Çekirdeğin bilgisi: Ağaç
Ağaçsız bir dünyada yaşamak ister misiniz? Zannediyorum ki bu soruya evet diyecek kimse yoktur. Hayal etmesi dahi zor çünkü ağaçlar dünyanın belki de en güzel süsü. Onu katlanılabilir yapan en önemli unsurlardan biri. Peki, nasıl başladı ağacın serüveni? Bilimsel olarak kabaca 380 milyon yıl önce Geç Devoniyen’de başladığı söylenebilir. Bitkilerin odunsu bir doku kazanmaya başlaması beraberinde ağacı getirdi.
Ağaç varoluş şekli bakımından insanları, her yönüyle kendisi hakkında düşünmeye sevk etti: dallarının gökyüzünde köklerinin yeraltında olması, mevsimlere göre hâl değiştirmesi ve meyveler vermesi insanlara mucizevi geldi. Yaşam ve ölüm arasındaki sonsuz döngüyü sembolize eden ağaç, kimilerine göre bereketi, şansı, doğurganlığı kimilerine göreyse kutsallığı ve Tanrı’yı simgeledi.
İnsanların dünyaya iz bırakmaya başladığı devirlere gidecek olursak ağaç, mağara resimlerini süsleyen ilk unsurlardan biri olarak karşımıza çıkar. Gizemli, kutsal ve mucizevi… Ağaç, Mezopotamya’nın resim sanatında kullanılan en yaygın ve eski konularından biri olmuştur. Akadlılara ait bilinen en eski edebiyat metinlerinden olan ilahide mistik bir ağaç, tanrıların barındığı yer olarak tanımlanmıştır. Eski dönemlerde Mısır’da birçok mezar anıtının üzeri ağaç çizimleriyle süslenmiştir. Çizimler sadece bu alanda sınırlı kalmayıp pek çok anıtta ve objede kendini gösterir. Bir çizimde tanrının elinin ağaçtan çıkıp hayat suyu dağıttığını görürüz. Bu dönemde sıkça kullanılan ağaç ise Firavun İnciri olarak bilinen ve Tanrıları bünyesinde barındırdığına inanılan “sikomor” adlı ağaçtır. Sümerler’de ağacın, yaşam ve ölüm arasındaki döngüyü sembolize ettiğini görürüz. Yaratılış efsanelerinin de temelinde “kutsal ağaç” motifi vardır. Kısaca yaratılış, hayat ağacıyla başlamıştır. Asurlular da kendinden önce gelenleri takip ederek ağacı yoğun bir şekilde kullanır. Ağaç, hükümdarın simgesidir. Bazı tanrıçalar ağaç isimleriyle anılır.
Bazı Çin ve Hint kavimlerinde ağaç, dünyanın ekseni olarak düşünülür. Özellikle Hint geleneğinde eski çağlardan itibaren evren, devasa bir ağaç şeklinde betimlenmiştir. Kutsal kitaplarından bazılarında ise kâinat, kökleri gökyüzünde dalları ise yeryüzünde olan ters bir ağaç olarak tasvir edilir. Ters dönmüş ağaç imgesi Yahudi inancında da yer bulur. Hayat ağacı, yukarıdan aşağıya doğru uzanır. Yahudiler için sadece hayat ağacına değil, farklı ağaçlara da kutsallık izafe edilmiştir. Hz. Âdem’in cennette karşılaştığı “bilgi ağacı” bunlardan yalnızca biridir. İbrânîler’de özellikle yeşil ağaçlar ayrı bir değer taşır. Tevrat'ın beşinci kitabı olan Tesniye’de zira onlar her yeşil ağaç altında ilâhlarına ibadet etmişler, şeklinde geçer. Yahudilerin Kudüs’teki tapınağa haccettikleri üç kutsal festivalden biri olan Sukot (Çardaklar) Bayramı’nda ise bayram süresince kaldıkları çardaklar ağaç dallarından yapılır. Sebebi ise Yahudi milletinin çölde geçirdiği kırk yılı hatırlatmaktır. İbadetlerinin belli bölümlerinde ise hurma, mersin, söğüt ağaçlarının dallarını kullanırlar. Hristiyanlık’ta ise Paskalya Bayramı’ndan önce ağaç dalları takdis edilmekte, çam ağacı da Noel’in sembolü sayılmaktadır. Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğine inandıkları ağacın ise ölüleri diriltme özelliğine sahip olduğunu düşünürler. İslamiyet’e dönüp baktığımızda Kur’ân’da ağacın ilâhî lütuf ve kudretin eseri olarak yaratıldığı belirtilerek birçok canlının ağaç olmaksızın yaşayamayacağına dikkat çekilmiş; hurma, nar, üzüm, incir ve zeytin gibi bazı ağaçlar ismen anılıp, incir ve zeytin ağacı üzerine yemin edilmiştir. Efendimiz, Hz. Muhammed (SAV) de ağacın dikilmesine, yetiştirilmesine ve korunmasına büyük önem vermiş, bizzat kendisi de ağaç dikmiştir.
Türk tarihi incelendiğindeyse ağacın pek çok yerde olduğu gibi önemli bir unsur olduğunu görürüz. Toplumda ağaç, fertlerin ve ait oldukları boyun devamını sağlayan, sonsuzluğun, sürekliliğin bir sembolü olmuştur. Özellikle doğada tek başına olan ağaçlar, Tanrı’yı temsil etmesi ve O’na ulaşmaya vesile olması için seçilmiştir. Türklerin ağaca yükledikleri kutsiyet İslamiyet’in kabulünden sonra da farklı şekillerde devam eder. Mezarlıklara ağaç dikilmesi bunun en basit örneklerindendir. Türklerin kutsal kabul ettikleri ağaçların başında kayın ağacı olduğunu görürüz. Türk mitolojisinde “ağaçtan yaratılma” veya “kayın ağacı tarafından doğurulmuş olma” motifleriyle kendini gösterir. Dîvânu Lugâti't-Türk’te kadın şekliyle yer alan kayın ağacı ise sonraki dönemlerde yerini uzun boyu, kalın ve geniş gövdesiyle son derece dayanıklı ve heybetli olan çınar ağacına bırakır. Çınar ağacı, Anadolu’da hükmetmenin, egemenliğin bir sembolü olmuş, Osmanlı döneminden başlayarak günümüze kadar olan süreçte kendine özel bir yer edinmiştir. Çınar, pek çoklarına göre hâlâ en özel Türk ağacıdır.