Emre Özcan: Bugün futbolcuların futboldan başka düşünecek çok az şeyi var

RIDVAN TULUM
Abone Ol

Spikerlik, blog yazarlığı derken futbol dünyasınınen sevilen yorumcularından ve yazarlarından birihâline gelen, S Sport ve Socrates gibi platformlardagörmeye alışık olduğumuz Emre Özcan ileEURO 2020’nin hayatımıza ne getirdiğini ve futboldüşünürken aslında neyi düşündüğümüzü ve negördüğümüzü konuştuk.

Futbol düşünürken aslında neyi düşünürüz?

Buna verilebilecek sayısız cevap var. Coğrafya, toplum yapısı, sosyo- ekonomik durum… Futbola dair verilecek cevapları kökten değiştirecek faktörler. Çok yoğun çalışan biri için futbol bir kaçış alanı olabilir. Bir başkası için de hayat tarzı. İşi futbol olmayan ama oyunu hayatının temeline koyan ve yaşamını futbola göre şekillendiren çok büyük bir topluluk var. Bunu Kıta Avrupa’sında, Birleşik Krallık’ta, Güney Amerika’da hatta Afrika’da çok net bir şekilde gözlemlemek mümkün. Simon Critchley’nin tam da bu soruyu cevaplayan ve Türkçeye de çevrilmiş kitabı Futbol Düşünürken Aslında Ne Düşünürüz? bu soruya cevaplar arayan çok güzel eserlerden biri.

Sporun siyasi ve sosyolojik bir tarafı kaldı mı?

Futbolda her zaman böyle çıkışlara yer var fakat yaşadığımız dünya 1950’lerden ya da 1970’lerden çok daha farklı durumda. Y ve Z kuşağının son dönemde futbola egemen olmasıyla birlikte oyundaki politizasyon da çok doğal bir şekilde zarar gördü. Keza bugünün futbolcularından futbol adına beklenti de çok daha yüksek. Oyunun temposu ve hızı gün geçtikçe artıyor. Bu da futbolun ve taraftarların sporculardan taleplerini de zirveye çıkarıyor. Bugünün futbolcusunun futboldan başka düşünecek çok az şeyi var. O kalan süreyi de cep telefonları üzerinden sosyal medya ve bilgisayar oyunları dolduruyor. Futbol çeşitli yönlerden o kadar yıpratıcı hâle geldi ki genç oyuncular kaçışı basit şeylerle kafalarını dinlendirmeye çalışarak yapmaya başladı. Bu da benzer çıkışları bundan sonra görme ihtimalimizi epey azaltıyor.

Mesut Süre, Emre Özcan.

Artık o büyük hikâyeler, o büyük ve sürpriz başarılar yok… Bir daha N. Forest’ın yakaladığı o büyük başarıyı görmemiz mümkün değil. Futbolda, hatta sporun tamamında anladığımız anlamıyla hikâye geri mi çekiliyor?

Bu hikâyeye nereden baktığınızla alâkalı. Euro 2004’teki Yunanistan şampiyonluğu hâlâ çok uzakta değil. Keza 2016’da Premier Lig şampiyonluğunu inanılmaz bir sürprizle elde eden Leicester City de. Peki bu sezon Paris St. Germain gibi milyar Avro’luk bir takımı saf dışı bırakan Lille? Evet bir takımın alt liglerden gelip çok kısa bir süre sonra Avrupa’nın zirvesine çıkması bugünün şartlarında çok olası değil. Fakat bir milyarder kafayı takıp böyle bir şeyi yapmaya çalışır ve başarırsa bunun Nottingham Forest etkisi yaratmayacağı da kesin. Dünya burada da değişiyor ama futbolda hâlâ çok güzel hikâyeler mevcut.

80’ler ve 90’larda liglerin karakteristik oyun yapıları vardı. Artık bundan söz etmemiz pek mümkün görünmüyor, İtalya ve İngiltere’de birçok takım benzer oyunları deniyorlar… Bu karakteristik oyunlarla artık ligleri neden tanımlayamıyoruz?

Bunun en büyük nedenlerinden biri Avrupa Birliği’nin ortaya çıkışıyla birlikte futbolcuların Avrupa’da serbest dolaşım elde etmesi. Yerli futbolcu sayısı Avrupa Birliği’nden sonra bütün büyük liglerde azalmaya başladı ve dolayısıyla oyun yapıları da yavaş yavaş değişmeye başladı. Klasik İngiliz futbolunun geriye gitmesinde en büyük etken bence bu mesela. Keza İngiltere Premier Lig artık öyle bir seviyeye geldi ki hocaların büyük çoğunluğu da yurt dışından geliyor. Bu da geleneksel futbolun zayıflamasına neden oluyor. Ama bu kötü bir şey mi ondan çok emin değilim. İngiltere’de hep tek tip oyuncular ve tek tip oyun yapısı mevcutken şimdi ortada çok büyük farklılıklar var ve Premier Lig dünyadaki futbol trendini de belirleyen yarışma şu anda. Tabii tüm bunların yanında oyunun sürekli evrimleşmesi ve oyunu oynama biçiminin de bunun uzantısı olarak sürekli değişmesi de büyük faktörlerden biri.

Avrupa Süper Ligi denemesi gerçekleşti. Olur ya da olmaz ileride… Bu “ayrıcalıklar sınıfı”nın daha da ayrıcalıklı olmak için bir denemesiydi; bu ayrıcalıklar sonsuza kadar devam edecek mi futbolda?

Paranın bu kadar arttığı yerde en büyük parayı yatıranların ve en büyük parayı kazananların benzer imtiyazları elde etmemesi mümkün değil. Avrupa Süper Ligi kalkışmasının başarısızlığı sonrasında ayrılıkçı kulüplere UEFA tarafından muhtemelen bazı yeni olanaklar sunuldu ve bu devam edecek. Ama önemli olan özü kaybetmemek. Süper Lig o konuda çok problemli görünüyordu.

Emre Özcan, Erman Yaşar.

2000’ler ve sonrası. Yapay zekâ ve diğer meseleler… Futbol ve yapay zekâ ilişkisinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? VAR teknolojisi ve sonrası…

VAR’a gösterilen tepkilerin gereksiz olduğunu düşünüyorum. Hem hakemleri hem oyuncuları hem de taraftarları rahatlatan bir unsur. Çok iyi uygulanıyor mu? Bu tartışmaya açık. Ama çok yeni bir sistem olduğu ortada ve bu yönden biraz zaman vermek gerekiyor. Euro 2020’deki hızlı kullanım da herkesi tatmin etti ve üzerinden ustalaştıkça çok daha pürüzsüz bir kullanımın mümkün olduğunu da gösterdi. Şimdi şahin gözü ofsayt sistemi geliştiriliyor ve çok kısa sürede onun da kullanılmaya başlandığını göreceğiz. Zaten VAR’la ilgili en büyük problem de standartla birlikte ofsayt incelemelerinin zaman alması. Bunu da çözdükleri anda daha keyifli maçlar izleyeceğimizi düşünüyorum.

Teknik direktörlerin yüksek bonservis bedelleriyle transferlerine şahit oluyoruz ve olacağız da sanırım… Bu konuda neler söylersiniz?

Bunun çok normal olduğunu düşünüyorum. Kontratı olan bir futbolcunun istediği takıma gidemediği bir ortamda 3 yıllık sözleşmesi bulunan bir teknik adamın kulübüyle konuşup başka takıma geçmesi biraz anlamsız görünüyordu. Kaldı ki bir teknik adamın tek bir futbolcuya göre çok daha büyük fark yaratabildiği futbolda bunun kendi içinde anlamı da mevcut. Örneğin Real Madrid, Mbappe’ye 200 milyon Avro verip başarılı olamama ihtimaline sahip. Fakat Julian Nagelsmann ya da Pep Guardiola’ya ödedikleri bonservisin karşılığını verme ihtimali Mbappe gibi büyük yıldızlardan bile daha fazla. Teknik adamlar hızlı bir şekilde oyunun asli unsurlarından biri oldular ve ilerleyen dönemde benzer hamleleri daha çok göreceğimize inanıyorum.

2020 Avrupa Şampiyonası bize ne öğretti, gündemimize neyi soktu? Ve 3-5-2 ya da 3-4-3 tekrardan hayatımızda mı?

Üçlü savunmalar aslında çok uzun zamandır hayatımızdaydı. Ama Euro 2020 artık çok önemli bir faktör olduğunu ortaya koydu. Turnuvadaki 24 takımın 17’si üçlü savunmayı en az bir maçta kullandı ve bu çok yüksek bir oran. Topa sahip olma takımları Euro 2016’ya göre maçlarını çok daha rahat kazandılar. Turnuvanın toplu oyundaki en mahir üç takımı olan İtalya, İspanya ve Danimarka’nın son dörde kalması da bunu destekleyen argümanlardan biri oldu. Geçiş oyunu hâlâ geçer akçe ve bu hiçbir zaman değişmeyecek fakat oyun son 10 yılda farklı bir noktaya gidiyor ve özellikle yoğun topa sahip olma takımları Euro 2020’yle baskın güç olmaya devam edeceklerini ortaya koydular.

1981 doğumlu oyuncu Emre Özcan Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro Bölümü mezunudur.

Son olarak; Futbol tarihini, evet son yüzyıl belki de… Değiştiren beş hadise… Büyük kırılmalar… Onlar neler sizce?

Buna cevap vermek çok kolay değil. Ama 1860’lardan beri hayatımızda olan ofsayt kuralının 1925’te bugünkü hâline yaklaştırılması ve iki oyuncu şartı aranması çok önemli ve büyük bir değişiklikti. Keza 1992’de çıkan geri pas kuralı da oyunu gerçekten çok büyük ölçüde değiştirdi. Efsane kaleci Peter Schmeichel da oyunda son dönemde yapılan en büyük değişikliğin geri pas kuralı olduğunu düşünüyor. Bosman kuralı resmen taşları yerinden oynattı ve özellikle Kıta Avrupa’sında futbolun yapılanmasını başka yöne götürdü. VAR’ın çok büyük bir değişiklik olduğunu düşünüyorum. Bunu muhtemelen 15-20 yıl sonra daha iyi anlayacağız. Sonuncusu bence kural değil ama Messi-Ronaldo rekabetinin de özellikle son 20 yıla damgasını vurduğunu ve insanların bir futbolcudan ne beklemeleri gerektiğine dair büyük bir referans olduğunu düşünüyorum.