Gelile Denizi'nde Fırtına

ŞAHKURT EMİRDAĞLI
Abone Ol

Kurtarıcı, Tanrı’nın kucağındaymış gibi uyuyor. Yastığı huzur içinde. Deniz usulca salınmaktan vazgeçmiş ama rahat beşiklere değil, çivili tabutlara benziyor artık. Denizin kararı belli, azgın fırtınaları çağırıyor geceye. Mütebessim çehresiyle teknenin arka tarafında uyuyor kurtarıcı, o gün akşam olduğunda Celile Denizi’nin sakin maviliğine bakıp, karşı kıyıya geçelim dediğinde, kalabalığı geride bırakan havarileri, onun sözünü yere düşürmeden hemen tekneye binmişlerdi. Azaplı, büyük bir fırtınaya yakalanmışlardı şimdi, hepsinin gözlerinde arka arkaya dehşet sahneleri beliriyordu. Ama kurtarıcı uyuyordu, Tanrı’nın kucağındaymış gibi, huzurla. Havariler bu dehşetle baş edemeyeceklerini anladılar, gök öfkeyle patlamış, tekne su almaya başlamıştı.

Kurtarıcıyı uyandırdılar. Dehşetin ortasında, bütün sakinliğiyle uyandı Mesih, “İman ettiyseniz, Tanrı’nın yolladığı imtihanlardan korkmamalısınız, korkuyu kalbinizden sökün” dedi ve ardından tevekkül içinde fısıldar gibi ekledi: “O sizi fırtınalarının ortasında yalnız bırakmaz, Tanrı bizden ne zaman yüz çevirdi?” Havarilerin kalplerindeki korku, batmakta olan teknelerini sarsan azgın fırtınanın bilinmezliğiydi. Yok olacaklarını düşündüler. Buna inandılar. Kurtarıcı ayağa kalktı, fırtınayı çocuk gibi azarladı, hava dindi, gök sustu, tekne kurtuldu. “Kalbinizdeki iman, denizdeki fırtınalardan daha büyük olmadıkça, dedi kurtarıcı. Çıkan her rüzgârda savrulursunuz. Bu sözlerim kalbinizde bir fırtına koparsın ve Celile buna şahit olsun.” Işığın ve gölgelerin ressamının, meşhur tablosu The Storm on the Sea of Galilee’de (Celile Denizi’nde Fırtına), Markos İncil’inin dördüncü bölümünde anlatılan, Hz. İsa’nın havarileriyle birlikte çıktığı tekne yolcuğu sırasında yakalandığı fırtınayı dindirmesini konu ediniyor. Doğrudan İncil’den bir pasajla sahnesini kuran Rembrandt, ikiye bölünen dikey tablonun solunda dev dalganın vurduğu beş havarinin yırtılan yelkenden başlayarak tekneyi zapt etme mücadelesini, sağında ise havarileri tarafından huzurlu uykusundan uyandırılmış Mesih’in tevekkül içinde etrafına bakışını gösteriyor bize. Mesih’in yanındaki sekiz havariden birinin yani 13. Havari’nin (doğrudan bize bakan) ressamın kendisi olduğuna dair rivayetler de var. Rembrandt'ın sanat hayatı boyunca deniz manzarasını resmettiği bu ilk ve tek tablosunda fırtına, dalgalar, gökyüzü üçlüsüyle oluşturduğu coşkun dramatik etki takdire şayandır. Işık-gölge geçişleri bakışımızı derinleştirir. Havarilerin korkularını iliklerimize kadar hissedip, kalplerindeki çaresizliği en berrak hâliyle görürüz. Nihayetinde tabiatın dehşeti karşısında insan, tablonun odağındaki duygu bu. Tanrı’ya güven duymanın simgesi ise Mesih’in uykulu sakinliği. Olacak olan olur. Yazgı, Tanrı’nın hükmüne tabidir. İnsanın acizliği, doğanın acımasız gücü ve safi imanın bütün bunların üzerinde duran görkemi. Celile Denizi’nde bir fırtına.

İncil’deki pasaj şöyle:

İsa, bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O’nu uyandırıp, “Öğretmenimiz, öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?” dediler. İsa kalkıp rüzgârı azarladı, göle, “Sus, sakin ol!” dedi. Rüzgâr dindi, ortalık sütliman oldu. İsa öğrencilerine, “Neden korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?” dedi. Onlar ise büyük korku içinde birbirlerine, “Bu adam kim ki, rüzgâr da göl de O’nun sözünü dinliyor?” dediler. Celile deyince Mahmud Derviş’in “Vatan Celile’de bir güldür” parolası geliyor ilk anda aklıma. İlahi bir su birikintisi, göl ya da deniz. Mucizeler ummanı aslında. Bugün bildiğimiz ismiyle Taberiye Gölü ya da kutsal metinlerde yer aldığı hâliyle Celile Denizi. Bir fırtına tutmuştu havarileriyle seyahat eden kurtarıcıyı burada, bu denizde. Safi imanın görkemine bakan, Rembrandt'ın gözleriyle.