Dünyanın aynası Semerkant
"İslam’ın şehirleri" başlığında her daim en üst sıralarayazılacak bir mekân. Tarihi İpek Yolu üzerinde, 3 bin yıllıkgeçmişiyle göz kamaştıran bir ilim ve kültür şehri. Yıllarameydan okuyan güzelliğiyle, görenleri kendisine aşık edenbir kraliçe. Maveraünnehir'in kalbi, Semerkant. ZerefsanVadisi'nde Özbekistan’ın ikinci büyük şehri unvanıyla,zamanın dondurulduğu kadim bir kimliği temsil edenSemerkant, Timur İmparatorluğu’na başkent olduğu 1365yılından beri, seyahatnameler ve şair-gezgin anlatılarında "doğu masalı" olarak nam salmış, zarifliği üstüne elbise gibigiyinmiş rüya bir şehirdir.
14. asrın güç, zarafet, ilim ve kültür sembolü olan Semerkant, imparatorluk payitahtı olmasının getirdiği ekonomik ve kültürel zenginliğin rüzgârıyla ortaçağın en gözde bilim-sanat merkezleri arasında sayılmıştır. Timur’un, dört bir tarafını medreseler, rasathaneler, kervansaraylar, ibadethaneler ve ilim-kültür merkezleriyle ördüğü çağının ötesindeki bu değerli başkentten geriye, bugün, 14. asrın izlerini süreceğimiz birçok tarihi kayıt ve göz alıcı mimari şaheserler kalmıştır. Semerkant imgesi, Timur’un mirası olarak, modern dönemde de Orta Asya’nın en önemli cazibe merkezlerinden biridir. Ayrıca ebedi bir Ata Yurdu olarak bizler için de -her iki anlamı da kapsayacak şekilde (İslam-Türk)- büyük bir kıymete haizdir.
Semerkant’ı adımlamaya başladığınızda, daha önce hiç rastlamadığımız bir kültür evreninin içinde yürüdüğünüzü ilk elden hissetmeniz mümkündür, zaten sıradan bir şehirde olmadığınızı anlamanız da fazla uzun sürmeyecek. Semerkant deyince akla hemen -simge fotoğraflar eşliğinde- meşhur Registan Meydanı geliyor. Genişlik, ferahlık ve sonsuzluk duygusunun mükemmele yakın bir estetikle harmanlandığı seyrine doyum olmayan görkemli sadelik makamında emsalsiz bir meydan burası. Meydan üç medresenin, yani, Ulug Bey¸ Sir-Dor ve Tilla-Kari medreselerinin çevrelediği bir mimari düzleme sahip. Bu üç medreseden de nice alimler yetişmiş ve nice ufuklar boy vermiştir. Zamanın içinde, zamana karsı...
Büyük İskender, "Marakanda (Semerkant) hakkında duyduğum her şey doğruymuş, bir tek farkla, hayal ettiğimden daha da güzelmiş" diyerek zaferinin adını koymuş bu güzel şehri zapt ettiğinde. Ama önce Büyük İskender, ardından da Cengiz Han katili olmuş bu güzelin. Yağmalanmış ve harap edilmiş. Emir Timur ise, yüzlerce yıllık uykusundan uyandırıp, elinden tutarak, yeryüzüne kraliçe yapmış bu şehri. Torunu Ulugbey zamanında ise çağının en önemli bilim, sanat ve kültür merkezi haline gelmiş. Bu yüzden Semerkant hâlâ Timur’un uykusuna emanettir ve onu büyük bir saygıyla kalbinde taşır.
Semerkant tarih boyunca; "Dünyanın aynası", "Ruhun bahçesi", "İslam’ın mücevheri", "Yeryüzünün Kraliçesi", "Mavi Kubbeli Şehir" ve "Doğu’nun İncisi" gibi birçok unvanla taltif edilen İpek yolundaki efsanevi bir güzelliktir.
Semerkant’ın açık hava müzesi gibi misafirlerini bekleyen caddelerinde dolaşmaya başladığınızda aklınıza Edgar Allan Poe’nun su sözleri dolanacaktır mutlaka: "Ve şimdi bakışlarını Semerkant üzerinde gezdir! O, yeryüzünün kraliçesi değil mi? Tüm kentlerin kaderini ellerinde tutmuyor mu?"
Semerkant beşlisi
1- Pazarlarda rastlayabileceğiniz, çok özel pişirme teknikleri ve lezzetleriyle meşhur Semerkant ekmeklerinden tatmak.
2- Merkeze 20 km uzaklıkta bulunan, büyük muhaddis İmam-ı Buhârî'nin türbesini ziyaret etmek. (Cami, müze, türbe ve medrese’den oluşan kıymetli bir külliye)
3- Registan Meydanı’ndan sonra mutlaka görülmesi gereken üçlüyü, yani; Timur Han'ın şehrin her tarafından görünen türbesi; "Gûr-ı Emir", muhteşem bir güzelliğe sahip "Bîbî Hatun Camii" ve dünyanın dört bir yanından ziyaretçileri olan "İmam Maturidi Türbesi"’ni görmek.
4- Özbek pilavı kaşıklamak.
5- Afrasiab antik kenti ve müzesini ziyaret etmek. Ve İpek yolu üzerindeki en büyük pazarlardan biri olan ve 1000 yıldır aynı yerde kurulan Siyop pazarında dolaşmak. (Bîbî Hatun Camii yanı)