Güneşle çölün arasında: Tim Parks
Manchester’da doğdu. Babası papaz. Evlendikten sonra İtalya’da yaşamaya başladı. Uzun yıllar çevirmenlik yaptı. İtalya’da üniversitelerde dersler verdi. 90’larda Kuzey İtalya’daki hayatı konu alan kurmaca olmayan kişisel anlatılar yazdı. Bu eserleri çok beğenildi. Ayrıca 15. Yüzyıl Floransa’sındaki Medici Bankası’nın tarihini anlattığı, sağlık, hastalık ve meditasyon üzerine düşüncelerini aktardığı kitapları da var. Ona asıl yazarlık vasfını kazandıran romanları dışında okumak ve yazmak üzerine yazıları ve çalışmaları da oldukça dikkatleri çekti.
Tarafsızlık; hiçbir yerden bakmamak, hiç kimseyle olmamak anlamına gelir. Tim Parks’ın romanlarında nesnel yazar söyleminin keskin bir şekilde yok sayıldığını görürüz. Özellikle kadınlar karşısında dengede kalamayan öznenin bakışı neredeyse bütün kurgularında egemendir. Kendi kişisel hayatını romanlarına bir ham madde olarak sunmaz; ama okurda muhakkak Tim Parks roman karakteri olarak etki bırakır. Benzer bir etkiyi Thomas Bernhard’ın anlatılarında da görürüz. Hikâyenin asıl şahsı yazarından istisnasız izler taşır.
Nüans mutlak yenilikten daha etkileyicidir. Benzerlikler ne kadar çok olursa var olan farklılıklar o kadar önemli olacaktır. Doğal olarak edebiyat metni de kendi çekiciliğini bu nüans gösterisinden alır. Tim Parks bir yazar olarak hem anlatıdaki hem de hayatın sarsıcı kılcallarındaki ince çizgileri anlatmada oldukça mahir bir isim. Kurgularında bilinçdışı akışın ritmi ve imkânları, içeriğinde özellikle ikili ilişkilere getirdiği derinlik itibariyle hayata dair derinlikli görüntüleri kolayca yakalayabilen bir yazar Tim Parks.
Acılarımız dışında her şey muammadır. Acılarımız ve vergiler dışında. Bu belirsizlik bir sonraki güne umutla başlamanın ve ihtimaller denizinin genişliğinin imal ettiği bir merak kolonyasına döker bizi. Tim Parks gibi yazarların meta-fiction üslubu işte bu muğlaklığı bir sanatsal zemin hâline getirdiği için son dönem edebiyatını neredeyse domine ediyor. Paul Auster, Orhan Pamuk ve Tim Parks gibi yazarlar roman tekniğine getirdikleri yenilik sebebiyle geniş okur kitlelerine ulaşıyorlar. Çünkü Tim Parksvari yazarların yeteneği tematik olanı klişe gördüğü için kurgunun sınırsız sürprizlerine yaslanarak açığa çıkıyor.
“Yirmili yaşlarımda galiba yazabileceğimi, yazarlar camiasının bir parçası olabileceğimi kendime kanıtlamak için yazıyordum. Nihai kararı ben veremezmişim gibi geliyordu bana. Yazabildiğimi, deneyime ilginç bir bakış açısını kelimelere ifade edebildiğimi kanıtlamak için bir yayıncının onayına yani bana yatırım yapma isteğine ve okurlara, ciddi olacağını umduğum okurlara ve eleştirmenlere ihtiyacım vardı. Yani benim gözümde yazar sadece yazan biri değil, yazdıkları yayımlanan ve okunan ve ayrıca evet övülen biriydi. Niçin o insan olmayı kafama koyduğum ise belli değil.” diyor, Tim Parks.
Işık ne kadar parlaksa ifşa o kadar imkânsızdır. Tim Parks’ın romanlarında neredeyse mekânı sıfırlaması, mekânın önemsiz hâle gelmesi boşuna değil. Yazdıklarında suçluluk duygusunun motivasyonuyla ilerleyen bir yazar o. Doğal olarak metinlerine bir ifşa kültürü egemen oluyor. Kendini başkalarına bakarak tanımlayan karakterler cenneti bir bakıma onun romanları. Kıyaslamalar, dedikodular, kıskançlıklar… ama en çok da diğerinin içinden geçirdiği ırmaklara dair bilgi edinmeye çalışan bir koro romanlarının kişileri. Kendi kaderine yabancı ve acemi insanların romanını yazıyor Tim Parks. Kendi kaderine ilişkin değerlendirmesi şu şekilde: Hâlâ huzurlu, kaya gibi sağlam, güvenli ve sarsılmaz olan bir adamla konuşmanın anlamı yoktur.
İnsan birçok kez bir şeyin harika veya benzersiz olduğunu hatırlar; ama o şeyin kendisini tam olarak hatırlayamaz tadına varamaz ya da niye olduğunu anlayamaz, hatırlamak isteyişini hatırlar. İnsan, üzülmek için hatırladığı şeyin kendisinin değil yokluğunun şeklinin tadına varmak için hatırlar. İşte burada bazı kelimelere anlam yüklemeye çalışır. Samimiyet ve riyakarlık gibi kelimelere gülünç artılar ve eksiler yükler. Bu iki kavramın kesinkes cisimleşmiş olmadığını, sürekli alışveriş hâlinde olduklarını, ayrıştırılması imkânsız bir bileşim oluşturduklarını fark edemez. Tim Parks’ı büyük ve başarılı bir yazar yapan da muhakkak bu fark edemeyişi fark etmeye çalışan karakterlerle dolu romanlar yazmasıdır.