Doğa'nın son kalesi: Balkon

Z. HİLAL KARATAŞ
Abone Ol

Balkonun tarihine baktığımızda ilk kez Mısır ve İran’da tasarlandığını görüyoruz. Burada amaç tamamen hiyerarşik düzenle ilgilidir. Balkonun aşağı kısmında kalan halk üzerlerinde kurulan hâkimiyeti göstermek amaçlanır. Zaman içinde balkonun tarihteki yeri değişir yeni işlevler ve amaçlar edinir. Antik Roma’da halka açık gösterilerde seyirciler için yapılmış balkon veya galerilere “maenianum” denir.

Burada asıl amaç kamusal etkinliklere katılan halkın ne olup bittiğine dair daha iyi bir görüş açısına sahip olmalarının istenmesidir. Milattan önce 318 yılında ortaya çıkan maenianum sonraları Roma mimarisinde evlerde, apartmanlarda, forumlarda ve amfi tiyatrolarda yer alan balkonun da adı olmuştur. Orta Çağ’a baktığımızda kanalizasyon sistemlerinin yetersiz oluşu sebebiyle farklı işlevlerde de kullanılmıştır balkon. Rönesans dönemi ise balkonun en yaygın olduğu dönemdir. Artık balkon gururla sergilenecek bir sanat eserine dönüşür ve estetik yönüyle statü sembolü hâline gelir. Rönesans dönemindeki pek çok sarayda karmaşık ve süslü, küçük sütunları olan ters inşa edilmiş balkonlar inşa edilmiştir. Barok dönemde de bu anlayış sürdürülmüştür.

Yakın tarihte ise balkonların bazen törensel amaçlar için kullanıldığını görürüz. Yeni seçilen papanın sadece önemli durumlarda yaptığı papalık konuşması ve kutsamayı bazilika balkonundan yapması gibi. Balkon kimi zaman da siyasal iletişimin bir parçası olarak karşımıza çıkar. Yakın siyasi tarihte önemli sayılan konuşmalar için balkonun tercih edilmesi de son derece önemlidir. Hitler, Lenin, Mandela, Kennedy gibi siyasi kişilerin yaptığı balkon konuşmaları tarihin önemli dönemeçlerini yansıtır.

Osmanlı’da Batılı anlamda balkon kültürüyle tanışma 19. yüzyıldaki değişim dönemine rastlar.

Balkon, tarihsel arka planının yanı sıra sanatsal yönüyle de karşımıza çıkar. Bunlardan ilk akla geleni Shakespeare’in Romeo ve Juliet adlı eseridir. Eserde balkon hikâyenin en can alıcı mekânıdır. Oyunun en önemli sahnesi de “balkon sahnesi” olarak kabul edilir. Dünyanın en meşhur aşk hikâyesinde balkonun konumu sonraki yıllarda da birçok sanatçıya ilham olur. Charles Baudelaire’in Balkon şiiri, Jean Genet’in Balkon adlı tiyatro oyunu, Julien Gracq’ın Ormanda Bir Balkon romanı örnek olarak gösterilebilir

Edebiyatın yanı sıra resim sanatında da balkon sıkça kullanılır. Bu alanda en bilinen eser Edouard Manet’in Balkon tablosudur. Eserdeki karakterler balkondan dışarıyı seyretmekle beraber kendilerini de sergiler ve seyredilmenin keyfini sürerler. Seyretmenin ve seyredilmenin keyifli oluşu balkonun Batı medeniyetindeki yerini özetler nitelikte diyebiliriz. Bize döndüğümüzdeyse durum farklılaşır. Osmanlı döneminde balkona en yakın yapı olan cumbalar evlerin sokağa bakan cephesinde, çevreyi seyretmek için kullanılan bina bedeninden dışarıya taşmış, üstü ve etrafı örtülü bölmelerdir. Cumbanın içinin dışarıdan görülememesi ahşap kafesler gibi önlemlerin alınması geleneksel Türk toplumundaki mahremiyet olgusunu gösterir.

  • Bana sormayın böyle nereye
  • Koşa koşa gidiyorum
  • Alnından öpmeye gidiyorum
  • Evleri balkonsuz yapan mimarların. - Sezai Karakoç / Balkon


Osmanlı’da Batılı anlamda balkon kültürüyle tanışma 19. yüzyıldaki değişim dönemine rastlar. Zamanla bugünkü hâlini alır. Günümüzde hemen hemen balkonsuz ev yok gibidir. Bunun sebebi elbette balkon kullanımının yüksek olması değil. Prof. Dr. Uğur Tanyeli’nin konuyla ilgili söylediği “Mahremiyet duygusundan dolayı Türkiye’de balkonlar kullanılmaz.İtalyanlar balkona çıkarlar. Yan balkondakiler görecek diye endişe duymazlar. Türkler bunu istemez. Biz balkondan rahatsız oluruz ama balkonsuz ev yapmayız. Ama ben balkonu balkon olarak kullanan bir apartman görmedim. Her taraf balkonlu ev fakat çok az evin balkonu kapatılmamış.” cümleleri bizim için değerlidir. Aslında sıkça gördüğümüz ama üzerinde düşünmediğimiz bir konudur Türkiye’de balkon. Sözlerinin devamında bu kadar çok balkon yapılmasının sebebini emlak sektöründe yarattığı ekonomik getiriye bağlar.

Şimdilerde pek çok fikirsel arka planının ardında balkonu olağan sadeliğiyle düşünecek olursak, doğayla ilişkisi kısıtlı olan şehir insanının son kalesidir diyebiliriz.