Hayal kırıklığına uğrayanlar
Pessoa, “ruhunun üşüdüğünü hisseden insan artık bir daha bunu unutamaz” der. İnsan, ruhunun üşüdüğünü hissedebilir mi? Acıdan kaskatı kesilmek, kendi içine gömülmek ya da her zerrenle sarsılmak mıdır hissettiğin mesela? Çürümek, kaybolmak, yok olmak. Çıldırtan bir boşluğun içinde debelenerek örtünememek. Bu dünyadaki mukimliğinden utanç değilse bile azap duyduğun bazı anları yaşayarak var olursun. Azap gelir, ruhunu sıkıştırır. Ruhun üşür, örtünemezsin. Saramazsın kendini. Bütün bunların yamacında bekleyen umutsuzluk duygusu, çaresizliğin yıkıcı gücü ve uzun uzadıya kimsesizlik. Kocaman bir hayal kırıklığı kalır geride sadece, hepsi bu.
Ruhun üşür, örtünemezsin. Bunu kimse bilmez. Hayal kırıklığına uğramak, bu hayatın olağan’ı belki de. Dünya buz gibi gerçekliklerin üzerine kurulmuştur çünkü. Gerçek, iyileştirmez. Duymak istediğimiz çoğu zaman gerçekler değildir. Yalanların üzerinde yaşar, gerçeklerin koynunda uyuruz. Ama hayat gerçektir. Hayal kırıklıkları, olmamışlıklar, mağlubiyetler, arzu duyduğumuz şeylerden çok uzaklara düşmek ya da kayıplar, sürekli kayıplar. İnsan, sırtındaki kan taşlarıyla dolu küfesini ağırlaştıran bütün yeni yükleri omuzlamakla meşhurdur. Omuzlamaya mecburdur aslında, evet.
İşte hayal tam buradan kırılır, gerçek ortadan ikiye bölünür, sabır çatlar, kalp sınanır, ruh üşür, insan yıkılır.
Çocuk yaşta tüm ailesini kaybeden ölümle kardeş ressam Ferdinand Hodler’in Hayal Kırıklığına Uğrayanlar tablosundaki, yüzlerini cepheden göremediğimiz, acılarına ortak olmayı isteyebileceğimiz o beş kişi. Üzgünlüğün, yas döneminin değil, safi bir yok oluşun, yıkılmışlığın tasviriyle yan yana oturuyorlar. Bir hiçliğin ortasında, bakışları yok, ifadeleri donuk, varlıkları anlamlarına uzak. Telafisi mümkün olmayan nihayet’i anlatıyor resim.
Çaresizliğin çöktüğü omuzları düşmüş, gözleri yere hizalanmış, ellerinden bir şey gelmeyen, siyahlar içindeki beş kişilik keder ordusu. Herkes ölüm kadar sessiz, kimse yanındakini teselli etmeye çalışmıyor, aynı anda yıkılmış hepsi. Birlikte aynı şeyin kaybedildiğinin anlaşıldığı ağır bir travmanın resmi. Yıkımın dili sessizliktir ve başını dizlerine yaklaştırmak ilk evine dönme arzusunu temsil eder; başlangıçlar evine, yeniden başlamaya, hatırladığın en güvenli yere. Büyük acılar insana bunu yapar. İnfilak ettiğini söyleyemez, istesen de bir sokak öteye gidemezsin, bu.
Kalakalırsın.
Bazı kayıpların üstesinden gelemezsin.
Hayal kırıklığı insanlıkla yaşıttır.
Ruhun üşür, örtünemezsin.