Hayatın tam da ortasında telaşsız şehir: Malmö

YAĞMUR KILIÇ
Abone Ol

Seyahat planları yaparken çoğunlukla popüler olan, tavsiye edilen, mutlaka görülmesi gereken yerleri listelerimizin başına koyuyoruz. Oysa tatilimizin her anını dolu dolu yaşamak uğruna neredeyse yanı başına gidip de görmeyi ihmal ettiğimiz, sakinliğinde huzur bulabileceğimiz nice güzel şehirler ve kasabalar var. Bu şehirlerden biri de elbette Malmö. İsveç’in en büyük üçüncü şehri olan Malmö, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’ın hemen karşı kıyısında yer alıyor. Bu yüzden Kopenhag’a yolunuz düşerse kuzeyin telaşsız şehri Malmö’ye de bir şans vermenizi kesinlikle tavsiye ediyoruz. Ayrıca Danimarka’dan Malmö’ye ulaşmak, İsveç’ten ulaşmaktan daha kolay. Zira uçağınız Kopenhag’a indikten sonra yaklaşık kırk dakikalık bir tren yolculuğuyla Malmö’ye ulaşmak mümkün. Üstelik Öresund köprüsü üzerinden gerçekleşen bu yolculukta, enfes bir Baltık Denizi manzarası size eşlik edecek.

Malmöhus Kale.

Mevzumuz kuzeyde geçtiğine göre Malmö ziyareti için en uygun zamanın mayıs-eylül ayları arası olduğunu da hatırlatmadan geçmeyelim. Kışları oldukça soğuk olması nedeniyle dışarıda vakit geçirmeye pek olanak vermeyen Malmö’nün park ve sahillerinde en güzel vakitleri güneşin yaklaşık 17 saat boyunca kendini gösterdiği yaz mevsiminde geçirmek mümkün. Evet, Malmö tam anlamıyla bir parklar şehri. Öyle ki şehirde yürürken bir parktan diğerine geçtiğinizi anlayamıyorsunuz bile. Bu yüzden şehri yürüyerek yahut bisikletle gezmenizi tavsiye ediyoruz. Bu arada Kungsparken ve Pildammsparken bizce şehrin en güzel parkları. Ayrıca çok fazla vaktiniz yoksa şehrin kanallarını 50 dakika boyunca gezdiren rehberli bir tekne turuyla da Malmö'nün tarihi, simge yapıları, anıtları ve önemli şahsiyetleri hakkında bilgi edinebilisiniz.

Tarihi 12. yüzyıla kadar uzanan Malmö, 15. yüzyılda Danimarka’nın en yoğun şehirlerinden biri hâline gelmiş. 17. yüzyılda da İsveç topraklarının bir parçası olmuş. Tarih boyunca Danimarka ve İsveç arasında bir türlü paylaşılamaması ise onu sayısız kalenin inşa edildiği bir savunma şehri konumuna yükseltmiş. Fakat bu kalelerden Malmöhus dışında hiçbiri günümüze ulaşamamış maalesef. Yine de tek başına Malmöhus, içi su dolu bir hendeğin ortasında yükselirken masallardan fırlamış görüntüsüyle bizi Orta Çağ’a doğru epik bir yolculuğa çıkarıyor. Tabii gitmişken kalenin içindeki Malmö Sanat Müzesi'ni ve hemen çıkışında konumlanan Malmö Denizcilik ve Teknoloji Müzesi’ni gezmeyi de ihmal etmemelisiniz.

Öresund Köprüsü.

Pildammsparken.

Liman ve demiryolu taşımacılığı sayesinde Malmö’nün İsveç’in işçi kenti olması dolayısıyla klasik mimari ile modern mimarinin uyum içinde olduğu bir şehircilik anlayışı gelişmiş. Mesela Stockholm’deki modern ve çağdaş sanat müzesi Moderna’nın bağımsız bir şubesi olan Moderna Malmö’nün şimdiki ana binası önceden 1901'de kurulan bir elektrik santraline ev sahipliği yapıyormuş. Dolayısıyla çağdaş sanatın seçkin örneklerine koleksiyonunda ve sergilerinde yer veren Moderna’yı da Malmö’de görülecek yerler listenize eklemenizde ısrarcıyız. Modern mimari demişken dünyanın ilk burgulu gökdeleni olan ünlü mimar Santiago Calatrava’nın eseri Turning Torso da Malmö’nün simge yapılarından. Bu binayı görmek istiyorsanız önceden rezervasyon yaptırmayı unutmayın.

Moderna Malmö.

Lilla Torg.

Avrupa’yı az çok gezmiş olan herkes bilir ki bu bölgenin en ilgi çekici yerleri genellikle şehir meydanlarıdır. Bu meydanlarda birçok sanat eseriyle; askeri, dini ve sivil mimarinin örneklerini görebilmek mümkündür. Keza Malmö’de de böyle. Şehrin en büyük meydanı Stortorget’te şehri Danimarkalılardan alan İsveç Kralı 5. Karl Gustav’ın heykeli, birçok müzisyen heykeli, şehrin ana kilisesi Aziz Petrus ve Malmö belediye binası bulunuyor. Aynı zamanda 1571'de kurulan ve en eski eczane olma özelliğine sahip Lejonet eczanesi de bu meydanda yer alıyor. Stortorget meydanı özellikle Malmö Festivali’nin düzenlendiği ağustos ayında oldukça canlı etkinliklere sahne olduğunu da not etmeden geçmeyelim. Şehrin bir diğer meydanı Lilla Torg ise bir ya da iki katlı eski ve şirin yapılarla çevrili. Lilla Torg’da şehrin en güzel kafe ve restoranlarında ister enfes İsveç kahvesi ile çikolatasının tadına vararak ister marine edilmiş yahut tütsülenmiş somon içeren keyifli bir öğün yiyerek şehre “hoşça kal" diyebilirsiniz.