’si heykelinden daha güzel bulur ve ideal çubuğu yeryüzünü aşan, yörüngesinin devrine kendiliğinden atılıveren direksiyonun başındaki insanı över. Güzellik ancak çatışmadadır, saldırganlık yoksa başyapıt yoktur. Bu saldırıyı modern teçhizatı kullanarak gerçekleştirecek olan, övülen yeni insandır. Fütürist manifestoda otomobilin boruları harlamaya hazır yılanları andırır. Proust’un aksine fütüristler otomobilin varlığındaki şiddeti fark etmişlerdir. Bu bilinci yine Kayahan Özgül’ün aktardığı Dr. Ziya Ahmed Kaya’nın 1928’de yayımlanan Yollar ve İzler kitabındaki “Şoför” başlıklı şiirin şu mısralarında da buluruz.
- Ağaçlar kaçıyorlar geriye katar katar
- Bu azgın makinenin delice savletinden;
- Gizlenmiş mesafeler sür’atin dehşetinden.
- Cür’et dolu şoförün kızarmış gözlerinde
- Külhani bir eda var sert, kısa sözlerinde…
- Ölümle yanyanayız bu ecel beşiğinde!
Otomobile binenin bir ölüm ve cinayet fikrini de taşıması gerektiğinin farkında olan bu şiirde şair şoförü tasvir eder. “Cür’et dolu şoförün kızarmış gözlerinde / Külhani bir eda var sert, kısa sözlerinde…/ Ölümle yanyanayız bu ecel beşiğinde!” mısralarında da görüldüğü üzere şoför şiddet içerikli bir yaşantının da taşıyıcısıdır aslında.
Otomobili dışarıdan seyreden şiirlerde otomobilin cismani şiddetinden ve sebep olduğu sınıfsal ayrımlardan bahsedilir. Orhan Veli “Bedava” şiirinde “otomobillerin dışı / sinemaların kapısı / camekanlar bedava” demektedir. Dolayısıyla şoför sınıfsal bir temsili de taşımaktadır.
Şehirden ve insandan soyutlanmış şiddet taşıyan sınıfsal varlığıyla şoför, bir hâl olarak asfaltın koruyuculuğunda güvenle seyir hâlindedir, konforunun savruluş olduğunu fark etmeden.