Güneşten ve yağmurdan ilk sakınan: Şemsiyenin tarihi
Şemsiye sözlükte şöyle tanımlanmış: “Bir sapın üzerinde esnek tellere gerilmiş, açılıp kapanabilen, yağmur ve güneşten korunmak için kullanılan, su geçirmez kumaştan yapılmış taşınabilir eşya; güncek.”
Dilimize Arapçadan geçen şemsiye kelimesi “güneş” manasına denk gelen “şems”ten türetilmiş. Dolayısıyla şemsiye kelimesi “güneşlik” anlamına geliyor. Fransızcada “paraşol” olarak isimlendirilen eski şemsiyelerdeki “sol” sözcüğü “güneş” anlamına gelirken “para” sözcüğü de “kesen” anlamında kullanılmış.
Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan şemsiyenin nerede, ne zaman ve kim tarafından icat edildiği bilinemiyor. Arkeologlar ve tarihçiler en basit türdeki şemsiyelerin Eski Mısır’da icat edildiğini düşünüyor. Bugün herkesin çok büyük bir kolaylıkla satın alabildiği ve genellikle yağmurdan korunmak için kullanılan şemsiyeler uzun yıllar evvel seçkin devlet ve din adamları tarafından güneşten korunmak amacıyla kullanılıyordu.
Söz konusu bu şemsiyelerin imalatı çok da zorlu süreçlerden geçmiyordu. Sağlam bir çubuğa papirüs veya palmiye yaprağı bağlamak yeterliydi. Hizmetliler tarafından tutulan bu şemsiyeler, yöneticiler için saygınlık ve otorite simgesiydi.
Çin, Eski Mısır ve Asur gibi çok eski medeniyetlerden bugüne kalabilen sanat eserlerinde şemsiyelere dair bilgilere rastlanılıyor. Günümüze ulaşan tarihi ahşap oymalarda, MÖ. 705-681 yıllarında hükümdarlık yapan Asur Kralı Sennacherib’in ordusuna liderlik ederken bir tür şemsiye kullandığı görülüyor.
Asırlar boyunca yalnızca bir grup insan tarafından kullanılabilmiş olan şemsiyelerin Avrupa pazarlarında boy göstermesi 1500’lü yılları bulmuş. Kısa bir zaman dilimde Avrupalı kadınlar arasında moda olan şemsiyeler 200 yılı aşkın bir süre demode olamamış. Şemsiyeyi bir aksesuar olarak gören Avrupalı kadınlar, yüzlerini güneşten korumak için küçük, zarif ve renkli şemsiyeler kullanmış. Hatta Paris’te şemsiyelerin tanıtıldığı moda festivalleri bile düzenlenmiş.
İngiliz seyyah ve yazar Jonas Hanway, o dönem kadınlara ait bir aksesuar olarak kabul gören şemsiyeyle Londra sokaklarında dolaşmaya başlamış. Başta Hanway ile dalga geçen halk sonrasında bu fikre ısınmış ve şemsiye erkekler arasında da popüler olmuş. Hatta bir dönem şemsiyelere “Hanway” bile denilmiş.
Şemsiyeyi güneşten çok yağmurdan korunmak için kullanan ilk millet Çinliler olmuş. Yağlı kâğıttan şemsiyelerine çatı yapan Çinliler, bu kâğıtları su geçirmeyen bir bal mumu tabakasıyla sağlamlaştırmış. Sonraki süreçte şemsiye çatıları deriden imal edilirken çubukları ise hayvan kemiği ve ahşaptan yapılmış. Giderek sağlamlaşan şemsiyelerin ağırlığı da eş süratte artmış. Bu problemi ortadan kaldırmak için İngiliz Samuel Fox 1852’de çelik iskeletten ürettiği, diğerlerine nazaran çok daha hafif ve kullanışlı bir şemsiye üretmiş. 1928’de de Alman Hans Haupt, Fox’un tasarımını geliştirmiş. Haupt, katlanabilen ilk portatif şemsiyeyi imal etmiş.
Bugün kullanılan farklı tasarım ve renklere sahip şemsiyelerin çoğunun çatı kısmı su geçirmez naylondan üretiliyor. Teflon kaplamalı alüminyum ya da cam elyafından üretilen iskelet, sap ve tutma kısımları ise şemsiyeyi çok daha hafif hâle getiriyor.