Gerçek ne işimize yarar?: Gustave Courbet

CELİNE SYMBİOSİS
Abone Ol

Fransız resminde 19. yüzyıl Gerçekçilik akımının kilit isimlerinden biri olan Gustave Courbet, yalnızca gözlemlediklerini resmetmeye olan bağlılığıyla tanınıyordu. Onun yaklaşımı sadece Fransız avangardını değil, aynı zamanda Empresyonizm ve Kübizm gibi daha sonraki akımları da etkilemiştir. Courbet'nin çalışmaları, daha önceki sanatçılar tarafından tercih edilen geleneksel akademik tarzları reddederek, köylüler ve işçiler gibi gündelik insanları anıtsal resimlerde tasvir etmeyi seçtiği için çığır açıcı olmuştur.

İlk yıllar

Jean Désiré Gustave Courbet, 10 Haziran 1819'da Fransız Alpleri'ne yakın bir kasaba olan Ornans'ta çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Ornans'ın doğal ortamında geçen çocukluğu ona memleketine karşı derin bir sevgi aşılar. Courbet'nin ilk yılları, sanata olan ilgisini ateşleyen yerel manzaraları keşfetmekle geçer. 1831'de Ornans'taki küçük bir papaz okulunda okurken Neo-klasik ressam Claude-Antoine Beau'dan (1792-1861) ilk sanatsal eğitimini alır. 1837'de Collège Royal de Besançon'a yatılı olarak okurken Jacques-Louis David'in eski bir öğrencisi olan yerel ressam Charles-Antoine Flajoulot'dan (1774-1840) çizim derslerine devam eder. Klasik çalışmalar için gereken disiplinden hoşlanmayan genç Gustave, bilinçli olarak grafik sanatlara yönelir. Ancak ailesi onun her şeyden önce mühendislik okumasını istese de matematikteki vasat sonuçları nedeniyle Paris'te hukuk okumasına karar verdiler.

1839'da hukuk okumak için Paris'e giden Courbet sanatçı olmaya kararlıdır. Genç adam, kısa süre sonra kendini tam zamanlı olarak resme adar. Bu dönemde Charles de Steuben (1788-1856) ve Charles Suisse'in (1813-1871) stüdyolarını sık sık ziyaret eder. Paris'teki en üst düzey okul olan École des Beaux-Arts'a kaydolmak yerine akademik müfredattan uzaklaşarak daha az bilinen özel stüdyolarda birkaç ders alır. Zamanın çoğunu Louvre'daki Flaman ve İspanyol ressamların, özellikle Eugène Delacroix, Caravaggio, Rubens gibi ustaların resimlerini kopyalayarak hızlıca tekniğini geliştirir. Birkaç başarısız denemeden sonra 1844'te Kara Köpekli Otoportre’sinin Paris Salon’da sergilenmeye değer görülmesiyle ilk başarısını elde eder.

Self-Portrait with a Black Dog, 1841.

  • Self-Portrait with a Black Dog, 1841.
  • Courbet'nin ilk çalışmalarında edebiyattan esinlense de kısa süre resimlerini gözlemlenen gerçekliğe dayandırmayı seçti. Özellikle 1840'ların başlarında yaptığı resimler arasında, sanatçının kendisini çeşitli rollerde resmettiği birkaç otoportre vardır. Bunlar arasında yer alan Siyah Köpekli Otoportre, genç bir sanatçının kimlik arayışına tanıklık etmemizi sağlar. Figürleri çevreleyen manzaranın sadeliği ve manzaranın netliği, Louvre’da gördüğü Giovanni Bellini, Titian ve hatta Bronzino'ya saygı duruşunda bulunan yetenekli bir ressamın eseridir.

Gerçekçilik pavyonu

Courbet 1855 yılında Paris Evrensel Sergisi'ne aralarında Ornans'ta Bir Cenaze ve Sanatçının Atölyesi'nin de bulunduğu on dört resim gönderdi. Ancak eserlerinden üçü yer yetersizliği nedeniyle reddedildi ve Courbet haksızlığa uğradığını düşündü. Montpellierli bir borsacı ve Tissié-Sarrus bankasının ortağı olan hamisi Alfred Bruyas'ın desteğiyle Montaigne Bulvarı üzerine Gerçekçilik Pavyonu (Pavillon du Réalisme) adını verdiği geçici bir yapı inşa ettirerek kırk üç resmini özgürce sergiledi. Bu olay Courbet'nin Fransız avangardındaki kahraman statüsünü kesinleştirerek geleneksel resim okullarından uzaklaşan yeni nesil ressamların tartışmasız modeli olmasını sağladı.

  • After Dinner at Ornans, 1848-1849.
  • Ressamın 1846-47 yıllarında Hollanda ve Belçika'ya keşfetmek üzere yaptığı geziler sırasında üslubu gelişir ve paleti koyulaşmaya başlar. Rembrandt, Hals ve diğer Hollandalı ustaların yaptığı gibi çevresindeki günlük yaşamı resmetmek gerektiğine olan inancını güçlenir. Courbet’nin sıradan yaşamı betimlemeye olan bu bağlılığı, bir nesil sonra Manet, Monet ve Renoir'in sanatsal kararlarını şekillendirecektir.

Son yıllar

Fransa’nın Fransa-Prusya Savaşı'ndaki yenilgisinin ardından 1871'de hükümetten tamamen bağımsız olarak kurularak kısa süreliğine iktidarı ele geçiren Paris Komünü, Courbet'nin hayatında önemli bir dönüm noktasıydı. Sanatçılar tarafından müzelerin ve sanat hazinelerinin korunmasını denetlemek üzere kurulan komisyona başkan olarak atanan Courbet, topluluğun devrimci faaliyetlerinde aktif olarak yer aldı. Komün, Fransız Ordusu'nun zaferlerini onurlandırmak için I. Napolyon tarafından dikilen Vendome Sütunu’nunu kaldırılması için oy kullanmıştı ve sütun 16 Mayıs 1871'de yıkıldığında oradaydı. 28 Mayıs'ta Komün Fransız ordusu tarafından nihai olarak bastırılmasından sonra sütunun yıkılmasından sorumlu olduğu düşünülen Courbet, bir arkadaşının evinde tutuklanarak altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Serbest bırakıldıktan sonra gücünü geri kazanma umuduyla memleketi Ornans'a koştu.

  • A Burial at Ornans, 1849-50.
  • Ornans'ta Bir Cenaze Courbet'nin en önemli resimlerinden biri olmasının yanı sıra 315 cm x 668 cm ölçüleriyle Gerçekçilik akımına attığı en cüretkâr adımdır. Chardin ve Le Nain'i anımsatan eser, devlet tarafından satın alınmaya layık görülerek altın madalya kazanmasını sağlar. Bu sayede 1857’de Paris Salon kuralları değişene kadar seçim komitelerine karşı dokunulmazlık elde edince muhtemelen reddedilecek birçok eserini rahatlıkla sergileyerek sanat çevresinde hızlıca fark edilir.

1872'de Courbet'nin davasını yeniden açıldığında mülküne ve tüm resimlerine el konularak Vendôme sütununun yeniden inşasını finanse etmek için para cezasına çarptırıldı. Cezayı ödeyemediği için Fransa'yı terk etmekten başka çaresi kalmayınca hayatının son yıllarını İsviçre’de sürgünde geçirdi. 1877'de İsviçre'nin La Tour-de-Pails kentinde karaciğer hastalığından dolayı hayatını kaybetti.

  • The Stone Breakers, 1850.
  • Courbet, gerçek sanatın kişisel deneyimlere dayanması gerektiğini savunarak Paris Salonu tarafından büyük saygı gören tarih resmi fikrini reddetti. Büyük tarihi sahneleri resmetmek yerine, sıradan insanları ve alt sınıfları samimiyetle tasvir etmeye odaklandı. En ünlü eserlerinden biri olan Taş Kırıcılar, iki işçinin zorlu koşullarda taş kırmasını tasvir eder. Pierre-Joseph Proudhon'un köylü yaşamını tasvir ettiği için hayranlık duyduğu bu resim, işçilerin yorgun ifadeleri ve kaslı vücutları aracılığıyla emeğin sert gerçeklerini vurgular ve sosyal sınıflar arasındaki farklılıkları öne çıkarır.

Marc Trapadoux is Examining the Book of Prints, 1848.

Marc Trapadoux is Examining the Book of Prints, 1848.

Courbet'nin sanatı toplumsal normlara ve sınırlara meydan okuyarak onu sadece sanatsal bir yenilikçi değil, aynı zamanda siyasi bir figür hâline getirdi. Kral Louis-Philippe'in tahttan çekilmesine yol açan 1848 Devrimi'nde aktif olarak yer aldı. Courbet bu dönemde görüşleri nedeniyle sansüre uğradı. İkinci Cumhuriyet kurulurken Courbet, Proudhon'un fikirlerini benimseyerek Charles Baudelaire ve sanat eleştirmeni Champfleury ile birlikte Le Salut Public adlı bir gazete çıkardı. Bu tarihten sonra diğer çağdaş sanat akımları üzerinde baskın hâle gelen Gerçekçilik akımının lideri olarak ortaya çıktı.

The Fox in the Snow, 1860.

The Fox in the Snow, 1860.

Courbet, 1960’lardan itibaren İngiliz ressam Edwin Landseer tarzı av sahneleri sergileyerek kendisine hem şöhret hem de satış garantisi sağlar. Karlar İçindeki Tilki resmindeki gibi nötr bir arka plan için kullanılan kar manzaraları o dönem yaygın olmamasına rağmen Courbet’nin uzmanlık alanı hâline gelerek koleksiyoncuların dikkatini çeker.

  • The Wave, 1870.
  • Courbet'nin 1860'ların sonlarında Fransa'nın kuzey kıyılarına yaptığı birçok ziyaret sırasında resmettiği deniz manzaraları diğer resimlerine göre daha az tartışmalı olsa da doğanın hem güzelliğine hem de tehlikesine yaptıkları vurgular nedeniyle etkileyicidir. Bu resimler aynı zamanda detaylı renk ve ışık gözlemleriyle açısından İzlenimciliğin yolunu açan olağanüstü bir başarı olarak da görülebilir. 1870 yılında tamamladığı bu tablo da büyük bir deniz fırtınası sırasında yükselen dev dalga tablonun merkezindedir.