Bir kavram film: Halbuki Aşk
Aşk için yapılan tanımlar genellikle eksik kalmış, o eksiklere dayalı biçimde ifade edilmiş ve aşkın ‘ne’ olduğu üzerine her dönemde çeşitli anlatılar sunulmuş. Arthur Rimbaud ise bu döngüyü şu dizesiyle kırmış: “Aşkı yeniden icat etmeli, besbelli.”
Psikoloji, sosyoloji, ekonomi ve daha nice bilimin içinde kendine başlıklar açtıran aşkın nasıl değerlendirilmesi gerektiği fikri ise hep tartışılmış. Aşka Övgü adlı eserde Alain Badiou şöyle söylüyor: “İnsanlar birbirlerini gördükleri anda birbirlerini görmüş olurlar, bu değişmez! Ama aşk karşılaşmaya indirgenemez, çünkü o bir kurma işlemidir.” Aşkı daha çok karşılaşmalara indirgeyen sinema aslında Badiou’nün bahsettiği ‘o kurma işlemi’nin kendisini mi perdeye yansıtmaya çalışıyor? İşte o soruyu sorduran üç film…
Aşk Üzerine Kısa Bir Film
Sovyet tipi binanın terasındaki bir gencin, utandığı için kulaklarına tuttuğu buzları eritip tadına baktığı sahne ile hafızalara kazınan film… Krzysztof Piesiewicz ve Krzysztof Kieślowski’nin 1988’de TV dizisi olarak birlikte kaleme aldığı Dekaloglar’ın içinden çıkan iki uzun metrajdan biri olan, başrollerinde Grażyna Szapołowska ve Olaf Lubaszenko’nun yer aldığı Aşk Üzerine Kısa Bir Film, masumiyet ile katı gerçekçilik arasında bir dram. Polonya’nın Varşova kentinde Sovyet tipi beton apartman bloklarının arasında masumiyetle gerçek arasındaki gri-mavi tonu yakalayan Witold Adamek’in görüntü yönetmenliğini üstlendiği, Ewa Smal’ın da kurgusunu yaptığı, sayısız ödüle sahip Krzysztof Kieślowski yapımı 86 dakikalık eser, dünya sinemasında aşkı konu edinen ender derinlikteki filmlerden. Kadının “Benden ne istiyorsun?” sorusuna genç erkeğin “hiçbir şey…” diyerek cevap verdiği iki komşunun tek taraflı aşkla arınması… 19 yaşındaki Tomek’in; istediği şeylere sahip olduğunu düşünüyormuş gibi yapan ve sanata meraklı, 30 yaşındaki Magda’ya karşı biriktirdiği saf aşkı aktaran yapımın Zbigniew Preisner imzalı müzikleri de filmi başarılı kılan bir başka detay.
Selvi Boylum Al Yazmalım
“Bizimle konuşmuyor arkadaş. Peki, niye konuşmuyor? Bizi adam yerine koymuyor mu, diyorsun. Ziyanı yok gülüşü yeter bize.” veya “Elveda Asya, elveda selvi boylum, al yazmalım, elveda bitmemiş türküm benim.” gibi replikleriyle sinemamızın en çok konuşulan aşk filmi olan Selvi Boylum Al Yazmalım’ın başrollerinde Türkan Şoray, Kadir İnanır ve Ahmet Mekin bulunuyor. Bir köye baraj inşaatında çalışmak üzere gelen İstanbullu İlyas, Asya’yı görür görmez âşık olur. Asya ile İlyas evlendikten sonra Samet adındaki çocukları dünyaya gelir. İlyas’ın Dilek adında bir kadınla ilişkisini öğrenen Asya, oğlu ile evden ayrılır. İyi kalpli Cemşit, Asya ve Samet’e hem evini hem de kalbini açar. Asya ile Cemşit evlenir, Samet büyür. Bir gün İlyas, Asya’nın karşısına çıkar… Büyük Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un 1970 yılında yayımlanan romanından uyarlanan, Cahit Berkay’ın unutulmaz müziklerini bestelediği, Atıf Yılmaz yönetmenliğindeki 1978 yapımı 95 dakikalık film, 2014 yılında Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca gerçekleştirilen halk oylamasında ‘En İyi 100 Türk Filmi’ arasında 6. seçilmişti.
Vesikalı Yârim
“Sevmek de yetmiyormuş, çok eskiden rastlaşacaktık” ve “Onlar da haklı, herkes haklı bu işte…” replikleriyle hatırlanan Kocamustafapaşa’dan Beyoğlu’na, Aksaray’dan Haliç’e siyah beyaz, hüzünlü ve puslu bir aşk filmi… Sakin bir hayata sahip Kocamustafapaşalı Manav Halil’in şarkıcı Sabiha ile olan imkânsız aşkını anlatan, Sait Faik Abasıyanık’ın 1948 yılında yayımladığı Lüzumsuz Adam kitabındaki Menekşeli Vadi öyküsünden Safa Önal tarafından uyarlanan, Ömer Lütfi Akad imzalı 1968 yapımı, 88 dakikalık filmin başrollerinde Türkan Şoray ve İzzet Günay var. 1960’ların İstanbul’unu gerek oyunculukları gerek mekân ve müzik seçimleri gerek hikâyesi gerekse finaliyle Yeşilçam klişelerinden tamamen uzak bir dille aktaran Vesikalı Yârim’i, filmin senaristi Safa Önal şu cümlelerle özetliyor: “Onların bir araya gelmesine imkân ve ihtimal yoktu. Başlangıçtan itibaren imkânsız bir aşkı deniyorlardı. Yürüyemezdi o aşk. Yani Sabiha oradan çıkamazdı… Yani ayrılık tanıştıklarından itibaren vardı. Ama onlar imkânsızı denediler. Aşk buydu zaten!”