Homeros'un şehri: İzmir
Kimine göre Çeşme’de geçirdikleri yaz tatilleriyle "bir yaz aşkı",kimine göre uğruna kariyerlerin bir kalemde silinip yerleşildiği "yenibir hayata başlamanın ilk adımı", kiminin ise sınırlarından ayrılmadanhayatlarını huzurla geçirdikleri "Güzel İzmir"… İzmir, herkes için farklıanlamlar taşısa da ülkenin asla dillerden düşmeyen şehri.
"Ege’nin İncisi" olarak bilinen şehir esasında daha çok bir yaşam tarzını simgeler. İzmir; koşuşturmadan uzak, kaos kelimesinin telaffuz dahi edilmediği rahat bir şehirdir ve buranın ruhunu idrak etmek için genellikle hafta sonu tatilleri yetmez. İnsanlar hızlı yürümez ve hayata yetişmek için kendini harap etmez. İzmirliler daha ziyade tanımadıkları insanlarla gülümseyerek konuşmaktan çekinmeyen, yarışmayan ve elinde olandan memnun insanlar olarak tanınır. Belki de bu yaşam tarzının kulaktan kulağa yayılması İzmir’i daha bir çekici kılar.
İzmir’den bahsedilen mevsim yaz ise akla sadece Çeşme’nin birbirinden güzel koyları gelir. Diğer mevsimlerde ise Saat Kulesi, Kordon, Kızlarağası Hanı gibi klasik destinasyonlar ile sınırlı kalınır. İzmir’in yalnızca bu yüzünü görenler ise "İzmir’de görülecek pek bir şey yokmuş esasında" diye düşünür ancak pek de sesini çıkarmaz "İzmir savunucularından" gelecek yanıtlardan çekinerek.
Haritadaki konumu itibarıyla mavi rengin ve denizin öne çıkması İzmir’in nefes alınacak yeşil alanlarının, iç açıcı aktivitelerinin, tarihi alanlarının ve damağa hitap eden noktalarının olduğu gerçeğini pek de gölgeleyemiyor. Şehir, ufukta görünen turkuaz koyların ardında da çok şey vaat ediyor.
Urla bağ yolu
Ege kasabalarının belki de en huzurlusu, Urla… Balıkçıları, ağır akan zamanı, uğruna festivaller düzenlenen leziz enginarı ile İzmirlilerin sevdiği bir hafta sonu kaçamağı rotası. 6000 yıldır şarap elde edilen Urla’nın bağları, Roma İmparatoru Domitianus’u bile kıskançlıktan çatlatan türden. Öyle ki Domitianus, Urla bağlarının Roma bağlarından üstün olmasını kaldıramamış ve tüm asmaların yerle bir edilmelerini emretmiş. Neyse ki filozof Skopelianos tarafından örgütlenen halk, imparatoru kararından caydırmış.
Urla bağlarını eşsiz kılan özelliklerden en önemlisi, Urla’nın şaraplık üzüm üretilen iklim kuşağının tam ortasında yer alması. Akdeniz ikliminin denize yakınlık sayesinde sağlanan nem ve iyot ile birleşmesi, Urla’nın kolay parçalanan ve bu sayede de asmaların köklerini derinlere salmasına imkan tanıyan “redzina" toprağı da Urla şaraplarını kaliteli kılan etkenlerden.
Urla Bağ Yolu, kendinizi Toskana’da hissettirecek bir "gurme rotası". Bağ Yolu; bağ evinde bağlara nazır konaklama, elinize Urla Bağ Yolu’nun haritasını alıp farklı farklı üreticileri ziyaret etme, salkımlardan kadehlere uzanan yolculuğu yakından tanıma imkânı sunuyor. Böylece hem bağlarla ilgili yerinde bilgi alıp dinç bir zihinle rotayı tamamlayabiliyorsunuz.
Bisikletle gelen özgürlük
Tatlı imbat esintisini hissetmenin ve zinde kalmanın en güzel yolu; bisiklete atlayıp körfez boyu gezinmek.
İnciraltı’ndan Sasalı'ya uzanan, yani körfezi boydan boya pedallama imkânı sunan bisiklet yolları şehrin içindeyken şehrin uzağındaymış gibi hissettiriyor. Bilhassa yaz harici mevsimlerde maviye hasret kalanlar için İzmir’in koylarına gitmeden özlem gidermek, mavinin sınırında vakit geçirmek için en güzel yöntem. Bisikletli gezintiyi bir adım öteye taşıyıp sınırlarını genişletmek isteyenler için ise Avrupa Bisiklet Rotası Ağı’na (EuroVelo) dahil olan İzmir’de Foça, Karagöl, Sasalı Kuş Cenneti, Seferihisar-Sığacık gibi farklı rotalar da sunuluyor.
Dinginlik için yeşil rotalar
Kent sınırlarından biraz uzaklaşmak isteyenlerin adresi, son yıllarda adı daha çok duyulmaya başlanan Karagöl. Karagöl’ün adı bir efsaneye dayanıyor. Tanrı Zeus ve Pluto'nun yarı insan oğlu olan ve Smyrna’da M.Ö. 800’de yaşayan Frigya Kralı Tantalos, Anadolu Tanrıçası Kibele'ye inandığı için Helen Tanrılarını küçük görmüş ve Zeus tarafından Yeraltı Ülkesi'nde sonsuz açlık ve susuzluğa mahkûm edilmiş. Böylece Tantalos, Sipilos Dağı'nın bir yarığından atılarak Hades'e gönderilmiş. Bu nokta daha sonra Tantalos Gölü, ardından da Karagöl olarak adlandırılmış. İzmir ile Manisa sınırındaki Yamanlar Dağı’nda yer alan Karagöl, doğa gezintisi yapmak ve çadır kurmak için harika bir seçenek.
Şehrin bir diğer yeşil noktası da Balçova’da bulunan ve ismiyle geçireceğiniz günün seyrini anlatan "Terapi Ormanı". Balçova Termal Tesisleri ile başlayan güzergâh, şehir merkezine yalnızca 8 km mesafede. Ormanda, Şelale Yolu ve Manastır Yolu arasında seçim yapıp, yaklaşık 6 kilometrelik parkur üzerinde tertemiz havayı soluyup, hiç beklenmedik güzellikteki Balçova Barajı manzarasıyla yenilenebilirsiniz.
Antik grafitiler için Agora rotası
Agora, İzmir seyahatlerinin olmazsa olmazları arasında sayılır. Grekçe’de agora kelimesi, "toplanılan yer, kent meydanı, çarşı" anlamına gelir. Antik Çağ’da ticari, siyasi, dini, sanatsal ve sosyal faaliyetlerin tümü buralarda yürütülür. M.Ö. 4. yüzyılda antik Smyrna Kenti’nin agorası ise daha ziyade bir devlet agorasıdır. Namazgah semtinde yer alan Roma Dönemi agorasının günümüze kadar ulaşmasını, agoranın M.S. 178’de meydana gelen depremden sonra yeniden inşa edilmesini sağlayan Marcus Aurelius’a borçluyuz. Yakın yıllarda açığa çıkarılan Agora grafitilerini ise modern zamanların restorasyon çalışmalarına…
Muralların veya grafitilerin "vandalizm" olarak görülmek yerine bir sanat değeri haline geldiği son yıllarda, antik çağlardaki grafitilerin nasıl göründüğüne bakmak için en doğru adres, dünyadaki en fazla Grek grafitisine sahip İzmir Agorası. Buradaki duvar yazıları ve grafitiler, Agora bazilikasının bodrum katında yer alıyor. Bu grafitilerin arasında gladyatör adları, kutsal obje ve insan tasvirleri, Ephesos ve Smyrna kentleri arasındaki rekabete işaret eden yazılar, yüceltilen sporcuların isimleri, "Beni sevmeyen bir sevgiliyi seviyorum" gibi aşk itirafları ve Hristiyanlıkla ilişkili metinler yer alıyor. Bu ziyarette, antik bir bulmacayı çözmeye çalışmak ve antik çağdaki gündelik hayatı hayal etmek güzel bir aktivite olabilir.
St. Polycarp kilisesi
İsa'nın on iki havarisinden biri olan Aziz Yuhanna'nın öğrencilerinden İzmir Piskoposu Aziz Polikarp’a ithaf edilen St. Polycarp Kilisesi, kentin en eski ve en ihtişamlı kilisesi.
İncil’de adı geçen 7 kiliseden biri olması nedeniyle de inanç turizminin önemli bir durağı özelliğinde.
Sekizgen gövdeli çan kulesi bulunan, üç nefli dikdörtgen şeklindeki kiliseyi ayrıca özel kılan, İzmir’de yaşamış olan Fransız sanatçı Raymond C. Péré’nin Aziz Polikarp’ın yaşam öyküsünü anlatmak üzere yaptığı fresklerdir. Aziz Polycarp, inancından dolayı Romalılar tarafından günümüzdeki Kadifekale yakınlarında yakılarak öldürülmeye çalışılmıştır. Ancak alevlerin kendisini yakmadığını gören Romalar, Aziz Polycarp’ın hayatını mızrakla sonlandırmıştır.
1742 yılında çıkan yangındaki alevlerin kiliseye ve çevresindeki Fransız Mahallesi’ne zarar vermemesi de bu hikâye nedeniyle Aziz Polycarp’ın mucizesine bağlanır.
Mimariye ve tarihe ilgi duyanlar, günümüzde de ziyarete açık olan kiliseyi mutlaka seveceklerdir.
Türkiye’nin en yaşanılası şehri olan İzmir, klasik noktalarından çok daha fazlasını sunuyor. Hem huzuru, hem de sunduğu çok sayıda seçenekleriyle alternatif gezi rotası arayışında olanlara tüm sıcaklığıyla dört mevsim kucak açmaya devam ediyor.
Dünyanın en eski kira sözleşmesinin bulunduğu yer: Teos Antik kenti
Küreselleşmenin kentleri aynılaştırmasına karşı çıkan Cittaslow hareketine Türkiye’de ilk dahil olan "Yavaş Şehir" Seferihisar’da keşfedilmeyi bekleyen en önemli yer, Teos Antik Kenti. Burası, Dionysos’un oğlu Athames tarafından bir liman kenti olarak kurulmuş. Antik çağın önemli filozof ve sanatçılarına kapılarını açmış, Dionysos Sanatçılar Birliği’nin kurulduğu Teos’un öne çıkan özelliği, Yunan şarap tanrısı Dionysos’a adanmış olan ve Anadolu’daki en büyük Dionysos tapınağı olma özelliğini taşıyan Dionysos Tapınağı. Teos’da görülmesi gereken diğer önemli yerler; meclisin toplandığı yer olan Bouleutrerion, Agora Tapınağı, Antik Tiyatro ve Roma’daki önemli yapıtlar için kullanılan mermerlerin çıkarıldığı Karagöl Antik Mermer Ocağı.
Geçtiğimiz yıllarda yapılan kazılarda bulunan 2200 yıllık "kira sözleşmesi" yazıtı ise gerçekten ilgi çekici.
Altı şahitle yapılan sözleşme, binaların uygun kullanılmaması halinde uygulanacak cezaları içeriyor ve günümüz meselelerinin geçmişten çok da farklı olmadığını anlamamızı sağlıyor.
Görkemli geçmişi ile Bergama
Bergama denilince ilk akla gelen, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Pergamon Antik Kenti. Pergamon dünyada ilklere imza atmış bir yer. Parşömen, tıp ve eczacılık simgesi olan yılan, Asya’nın ilk kütüphanesi, ilk büyük hastane ve tıpta kullanılan aletler bu topraklardan çıkmış. Hellenistik dönemin kültür, bilim ve sanat merkezi olan Pergamon’da görülmesi gereken başlıca yerler Bergama Müzesi, Akropol ve Asklepion.
Bergama Müzesi, Erken Tunç Dönemi’nden Bizans Dönemi’ne uzanan dönemlere ait arkeolojik eserlerin görülebileceği bir müze. Tarih boyunca Bergama’nın merkezi olan Akropol’de bulunan görkemli Zeus Sunağı Berlin’deki Pergamon Müzesi’ne kaptırılmış olsa da Akropol; Kraliyet Kütüphanesi, dünyanın en dik antik tiyatrosu, Kızıl Avlu olarak anılan ve Hıristiyanlar açısından önemli bir dini merkez olan Serapis Tapınağı ve Athena Tapınağı ile göz alıcı bir tarihi nokta. Sağlık tanrısı Asklepios’a adanan Asklepion ise, antik çağların en önemli sağlık merkezlerinden. "Ölümün girmediği yer" olarak nam salan Asklepion, tıp bilimi tarihine ve geçmişte uygulanan tedavilere ışık tutması açısından büyük önem taşıyor. Burada hastalar; uyku, çamur kürü, şifalı su, hacamat, açlık tokluk kürleri ve müzik dinletisi tedavileri ile iyileştirilmeye çalışılmış. Bu bilgiler, ünlü söylev ustası Aelius Aristides’in "Hieroi Logoi" eserinde belgelenmiş durumda.
İzmir’in dikkat çekici müzeleri
İzmir Bornova’da bulunan Arkas Deniz Tarihi Müzesi’nde Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas’ın koleksiyonu sergileniyor. 3 katlı müzede 112 gemi maketi, 123 tablo ve 127 gemi antikası yer alıyor.
Türkiye’nin en büyük klasik otomobil müzesi olan Key Müzesi ise İzmir’in en ilgi çekici müzelerinden biri. Murat ve Selim Özgörkey’in koleksiyonerlik ruhunun bir müze hâline getirmesiyle kurulan ve Torbalı’da yer alan bu müzede 1880’li yıllardan günümüze ulaşan 140 model otomobil ve 50 motosiklet sergileniyor. Gerçek tutkunlar, bu müzelerin ardında yatan emeği kendi meraklarıyla harmanlayıp keyifli vakit geçirebilirler.