Doğudaki hayalet ya da bir Türk muhibbi: Pierre Loti

ERAY SARIÇAM
Abone Ol

Kalıplara sığmayan, sığmak için de hiçbir zaman çaba sarf etmeyen; romancı, seyyah, denizci, asker ve “Türk muhibbi” Louis Marie Julien Viaud, nam-ı diğer Pierre Loti, 1850 yılında Fransa’nın Roshefort şehrinde dünyaya gelir. 1867 yılında henüz 17 yaşındayken denizcilik okuluna ve askerlik mesleğine adım atar.

1900'lerin başı Nuriosmaniye Camii, İstanbul Early 1900s Nuriosmaniye Mosque, İstanbul

Loti, 1881’de askeri okuldan mezun olduktan sonra uzak diyarlara yelken açma imkânına kavuşur. Bizimle olan hikâyesinin kökleri de işte bu yıllara kadar gider. Sürdüğü renkli hayatı, entelektüel çevresi, aşkları ve kostüm balolarıyla, döneminin sanatsal ve edebi çevrelerinin vazgeçilmez isimlerinden olan Pierre Loti’nin, Türklere karşı ilgisi, Selanik’e yaptığı bir seyahat ile çok daha yoğun bir hâl alır. Loti, Selanik’te, iki buçuk geçirmiş ardından İstanbul’a gelerek 16 ay kalmıştır. Bu uzun dönemde yaptığı gezintiler ve katıldığı davetler ise Osmanlı toplumunu yakından tanımasını ve 1879 yılında Aziyade adlı romanını yazmasını sağlamıştır. Aziyade, yazarın askerî görevle İstanbul’da bulunduğu yıllarda kendi başından geçen olaylarla harmanladığı bir aşk hikâyesidir. Roman; Selanik’e gelen ve Çerkez güzeli Aziyade’ye âşık olan bir deniz subayının, hiç beklemediği şekilde aynı zamanda Osmanlı’nın kozmopolit toplumuna ve kültürüne de âşık olmasıyla sonuçlanır.

Dünya edebiyatının en saygı yazarlarından Proust’un kendine örnek aldığı, Henry James’in “olağanüstü bir dâhi” diye nitelendirdiği Loti’nin, Türkiye ilgisi; geç dönem Osmanlı ve erken dönem Türkiye tarihinde de önemli etkiler yaratır. Çünkü Loti, Avrupa’da Türkiye’ye karşı gelişen düşmanca tutumların iyice derinleştiği bir süreçte, Türkiye’nin durumunu ortaya koyuyor ve Batılıların çifte standardını dile getiriyordu. Örneğin İtalya’nın Çanakkale’ye saldırısı sonrası, Avrupa edebi kamusunda sesini yükselten yalnızca Pierre Loti olmuştu.

1900'lerin başı, İstanbul, Galata Kulesi.

3 Ocak 1912 tarihli Figaro’da yayımlanan yazısında; “yağmalıyorlar, yakıyorlar, öldürüyorlar ve ortalığı temizlediklerini iddia ediyorlar” demişti. Birinci Dünya Savaşı sırasında da sesini yükseltmişti Loti. Altmış yaşını geçmesine rağmen, gencecik bir heyecan ve coşkuyla Türkiye’yi savunmuş; Figaro ve Gil Blas’daki yazılarında, Avrupa’yı, Balkan devletlerinin “suç ortağı” ilan etmişti. Türkiye’ye karşı düşmanca saldırına devam eden basına, “satılmış yazar bozuntuları” diyen Loti, karşılığında ise eleştirilere, küfürlere, alaylara maruz kalıyor; bol bol düşman kazanıyordu. Pierre Loti, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Türkiye’ye desteğini sürdürmüştü. Yine Gil Blas’da yayımlanan bir makalesinde, “İzmir’i Yunanlılara vermek, Foçalılar zamanında Marsilya’da Yunanlıların çok olduğu ve orada iyi işler çevirdikleri bahanesiyle burasının onlara vermeyi önermekle aşağı yukarı aynıdır” demişti.

10 Haziran 1923’te ölen Loti, ilerleyen yaşlarında bile Türkiye’yi ve Türkleri canhıraş savunmaktan bir an bile vazgeçmemiş; Türkiye’nin kültür, sanat ve medeniyet noktasında kendi özünü muhafaza etmesi için elinden geleni yapmıştı. Yine de arkasında 40’tan fazla eser bırakan Pierre Loti’nin, Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren eserlerinin neredeyse hiçbiri Türkçeye çevrilmiş değil. Maalesef.

1900'lerin başı, İstanbul'da bir kırahathane.