Bir tarih: Zeyrek

ONUR CAYMAZ
Abone Ol

Bir şehir düşünün. Şehir ki kucağında bin yılları ağırlamıştır. Kaç bin yıl hem de? Bu şehir de de bir semt hayal edelim. Nasıl bir semt hem de… Eski tarz geleneksel yolları, anıtlarıyla günümüze dek pek az bozularak gelebilmiş sayılı bir İstanbul semti: Zeyrek. Fatih ilçesinde, şehrin dördüncü tepesi üzerinde, tepenin eteklerinde yer alır.

Kollarını Fatih ve Eminönü’ne de sevgiyle açan Zeyrek, İstanbul’un uzun mazisinden günümüze uzanan tarihsellik içerisinde önemli bir bölge. Tepeden bakılınca Haliç’in ve Boğaz’ın manzaralarına teşne… Dik merdivenler, eski kiliseler, yeni camiler, hamamlar (Zeyrek’te Barbaros Hayrettin Paşa tarafından on altıncı asırda yaptırılmış olan Çinili Hamam, yine çinileriyle meşhur çifte hamam, unutulmaz, türbeler, parke taşlı yollar ve cumbalı ahşap evler… Bu evler için Refik Halit, İstanbul’un Bir Yüzü’nde şöyle der: “Zeyrek semtinde böyle iki cılız incir ve zerdali ağacı dikilmiş, taflanlarla süslenmiş, fincan kadar havuzlu ev bahçeleri çoktur.” Bahçesinde “fincan kadar” havuzu olan bahçeli evler… Bu evler ki bazılarının bodrumlarından açılan dehlizlerin, Atatürk Caddesi'ndeki eski Bizans sarnıç ve destek duvarlarına kadar inebildiğini söyler şehrin karanlık prensleri.

Zeyrek Camii, 1905.

Fatih Sultan Mehmet’in, İstanbul’u fethetmesi sonrasında bölgeyi Türkleştirme tasarısı, kentin yeniden doğmasına sebep olur. O zamana dek gerçek bir Hristiyan bölgesi olan Zeyrek, fetih sonrası bizden dokular taşıyacaktır. 16. yüzyılda Müslüman halkın ikamet ettiği bir yerdir. Bugünkü Zeyrek Camisi, Bizans’ın Pantokrator (her şeye kadir İsa) manastırı ve kilisesidir. Bu manastırı İmparatoriçe İrene, 1118 – 1124 yılları arasında yaptırır. Selim İleri, İrene’yi ve bu üzgün imparatoriçenin sürgün günlerini Hepsi Alev adlı romanında anlatır.

Zeyrek, Fars dilinde “anlayışlı, uyanık, zeki” demek. Fatih Pantakrator’u medreseye çevirmiş, buraya da baş müderris olarak Molla Mehmed Zeyrek’i atamıştır. Bu lakap müderrise çocukluğunda hocası Hacı Bayram Veli tarafından verilir.

Semtte, Osmanlı’nın önemli şahsiyetlerince yaptırılmış köşk ve konaklar var. Vardı yani… Artık yok.

1703’te idam edilen Şeyhülislam Seyyid Erzurumlu Feyzullah Efendi’nin yaptırdığı konak daha sonraları çıkan bir yangında yok olup gitmiştir mesela. Bir diğer kayıp konak da Zeyrek Caddesi 9 numaradaki Doğanzade Konağı; 1979 yılında çıkan bir yangında o da tarihe karışır.

Serçeden başka kuş, Zeyrek’ten başka yokuş bilmem deyime de enfestir. Zeyrek, sokak dokusu ve yokuşlarıyla meşhur. Reşat Nuri Bey’in Gökyüzü romanının kahramanı, kitabın başında bu yokuşlardan indikçe iner sahile doğru.

Orhan Veli’nin kardeşi Adnan Veli’nin Uçan Daireler diye bir öyküsü var. 1954 tarihli. Burada da Nevriye, kardeşi Cevriye’ye Zeyrek’teki setlerden birinin üzerinde, Tahir’in Gazinosu’nda uçan daire seyretmeye gittiklerini anlatır. Bu setlere, nefis hikâyelerinden biri olan Öyle Bir Hikâye’de Sait Faik de oturmuştur. Bizans’ın ruhu dolaşır hâlâ oralarda bir yerlerde.

Zeyrek, Fars dilinde “anlayışlı, uyanık, zeki” demek.

Peyami Safa üstadımızın Zeyrek Cinayeti diye bir romanı var, Cingöz Recai adıyla tabii. İstanbul'da çekilen ilk James Bond filmi From Russia With Love'ın bazı sahneleri de Zeyrek'te çekilmiştir. Halide Edip, Yolpalas Cinayeti’nde, kendisini Greta Garbo sanan Zeyrekli bir genç kızı da anlatır. Sedad Hakkı Eldem'in İstanbul'daki Zeyrek Sosyal Sigortalar Kurumu, altmışlı yıllar mimarisinin güzel örneklerindendir; hemen altındaki eski duvarlar, şehirde yerin altına değil de üstüne yapılan tek sarnıcı, Zeyrek Sarnıcı'nı gizler ardında. Semtin rüştiyesinde usta ressam Şeker Ahmet Paşa, resim öğretmenliği yapmıştır. Banarlı’nın aktardığına göre elli yaşlarında ölen Kâtip Çelebi’nin de mezarı civarda zamanın başını bekler durur. Kâzım Karabekir, ilkokulu bu semtte okumuştur. Sahibi Müslüman olan ilk eczanenin de 1880 yılında Zeyrek'te, Hamdi Bey tarafından açıldığını belirtmek gerekir. Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları’nda da bir Zeyrekli Zemberek Ramiz görünür. İstanbul’un delileri, çılgınları, kabadayıları kadar nesi meşhur olabilir ki.

Ne bileyim, yazıyı sonlandırırken Zeyrek’e ne kadar az ne kadar seyrek uğradığımı düşünmedim değil. Noktayı koyayım, şöyle usulca kalkıp yerimden, kış da fena geçmiyor, mutedil güneş; kalkıp gideyim…