Geleceğe koşanların şarkısı: Seul
Güney Kore’ye ve özellikle Seul’a ayak basmadan evvel, zihnimde bu şehir ile alakalı iki şey canlanıyordu: Kore dizileri ve K-Pop sahneleri. Yer yer şu meşhur Gangnam Style şarkısı da kafamın içinde dönmüyordu desem yalan olur. Meğer Seul, bunlardan çok daha fazlasıymış. Sonsuz bir şehir. Dinamiğiyle, tarihiyle, modern ve geleneksel haliyle, insanları ve zengin mutfağıyla peşinden sürükleyen bir yer.
Korece başkent anlamına gelen Seul şehri, 10 milyonu aşkın nüfusuyla Güney Kore’nin en büyük şehri.Han Nehri’nin, şehre can vermekle kalmayıp, ikiye ayırdığı Seul; saraylarıyla, tapınaklarıyla, anıt mezarlarıyla birçok turistin uğrak yeri. Yüzyıllardır Kore’ye başkentlik yapmış Seul, Joseon Hanedanlığı döneminde yapılmış beş büyük saraya da ev sahipliği yapmakta.
Savaşlar sonucu büyük hasarlara uğramış olsa da bu beş saray insanı alıp eski çağlara götürme özelliğini yitirmemiş.
- 1997 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş Changdeokgung Sarayı ve bir gezginin uzun uzun tefekkür edip gezebileceği dev bir alana kurulmuş Gyeongbokgung Sarayı muhakkak ziyaret edilmeli.
Seul, yeni ile eskiyi bir arada harmanlamayı başarabilmiş nadir şehirlerden biri.
Dünyanın en geniş metro ağına sahip olan Seul’da, bir istasyonda kendinizi eski sarayların içinde bulabilirken başka bir istasyonda ise modern mimarinin en başarılı örneklerini görebileceğiniz Gangnam bölgesinde bulabilirsiniz.
Yeniyi inşa ederken eskiyi tahrip etmeden büyük bir metropol inşa etmeyi başarabilen Güney Kore’ye hayran olmamak elde değil. Bütün bunların yanında şehrin beton kimliğinden sıyrılmaya çalışıp, son yıllarda yeşillendirme çalışmalarına önem verdiğini de eklemek lazım.
İrili ufaklı birçok tepeye sahip olan Seul’da tepelerin büyük bir kısmı ormanlardan oluşuyor.
Şehrin sakinleri için bu ormanlar koşuşturmadan uzaklaşıp dinlenme mekânları. Bütün şehri ayakları altına alan Namsan Kulesi, ormanın içerisinden geçen güzel ve rahat bir parkurla es geçilmemesi gereken yerlerden biri. Hafta sonları eğlencenin merkezi olan Hongdae Bölgesi sokak müzisyenleri, dans şovları ve seyyar satıcılarıyla yoğun çalışma temposundan uzaklaşmak isteyen Korelilerin ilk tercihi.
Seul sakinlerinin bir diğer hafta sonu tercihi ise Han Nehri’nin kenarına giderek çimlerin üzerinde uzun süren sohbetler etmek. Şehrin teneffüs mekânı da diyebileceğimiz Han Nehri, Kore tarihinin hep merkezinde yer almış.
Daedeok Dağları’ndan doğup Seul’u ikiye bölerek Kuzey Kore sınırından Sarı Deniz’e dökülen Han Nehri, tarihi savaşlarla dolu Kore’nin en büyük tanıklarından biri.
Öte yandan Kore mutfağının zengin lezzetlerini Seul’de muhakkak denemelisiniz. İlk etapta bol malzemeli suşi gibi görünen ama aslında kendine has bambaşka bir tadı olan Gimbap’a hemen hemen her köşe başında rastlayabilirsiniz. Şehri keşfetme esnasında yenebilecek en güzel atıştırmalık olabilir. Ayrıca yemeklerinizi Kore’nin meşhur lahana turşusu ile taçlandırabilirsiniz.Kimchi diye anılan bu turşudan, gezinizin sonunda yanınızda bir bidon götürmek isteyeceğinize eminim. Benim Seul’daki favorim ise Bibimbap. Sebzeli pilav diye tarif etsem, değerini düşürmekten korkuyorum. En iyisi mi siz bir an önce ilk uçakla Seul’a gidin. Bu capcanlı şehirde kaybolmadan evvel kendinize kimchi eşliğinde bir Bibimbap ısmarlayın. Afiyet olsun!