Boynu vurulmuş güneş: Aimé Césaire
Az Fransız, hep Martinikli. Şair, oyun yazarı, aktivist, düşünür, politikacı. Aimé Fernand David Césaire. Tüm hayatı boyunca insanlığın safında uzun nöbetlere razı olmuş bir şair. Her daim siyah öfke. Bilinci açık, durduğu yer anlamlı, kalemi sivriltilmiş. Şiiri ve ten rengiyle kurduğu barikatlardan tanıyoruz onu. Kendinden yola çıkarak tutunduğu kimliğiyle, Fransız sömürgeciliğine karşı verilen amansız savaşın öncü süvarilerinden biri. Kültürel baskıya direnerek, üzerine gelen ırkçılık dalgasını geldiği yere geri göndermek için mücadele eden Cesaire, 1936 yılında buralardan konuşarak yazmaya başladı. Senegalli şair Senghor, Gineli yazar Amalcar Cabral, Senegalli yazar Alioune Diop ve Guyanalı şair Léon Damas'ın öncülüğünde Siyahi Bilinç odaklı anti-kolonyal bir kimliğe sahip Negritude kültür hareketini kuran Cesaire, sömürgecilik (Avrupa merkezci bakışın) eleştirisinin estetik ve edebi bir zeminde var olmasında oynadığı rolle hâlâ hafızalarda.
- “Fransız diliyle, hiçbir bir beyazın beceremeyeceği gibi oynayabilen bir Siyah. Ve bugün keşfedilmemiş olanda bize rehberlik eden, kıvılcımlar üzerinde ilerlememizi sağlayan temasları, sanki bir oyun oynarmışcasına yavaş yavaş kuran bir Siyah. Hem sadece bir Siyah değil, insanlığın ta kendisi; onun tüm sorgulamalarını, kaygılarını, umutlarını, coşkularını dile getiren ve kendini bana giderek haysiyetin ilk örneği olarak kabul ettiren bir Siyah.” André Breton
Aime Cesaire, Martinikli’ydi. Nüfusunun tamamı Afrika’dan zorla getirilmiş kölelerden oluşan Fransız Karayipleri’ndeki bu adada başlayan hikâyesi, yine burada bitti. 26 Haziran 1913’te Martinik’in Basse-Pointe şehrinde dünyaya gözlerini açtığında, mücadelesine dair her şey yeni başlıyordu. Memur baba, terzi anne, Afrika’dan çok uzak bir Fransa’da, Martinikli oğul. Cesaire, parlak öğrencilik yıllarını Martinik’te geçirir. Lise eğitiminin bir kısmını tamamladıktan sonra 7 bin kilometre uzaklıktaki başkent Paris’e gittiğinde, aklından hiç çıkmayan o ilk soru budur: Neden 7 bin kilometre uzaktadır, Paris ve Afrika? Okyanusun ortasındaki “siyah”ın varlığını anlamaya çalışır.
Fransa’daki siyahi öğrencilerle ilk bağlarını bu sorular üzerinden kurar Césaire. Senegalli şair Senghor’la tanışır, sömürgeciliğin, ırkçılığın ve kolonyal sistemin ciddiyetini kavrayarak, 1934'te L'Étudiant noir adlı bir gazete çıkarmaya karar verecektir. 1939’da Martinik’e dönerek öğretmenliğe başlaması, sansür/baskı ortamının hâkim olduğu adada fikirlerinin yayılmasına, adının daha çok duyulmasına ve etki alanının genişlemesine yol açacak olayların miladı sayılacaktır. Zaten İkinci Dünya Savaşı'nın sonuyla birlikte atıldığı politikada, önce Martinik’in başkenti Fort de France şehrinin belediye başkanı olacak, ardından Fransız Ulusal Meclisi’nde Martinik milletvekili olarak yer alacaktır. 1956'da istifa edeceği Fransız Komünist Partisi saflarındadır artık. Belediye başkanlığı görevini 50 yıl boyunca sürdürerek efsaneleşecektir. Césaire’in politik kariyeri, mücadelesi, aktivistliği ve sömürgecilik-medeniyet-Avrupa merkezcilik- burjuva hümanizmi-aydınlanma-ırkçılık gibi kavramların anlaşılması için okunması gereken temel metinler arasında gösterilen Sömürgecilik Üzerine Söylev gibi eserlerin müellifi oluşuyla, edebiyatçı/şair kimliği arasında bir gerilim yoktur. Bu iki kimliğiyle birlikte Aimé Césaire’dir.
Fransız dilinde Afrikalı bir çığlık
Benjamin Péret’in, Aimé Césaire’i selamladığıdır: "Büyük bir şairi, Fransız dilinde son yirmi yılda ortaya çıkan tek büyük şairi burada selamlamaktan onur duyuyorum. İlk defa tropikal bir ses dilimizde yankılanıyor, vasat bir iç mekândaki zevksiz bir süslemeden öteye geçmeyecek bir egzotik şiire tuz biber katmak için değil, çürümüş orkide gövdelerinden ve leşleri silip süpüren elektrikli kelebeklerden fışkıran otantik bir şiiri parlatmak için yankılanıyor; o şiir ki çiçeklerin yusufçukları yuttuğu gibi insanları ve makinelerini yutan, hâkimiyeti elinden bırakmayan sadist bir doğanın vahşi çığlığıdır. Aimé Césaire kimseye borçlu değildir: Dili kendisine ait olmaktan ziyade cıvalı bir gökyüzüne çizgiler çizen sinek kuşlarının göz kamaştırıcı dilidir. Martinik'in tropikal tabiatının bir yorumcusundan ziyade onun bir parçasıdır; hem yargıcı hem de tarafıdır bu doğanın.
Şiirinde büyük ekmek ağaçlarının sınırsız hareketini ve Vudu davullarının efsunlu vurgusunu buluruz. Şiirle yüklü kara büyü, tüm sihrin dönüşüme uğradığı ve tüm şiirlerin ilelebet öldüğü köleci dinlerin isyanının karşısına dikilir. Herhangi bir Kutup Yıldızına, hiçbir bir entelektüel Güney Haçına aldırmadan, yegâne rehber olarak kör arzusunu kuşanarak, halatlarını kesip denize açılan ilk büyük siyah şairi burada selamlamaktan onur duyuyorum.”
Aime Césaire, hep Martinikli bir şair. Boynu vurulmuş güneş. Fransız dilindeki Afrikalı çığlık. Maskeye uzanan ilk el, Frantz Fanon’un öğretmeni, hatta Edward Sid’in yürüyeceği yolları açacak kadar erken bir öncü. 17 Nisan 2008’de Martinik’te hayata gözlerini yumduğunda 94 yaşındaydı. Haysiyetli bir mücadele, şiirler ve kitaplar kaldı hikâyesinden geriye. Martinik onu hiç unutmadı. "Bir medeniyetin ilk çürümeye başlayan yeri, kafası değil, kalbidir" diyordu Aime Césaire. Sömürgecilik Üzerine Söylev’i okuduktan sonra buralardan başlayabiliriz şairi hatırlamaya.