Cehennem tasvirlerinden soframıza: Çatalın tarihi

AYLİN BOZOĞLU
Abone Ol

Yemek yemek, sadece bir ihtiyaç değil; aynı zamanda kültürlerin, geleneklerin ve tarihle birlikte değişen yaşam biçimlerinin de bir yansıması. Sofralarımızın baş tacı olan çatal ise yemek kültürü ve sosyal alışkanlıkların evrimi açısından oldukça ilginç bir hikâyenin başkahramanı diyebiliriz. Çatalın kökenleri, çok eski zamanlara, yani yaklaşık MÖ 3000 yıla kadar uzanıyor. Mezopotamya ve eski Mısır’da, yemekleri tutmaya yardımcı olabilecek çatal benzeri araçlar kullanılmaya başlanmıştı. Ancak bu araçlar, günümüz çatalı gibi modern bir biçimde değildi; daha çok, yemekleri ya da etleri tutmaya yarayan basit aletlerdi. Antik Roma ve Yunan kültürlerinde ise yemeklerin genellikle elle yenmesi yaygın olduğundan, çatal pek kullanılmıyordu.

Çatalın mutfaklarda yer edinmesi, Orta Çağ’da başladı.

Çatalın mutfaklarda yer edinmesi, Orta Çağ’da başladı. Ancak bu dönemde de çatal; lüks ve soylulara özgü bir araçtı. 10. yüzyılda, Bizans İmparatorluğu’nda yemekleri tutmak için kullanılan çatal benzeri nesneler daha da yaygınlaşmaya başladı. Hatta bir rivayete göre Bizans İmparatoru’nun yeğeni Maria Argyropoulina olarak çatalı ilk kullananlardan biriydi. Dönemin Hristiyan geleneklerine ters bir şekilde, çatal kullanmayı tercih eden Maria, Venedik İmparatoru’nun oğluyla evlendikten sonra çatalını çeyiz olarak yanında götürmüştü. Maria’nın Venedik’e gelmesiyle birlikte Venedikliler; elleriyle yemek yemeye alışkın olduklarından, çatal kullandığını görünce şaşkınlık yaşamıştı. Zira o dönemde çatal, Avrupa’da henüz yaygın bir kullanıma sahip değildi. Ancak yine de Maria, bu alışkanlığını sürdürmeye devam ederek Avrupa’da bir süreliğine çatalın aforoz edilmesinin temellerini atmıştı. Nitekim Maria, Venedik’e geldikten iki yıl sonra vebadan hayatını kaybedince Aziz Peter Damian, Maria’nın çatal kullanmayı tercih etmesini, Tanrı tarafından bir ceza olarak görüp, onun elleriyle yemek yememesi nedeniyle veba ile cezalandırıldığını öne sürmüştü. Çatal kullanmak, Tanrı’nın insana verdiği elleri küçümsemek demekti. Bu ölüm sonrasında ise Avrupa’da çatal kullanımı lanetlenerek uzunca bir süre yasaklandı. Hatta şeytan resmedilirken elinde tuttuğu dirgenin yerine, Maria’nın İstanbul’dan getirdiği çatal konulmaya başlandı artık.

Rönesans ile birlikte, İtalya’da sofra kültürü hızla gelişmeye başladı ve çatal da bu kültürün bir parçası hâline geldi. Özellikle Floransalı Medici ailesi, çatalı Fransa’ya tanıttı. Fransa Kraliçesi Catherine de Medici, çatalı Fransız sarayına getirdi ve buradan tüm Avrupa’ya yayıldı. Ancak, bu dönemde çatal hâlâ aristokrat sınıfının kullandığı bir “statü sembolü”ydü. Bu dönemde değerli metallerden yapılmış ve süslemeli çatallar, zenginler arasında oldukça popülerdi. Statü sembolü hâline gelince çatalın tasarımı da zamanla değişti. İlk çatallar genellikle 2 dişliydi, ancak 16. yüzyılın sonlarına doğru çatalın diş sayısı arttı ve modern çatal formuna daha yakın bir hâle geldi.

Çatal kullanmak, Tanrı’nın insana verdiği elleri küçümsemek demekti.

17. ve 18. yüzyıllarda çatal, Avrupa’da daha fazla kullanılmaya başlandı; fakat halk arasında kullanımı hâlâ sınırlıydı. Çatal üretimi artmıştı, fakat buna rağmen çoğu insan yemeklerini elleriyle yemeyi tercih ediyordu. Mesela İngiltere’de çatal kullanımı, 17. yüzyıla kadar yaygın değildi. Hatta bazı insanlar, çatal kullanmanın kadınsı bir davranış olduğunu düşünüyordu. Keza 18. yüzyılda yemeklerin daha küçük porsiyonlarda servis edilmesi, daha küçük ve zarif çatalların tasarlanmasına neden oldu ve çatal yavaş yavaş sofralarda yerini almaya başladı.

Bazı insanlar, çatal kullanmanın kadınsı bir davranış olduğunu düşünüyordu.

Endüstriyel devrimle birlikte, çatalın üretimi daha yaygın ve ucuz hâle geldi. Artık yalnızca aristokrat sınıfı değil, orta sınıf da sofralarında çatalı kullanmaya başladı. 19. yüzyıl, çatalın halk arasında yaygınlaştığı ve günlük kullanımda vazgeçilmez bir araç hâline geldiği dönemdi. Çatal, sadece yemekleri tutmakla kalmadı; yemek kültüründe bir takım sosyal kuralların da bir aracı oldu. Bugünse, çatal yemek kültürünün ayrılmaz bir parçası. Dünyanın dört bir köşesinde, farklı yemek türleri için özel olarak tasarlanmış; farklı boyutlarda ve şekillerde çatallar kullanılıyor. Artık çatal, geçmişte olduğu gibi sadece işlevsel değil, aynı zamanda sofra düzeninin ve zarafetin de bir sembolü. Bu basit ama güçlü alet, her ne kadar günlük yaşamda fark etmesek de yemek kültürü tarihindeki önemli bir kilometre taşı diyebiliriz.