Bizans'tan günümüze İstanbul'un inşası - 4
En son yayınlanan yazımızda İstanbul’un fethini tamamlamıştık.Kurucusu Konstantinos’un adını alan ve "Konstantinos’unşehri" anlamına gelen İstanbul’un fethiyle birlikte "şehriTürkopolis" olmuştu. Fetihten sonraki dönemde bazı yazarlarburaya "İslambol" da demiştir. Fetihten sonra İstanbul’unBizans ile oluşan ana hatları Osmanlı döneminde dekorunmuştur.
Fatih Sultan Mehmed devletin başkenti olacak bu şehrin imar faaliyetlerine zaman kaybetmeden başlamıştır. İlk olarak kente bir kadı ve subaşı atamış ve şehrin idaresi ile güvenliğini sağlamış; daha sora kentin üçüncü tepesi olduğu ileri sürülen alana (Bugünkü Beyazıt Meydanı, İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüsü) ileride Eski Saray (Saray-ı Atik) adıyla anılacak bir saray inşa ettirmeye karar kılmıştır.
Fatih Sultan Mehmed, fetihten bir yıl sonra İstanbul’u devletin başkenti yapmış, az olan nüfusu arttırmak amacıyla Anadolu ve Rumeli şehirlerinden getirttiği halkı İstanbul’un çeşitli bölgelerine yerleştirmiştir. İstanbul dışından getirilen halk şehir içinde yerleştiği bölgelere geldikleri yerin adını vermiştir. Örneğin İç Anadolu’nun güzel şehirlerinden biri olan Aksaray’dan gelenler günümüz Fatih İlçesi’nin Aksaray semtine yerleştiği için buraya Aksaray adı verilmiştir. Gelen halkın ihtiyacı olan dini ve sosyal binalar devlet ve zengin halk tarafından inşa edilmiştir.
Kentteki kiliselerin birçoğu camiye çevrilmiştir. Pantokrator Kilisesi’nin Zeyrek Camii’ne çevrilmesi örnektir. Bazı kiliselerde yıkılmıştır. Bunlardan en ünlüsü günümüz Fatih Camii’nin yerinde bulunan Havariyyun Kilisesi’dir. Kentin Türk-İslam sentezi ile yoğrulması şehrin çehresini değiştirmiştir. Dini yapıların çevresinde yeni semtler ve semtlerin birleşmesinden nahiyeler oluşmuştur. Kentin nüfusu yeni mahallelerden sonra yaklaşık 60.000-80.000 arasında olduğu kaynaklarda geçmektedir.
Şehrin fetihten sonra ayağa kaldırılışı çalışmasında külliyeler önemli rol oynamıştır. Fatih Külliyesi, Eyüp Sultan Külliyesi, Şeyh Vefa Külliyesi’nin yanı sıra çeşmeler, hamamlar, hanlar yapılmış ve şehirdeki ticareti canlandırmak için çarşılar inşa edilmiştir. Eğitim faaliyetlerine de önem verilmiş medreseler ve sıbyan mektepleri inşa edilmiştir. Çeşitli ülkelerden tanınmış âlimler getirtilmiş ve medreselerde eğitim vermesi sağlanmıştır. Halkın sağlığı için hastaneler yapılmıştır. Bizans’ın şehircilik düşüncesi kentte değişmiş ve camiler, medreseler, türbeler, saray, su tesisleri ve çarşılarıyla şehir yeni bir manzaraya sahip olmuştur. Askeri yapılara da verdiği önemi fetih öncesi yaptırdığı Boğazkesen Hisarı’ndan bilinen Fatih, kentte iç kale görevini üstlenen Yedikule Hisarı’nı yaptırmıştır. İlk yapıldığında devletin hazinesini muhafaza eden hisar, ayrıca bulunduğu semte ismini vermiştir.
Sultan II. Bayezid tahta çıktığında kent nüfusu yaklaşık 200.000 kadardı.
II. Bayezid döneminde özellikle kentin Haliç yamaçlarında imar faaliyetleri yoğunlaşmıştır. Galata’da açılan Galata Sarayı Mektebi ile çevrede yerleşim artmış ve çevrede mahalleler oluşmaya başlamıştır. Bu dönemin en önemli inşa faaliyeti Bizans devrinde Tauri Forumu (günümüz Beyazıt Meydanı) olarak bilinen alanda 1500-1505 yıllarında inşa edilen Bayezid Külliyesi’dir. Külliyenin yapılmasından sonra çevrede yerleşim yoğunlaşmaya başlamıştır. Fatih Külliyesi’nden sonra inşa edilen bu külliye ile birlikte Beyazıt-Edirnekapı aksı üzerindeki ana hatlar oluşmaya başlamıştır.
1509 senesinde Küçük Kıyamet (Kıyamet-i Sugra) adı verilen ve artçıları 45 gün süren deprem sonucunda şehirde birçok cami, mescit ve ev harap olmuş, binlerce insan ölmüştür. Depremde zarar gören Fatih Camii’nin yanı sıra dört yıl önce inşası tamamlanan Bayezid Camii’nin kubbesi yıkılmış, medresesi harap olmuştur. Neredeyse kentte hasar görmeyen bina kalmamıştır. Padişah saray bahçesinde kurulan çatma evde kalmıştır. Depremin verdiği hasarları onarmak için Sultan Bayezid’in emriyle kentin tamamını ihya edecek çalışmalara başlanmıştır. Anadolu ve Rumeli’den çeşitli sayıda işçi, dülger, mimar getirilmiş ve askerlerinde yardımıyla kentte gerçekleşen tamirler yaklaşık 65 gün içerisinde tamamlanmıştır. Deprem sırasında kâgir binaya sahip olanlar çok fazla zarar gördüğü için deprem sonrasında inşa edilen konutlarda daha çok ahşap malzeme tercih edilmiştir. Bu durum yaklaşık 400 sene ev mimarisine damgasını vurmuştur. Kentin rutubetli iklimi ahşap yapılara zaman içerisinde zarar vermiştir. Kentin rüzgârları ise olası bir yangında geniş ölçüde ve hızlı yayılmalara yol açmış ve ahşap malzemeli evler yangınlarda çok fazla hasar görmüştür.
16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin savaşları devam ederken bile kent imar faaliyetlerinden uzak kalmamıştır. Yavuz Sultan Selim döneminde, Suriye ve Mısır’ın fethi ile İstanbul kenti halifeliğin merkezi olmuş ve İslam âleminin başkenti sayılmıştır. Bu bilgiler tarih kitaplarında geçiyor olmasına rağmen Halifelik makamını Sultan II. Abdülhamid’e kadar hiçbir padişah aktif olarak kullanmamıştır. Yavuz Sultan Selim özellikle doğuya çıktığı seferlerle Osmanlı’nın topraklarını genişletmeye çalışmıştır. Sekiz senelik hükümranlığı boyunca etkili bir şekilde Osmanlı’nın topraklarını genişleten Yavuz Sultan Selim kendi adına inşa ettirmeye başladığı külliyesinin yapımı sırasında vefat etmiş ve külliyenin son hâlini görememiştir.
İstanbul genel çerçevede Kanuni Sultan Süleyman döneminde özellikle Mimar Sinan’ın etkisiyle Türk-İslam şehri dönüşümünü tamamlamıştır. Yaptığı kanunlarla kendisinden çok daha sonra "Kanuni" unvanını alan padişahın ilk icraatı babası Yavuz Sultan Selim’in yarım kalan külliyesinin merkez yapısı olan Yavuz Sultan Selim Camii’ni tamamlamak olmuştur. Yavuz Sultan Selim’in özellikle Mısır Seferi sonucunda elde ettiği ganimetlerle güçlenen ekonomi sayesinde Kanuni Sultan Süleyman devri imar faaliyetleri kendinden önceki padişahların tahmin edemeyeceği boyutta ilerlemiştir.
1534 tarihli Matrakçı Nasuh’un "Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn" isimli minyatüründen kentin bahsedilen dönem içindeki genel tasvirleri göstermektedir.
Bu dönemde mimarbaşı unvanı ile kentin gelişimine katkısı her kesim tarafından kabul edilen Mimar Sinan, şehircilik ve mimari bilgisi ile günümüz tarihi yarımada siluetinin oluşmasındaki büyük faktörlerden biridir. Bu nedenle Kanuni dönemi mimari faaliyetlerde Sinan Çağı olarak da adlandırılır.
Mimar Sinan’ın ilk yapılarından biri bazı araştırmacılar tarafından şehrin yedinci tepesi olarak kabul edilen alana yapılan 1538-1539 tarihli Haseki Hürrem Sultan Camii’dir. Yapıldığı dönemde sadece camii olarak inşa edilen yapı sonraki yıllarda çeşitli fonksiyonlara sahip binaların eklenmesiyle külliye formuna dönüştürülmüştür.
Mimar Sinan 1544-1548 yılları arasında Bayezid ve Fatih Külliyeleri aksı arasında Şehzade Mehmet Külliyesi’ni inşa etmiş ve Beyazıt-Edirnekapı aksını güçlendirmiştir. Mimar Sinan hakkında yazılmış tezkirelerde Şehzade Camii için "çıraklık dönemi eserim" olarak bahsetmektedir. Sinan ayrıca Eski Saray başta olmak üzere, şehrin diğer bölgelerinde yer alan çeşitli paşa saraylarını da ihya etmiştir.
Sinan’ın "kalfalık dönemi eserim" olarak bahsettiği Süleymaniye Külliyesi 1550-1557 yılları arasında tamamlanmıştır. Süleymaniye Camii Galata-Haliç yönünden bakıldığında İstanbul’daki en etkileyici Mimar Sinan eseri olarak kendisine bakanları selamlamaktadır. Süleymaniye Camii bilindiği üzere İstanbul’da Osmanlılar tarafından yapılmış en büyük kubbeye sahip camidir.
1565 senesinde yapımı tamamlanan ve bazı araştırmacılar tarafından kentin altıncı tepesi olarak kabul edilen alanda inşa edilen Edirnekapı Mihrimah Sultan Külliyesi, tarihi yarımadanın görünümünü etkileyen önemli simge yapılardan bir tanesidir.
Mimar Sinan’ın tarihi yarımada dışında, çevre ilçelerde ve imparatorluğun çeşitli bölgelerinde yüzlerce eserleri vardır. Mimar Sinan tarafından inşa edilen eserler listesinin toplamında karşımıza farklı rakamlar çıkmaktadır. Bazılarına göre Mimar Sinan hayatı boyunca 375 eser ortaya koymuştur. Bu sayıyı 365 olarak açıklayan araştırmacılar da vardır. Bir mimarın (bu kişi Mimar Sinan olsa dahi) hayatı boyunca bu kadar sayıda eser vermesi mümkün değildir.
Mimar Sinan’ın Baş Mimarlık döneminde inşa edilmiş her eser Sinan yapısı olarak kabul edildiği için eser sayısı bu kadar fazladır. Zira Mimar Sinan’a atfedilen eserlerin büyük bir kısmı aynı yıllar içinde yapılmıştır. Örneğin, İstanbul Süleymaniye Külliyesi inşa edilirken Şam Süleymaniye Külliyesi de inşa edilmekteydi. Söz konusu iki külliyede Mimar Sinan’a atfedilmektedir. Tabii ki Sinan başkent İstanbul’da inşa edilen Süleymaniye Külliyesi’nin inşası sürecinde başında aktif olarak görevdeydi. Mimar Sinan Şam Süleymaniye Külliyesi’nin muhtemelen gerekli çizimleri kontrol etmiş ve yapının inşası için Mimar Muslihuddin Halife adlı yardımcı mimar ile Şamlı Todoros adlı bir Hristiyan mimarı görevlendirmiştir. Şam Süleymaniye Külliyesi farklı mimarlar tarafından inşa edilmiş olsa dahi devrin Baş Mimarı Sinan olduğu için söz konusu yapı tezkirelerde Mimar Sinan’a atfedilmektedir. Bu yüzden Mimar Sinan’ın eser sayısı çoktur ve eser sayısı hakkında fikir birliği yoktur.