Duygusal olgunlaşmamışlığın 5 işareti
İnsanlar genellikle yaş aldıkça olgunlaşır. Olgunlaştıkça daha ağır, daha sakin, kararları alırken daha düşünceli bir hale bürünür. Kısaca olgunluk yılların bir ürünüdür. Ancak duygusal olgunluk denince iş değişiyor. Çünkü kişinin duygu dünyası zamanla ölçülebilen bir kavram değil. Aksine duygular kişinin kendisiyle ilgili ve duyguların da bir olgunluk durumu var. Kişi için çok önemli olan bu durum, insanı daha kararlı, kendini, hayatı seven ve kabul eden, başkalarını düşünebilen bir kişi haline getirir. Ancak herkes duygusal olgunluğa erişemeyebilir. Zaman geçse bile.. Peki, hangimiz duygusal olgunluğa ulaşabilmiş durumdayız ya da ulaşamadığımızın farkındayız? İşte duygusal olgunlaşmamışlığın 5 işareti…
Dünyanın merkezinde ben varım
İnsanların duygusal olgunlaşmasındaki en büyük etmenlerden biri etrafında yaşananları kavrayabilmesi. Dünya ve işleyişinin farkına varmak yetişkinleri bebeklerden ayıran en önemli özelliklerden biri. Ancak duygusal olarak olgunlaşmamış kişilerde çevresindekileri anlama yetisi yok. Bu nedenle başkalarının psikolojik boyutlarına dikkat etmezler. Daha çok kendi düşünceleri ve istekleri üzerine yoğunlaşırlar. Bu düşünceye öyle çok tutunurlar ki başkalarının da sadece onları düşündüğü ve onların istekleri için yaşadıklarına inanırlar. Bu da bu kişilerin isteklerini başkalarının hayatında üstün tutmaya itiyor. Tabi durum pek de onların sandığı gibi değil. Zira bencillik eğilimi olan ve kendini üstün gören kişiler pek sevilmez ve özellikle arkadaş, eş gibi ikili ilişkilerinde sorun yaşarlar.
Hep siz suçlusunuz
Duygusal olgunluğa erişememiş kişiler, kendilerine karşı öz eleştiri yapamazlar. Bu nedenle davranışlarının doğru ya da yanlış olduğunu, her davranışın bir sonucu olacağını pek düşünmezler. İsterler ve yaparlar. Ancak çoğu zaman bu tür düşüncesiz hareketler problemlere yol açabilir. Durum böyle olunca ise kendilerinin yanlış davranışı olmadığını düşünerek suçu karşıdaki kişi veya kişilere atarlar. Davranışlarının sonucunu asla üstlenmezler ve kendilerini haklı çıkarmanın bir yolunu bulurlar. Bu da hep karşı tarafı suçlayıcı bir yapıya sahip olmalarına neden olur. Bu olgunlaşmamışlık hali insan ilişkilerini en çok yaralayan etmenlerden biri. Çünkü kimse tartışmalarında sürekli suçlanacağı bir arkadaşı, sevgiliyi ya da eşi uzun süre idare edemez.
Böyle davransam ne olacak ki!
Olgunlaşmamış insanların en çok yaşadığı duygu kararsızlık. Küçük bir çocuk düşünün. Aldığı kararların ya da yaptığı davranışların sonuçlarına dair en ufak bir fikre bile sahip değildir. Sobaya dokunduğunda yanacağını bilemez, bardağın yere düşünce kırılacağını hesap edemez ya da çığlık atarak ağladığında insanların rahatsız olacağını düşünemez. Duygusal olgunluğunu tamamlamamış kişiler de aynı böyledir. Yapacakları şeylerde kararsızdır ve düşünmeden davranırlar. Hangisinin daha doğru olduğunu bilmediği için tüm davranışları denerler. Ayrıca, yaptıkları eylemlerin sonuçlarını da muhakeme edemezler. Bu nedenle birçok fedakarlığı kısıtlama olarak görebilirler. Sonucunu düşünmedikleri davranışları onları etkilediği gibi etrafındaki insanlara da zarar verebilir.
Sen olmadan yaşayamam
Bir bebek annesine ne kadar bağımlıysa duygusal olgunlaşmamış insanlar da hayatındaki kişilere o kadar bağımlıdır. Ancak bunu sevgi bağı olarak düşünmeyin. Zira bu kişiler için diğer insanlar bir araçtır. İlişkileri yüzeyseldir ve merkezinde kendi çıkarları bulunur. Kendi çıkarlarına uygun olduğu süre boyunca o insanları yanlarında tutarlar. Menfaat bitti mi? Hadi başka kapıya… Bağımlılıkları sadece menfaat için de değildir. Bir önceki başlıkta bahsettiğimiz sorumluluk almama durumunda da başkalarına ihtiyaç duyarlar. Kendi davranışlarının bir sonucu için etrafında bu sonucu üstlenecek biri olsun isterler ya da suçunu atabileceği… Bu nedenle bağımlı ilişkiler kurma eğilimleri oldukça yüksektir.
Saç paraları, gerisini düşünme
Dürtüsellik duygusal olgunlaşmamış insanların en belirgin özelliklerindendir. İsteklerine göre hareket etme hali, hayatlarının her alanında hakimiyet kurmuştur. Durum böyle olunca bu insanlardan tutumlu olmaları beklenemez. Aksine ‘canım istedi’ bahanesini alışverişte de kullanarak gerekli gereksiz bakmaksızın her istediklerini alırlar. Hal böyle olunca harcadıkları parayı hesaba katmazlar. Bu bazen öyle sık olur ki onları borç batağına bile çekebilir. Ancak borçlu olmanın yine de onlar için bir önemi yok. Aldıkları eşyaların kimisini beğenirken kimisinin yüzüne bile bakmazlar. Bu nedenle israfa da yatkın bir kişilikleri vardır.