Çöl ve insan
Çöllerin, insanı çağırabildiklerini bilmezdim. Ta ki WadiRum çölüyle tanışana kadar. Antik Kent Petra’yı görmeküzere seyahat ettiğim Ürdün’de, Petra’ya yaklaşık ikisaat uzaklıktaki Wadi Rum Çölü’nü de rotaya eklemeyekarar verdim. Arapçada "Ay Vadisi" anlamına gelen WadiRum, klasik çöl fotoğraflarında görülen devasa sarı kumtepelerinden ziyade kızıl kumlardan, ilginç şekillere sahipkayalıklardan ve hatta kanyonlardan meydana geliyor.
Wadi Rum’un ev sahipleri elbette bedeviler. Hayatlarını çölde sürdüren bedeviler, tüm dünyadan gelen misafirlerine çölleri ve kültürlerini sevdirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Gelen turistleri keçi derilerinden yaptıkları çadırların bulunduğu kamp alanlarında ağırlıyor, ziyaretçilere 4x4 araçlarla çölün altını üstüne getirmek konusunda yardımcı oluyor, kumun altındaki kuyulara gömerek çöl kumlarının sıcaklığıyla hazırladıkları yemeklerini paylaşıyorlar.
Wadi Rum’da, çöldeki "hiçliğin" aslında "her şey" olduğunu deneyimledim. Çöldeki sessizlik korkutucu değil. Bu sessizlik sizi ne gelecekte götürüyor ne de geçmişe. Kum tanelerinin sonsuzluğuyla birleşip tam da bulunduğunuz anda var oluyorsunuz. Sanki insanın görüşü netleşiyor ve sadece çöle değil, kendi içine de bir yolculuk yapıyor.
Bu tanışıklık sonrasında Tunus’taki Sahra Çölü’nü ziyaret etme fırsatım oldu. Böylece çöllerin tek tipte olmadığını, her birinin farklı bir kişiliğe sahip olduğunu anlamış oldum. Sadece kumdan, güneşten ve rüzgârdan ibaret yerler de binbir şekle bürünebiliyormuş meğer. Doğanın güçlü kayalıklarla bezediği Wadi Rum’un aksine Sahra Çölü, rüzgârın izleriyle şekilden şekle giren kum tepeleriyle, güneşin her bir hareketiyle renk değiştiren kumlarla ve insanın mucizelere inanmasını sağlayacak kadar olağandışı vahalarla dolu. Ksar Ghilane Vahası veya Tuzer kentindeki vahalar, hayatta akla dahi gelmeyen bir deneyim sunuyor: Çölün ortasında, vahada yüzmek!
Çöldeyken serap ve gerçek arasında gidip geliyorsunuz. Sonsuzluğa giden bir yol gibi görünen rotanızda seyrederken az ileride gördüğünüz ışıltılı su birikintisine bir türlü yaklaşamadığınızı fark ediyorsunuz ve gördüğünüzün bir serap olabileceği aklınıza geliyor. Yolu paylaştığınız kişilerin de aynı yanılgıya düştüğünü fark ettiğinizde aslında iki kişinin gördüğünün de serap olabileceğini anlıyor, serap denilen şeyin bir hayal ürünü değil, çölün yansımalarıyla oluşan bir göz yanılgısı olduğunu kavrıyorsunuz. Sonrasında ise çölün sizi gerçeklikten uzaklaştırıp kendi efsunlu dünyasına çekmesine izin veriyorsunuz.
Çöl ve insan zihni
Çöllere karşı duyduğu heyecanı yazdığı kitaplara ilham olan Deanne Stillman’ın çöller hakkındaki fikirleri, tespitlerimde yalnız olmadığımı gösterir nitelikte. "Çöl psikolojisi" konusuna epey hâkim olan yazar, farkında olsak da olmasak da içinde bulunduğumuz alanların bizleri şekillendirdiğini düşünüyor. Yazara göre çölün cazibesine kapılanlar, geniş alanların sağladığı konfor hissini arıyor. Çöller öyle geniş, öyle etiketlerin olmadığı alanlar ki burada kim olduğumuz, nelerle uğraştığımız fark etmiyor. Üzerimize yapışan kimliklerden arınabiliyoruz. Çöller, bize yük olan şeylerden arınıp yeniden hayata başlayabileceğimiz yerler.
Peki nedir bu çöl denilen?
Yeryüzünün ciddi bir kısmı çöllerden oluşur. Daha somut bir bilgi vermek gerekirse, dünyanın 5’te 1’i çöllerle kaplıdır. Ayrıca çöl kelimesi sadece Afrika’yı çağrıştırsa da çöller her kıtada mevcuttur.
Yılda 25 cm’den az yağış alan yerler, çöl olarak tanımlanır. Sahra Çölü, zihnimizde keskin ve "popüler" bir tanım oluşturmuş durumda ve akla şu anahtar kelimeleri getiriyor: kavurucu sıcak, develer, metrelerce yükselen kum tepeleri… Bu tanımlara uyan çöllerde sıcaklıklar 50 derecelerde seyredebiliyor. Gerçekte ise çöller her zaman vahşi bir sıcaklıkta değil. Örneğin Asya’daki Gobi Çölü’ne daimî bir soğuk hâkim. Zihnimizde beliren bu imge, dünyadaki çöllerin yalnızca bir kısmını doğru tanımlıyor.
Şili’deki Atacama Çölü’nün de aralarında bulunduğu dünyanın en kurak çölleri, yılda 2 mm’den az yağış alır. Bu tür yerler yeryüzü koşullarından öyle farklıdır ki bilim insanları Atacama Çölü’nde Mars’ta yaşamın nasıl olabileceğine dair çalışmalar yürütmüşlerdir. Ancak dediğim gibi, çöllerin mucizeleri bitmez. Atacama Çölü birkaç yılda bir olağandışı bir yağmur alarak çiçek bahçesine dönüşür.
Çöllerin önemi
Antik Mısırlılar, medeniyetlerini Nil Nehri’nin çevresine kurmuştur. Mumyalama süreçleriyle ilgili edindikleri uzmanlığı çölün kuru ikliminde bulunan ölü bedenler üzerinde çalışarak edindikleri düşünülür. Çok daha erken dönemlerde yaşayan avcı-toplayıcılar için de çöller büyük önem arz etmiştir. Kuzey ve Orta Amerika ile Avustralya’daki çöl insanları, çöl topraklarında avlayacakları hayvanların izlerini kolayca bulabilmek için buralarda yaşamayı tercih etmişlerdir. Çöllerde çok sayıda arkeolojik kalıntının bulunması da bu nedenledir. Üstelik nem seviyesinin azlığı, organik kalıntıların çok uzun süreler korunmasına katkıda bulunur.
- Çölün önemi anlaşılınca çölleri inceleyen bir bilim dalı doğmuştur: Ereloji.
Bu bilim dalı, çöllerde binlerce yıldır yaşayan insanların kültürlerini ve çölün ekosistemi ile biyolojik çeşitliliğini inceler. Böylelikle çöllerin korunması hedeflenir. Çöllerin korunmasına önem verilmesinin bir sebebi de çöllere uyum sağlamış birçok canlının dünyanın başka bölgelerindeki koşullarda varlığını sürdürememesidir.
Çöl hayvanları, daha az su tüketecek şekilde evrilmişlerdir. Mesela develer haftalarca su içmeden yaşamlarını sürdürebilirler; kirpikleri ve burun delikleri kum tanelerine karşı bir bariyer oluşturmuştur. Namib Çölü’nde yaşayan bir böcek türü ise havadaki su buharını toplayarak yaşar. Kim bilir, belki su kıtlığı çeken toplumlara bir sistem geliştirmek için ilham olurlar…
İklim değişikliği ve çöl
Dünyadaki yarı kurak bölgelerin bir kısmı tamamen kurak bir çöle dönüşme yolunda büyük bir hızla ilerliyor. Bu sürece "çölleşme" adı veriliyor ve gerçek sebebi su kıtlığı değil, ormanların tahrip edilmesi ile yarı kurak bölgelere yerleşmeye başlayan insanların doğadan alıp doğaya geri vermemesi. Örneğin Güney Çin’de şehirleşmenin artışı nedeniyle toprak, rüzgâr erozyonuna karşı korumasız kalmış ve çöl giderek yayılmaya başlamıştır. Çin Seddi’ne bir alternatif gelmiş; insan eliyle dikilen en büyük orman olan Yeşil Duvar ile çölleşmenin önüne geçmek hedeflenmiştir. İklim değişikliğine ve dur durak bilmeyen kentleşmeye karşı önlem alınmadıkça hem yaşam alanımız azalacak, hem çöldeki biyolojik çeşitliliği yok olacak, hem de çölde yaşayan insanlar ve kültürleri tehlikede olacak.
Bir mucizeye tanıklık edin!
Hiçliğin içinde var olan onca yaşama ve çeşitliliğe tanıklık edebilmeniz için her kıtada bir çöl mevcut. Peki çölün büyüleyici varlığına tanıklık etmek dışında ne yapabilirsiniz?
Çöl koşulları, yaşamı sıfırlayamadığı gibi yaratıcılığa ve eğlenceye de engel değil. Günbatımı saatlerinde develerle gezintiye çıkabilir, altın rengi kumların gitgide kızıllaşmasının ardından zifiri karanlığa dönüşmesini izleyerek bir çöl ile tanışabilirsiniz. Bir çöl kampında kalarak hem çölde yaşayan insanların kültürlerine dair bilgi edinebilir hem de sizin gibi kampta kalan kişilerle çöl deneyiminizi paylaşabilirsiniz.
Snowboard gibi sporlar size artık sıradan geliyorsa Peru’daki Usaka Çölü’nde "sandboarding" yapmak ilginç çöl aktivitelerinden yalnızca biri. Spor yerine sinema ilginizi çekiyorsa bu ilgi alanınızı dahi bir çöl gezisiyle birleştirebilirsiniz. Star Wars hayranları Tunus’taki Tuzer kentini çevreleyen çölde Mos Espa’yı ve Luke Skywalker’ın evini ziyaret edip başka bir gezegeni görmüş hissiyle ayrılabilirler.