Beyazıt Yangın Kulesi
İstanbul siluetinde önemli bir yere sahip olan Beyazıt Yangın Kulesi, şehirde yangınları gözetlemek için inşa edilen ilk kulenin devamı niteliğindedir.
İstanbul tarih boyunca yangınlarla kıyasıya mücadele etmiş bir şehirdir. Öyle ki bu durum İstanbulluluk olma yolunda bir adım sayılmıştır. Eski İstanbullular birbirlerine “Kuzum, siz nerede yandınız?” gibi sorularla kimin hangi yangına maruz kaldığını öğrenmeye çalışırmış. Ahşap evlerin yoğunluğu herhangi bir evde çıkan yangın mahallelerin tahrip olmasına sebep olmuştur. Prof. Dr. Mustafa Cezar’ın ilgili makalesinde Haliç kıyısında çıkan yangınların rüzgârın da etkisiyle Marmara Denizi kıyılarına (Yedikule, Samatya, Kumkapı gibi) kadar ilerlediğini ifade etmektedir. Çıkan yangınların büyük bir kısmı ise evde yapılan közde patlıcanlardan kaynaklandığı yine kaynaklarda geçen ince bir detaydır. Ahşap yerine inşa edilen kagir evlerin ise olası bir depremde İstanbullulara zarar verdiği unutulmamalıdır.
İstanbul’da Tulumbacı Ocağı 1720 yılında Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın çalışmalarıyla kurulmuştur. Yüzyılın ortalarına doğru Küçükpazar tarafında çıkan yangın rüzgârın da tesiriyle yukarıya doğru tırmanmış ve Yeniçerilerin Ağakapısı’nda bulunan saraylarını yakmıştır. Yangınları gözetleyebilmek için ilk yangın kulesi bu olaydan sonra ahşap malzemeden inşa edilmiştir. Kulede görevli acemi oğlanlarına köşklü adı verilmiştir.
1774 Cibali yangınında yanan ahşap yangın kulesi yerine ikinci kez ahşap yangın kulesi inşa edilmiştir. Sultan II. Mahmud döneminde Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışı sırasında kule de yıktırılmıştır.
Kulenin yıktırılmasından kısa bir süre sonra şehirde bir yangın daha çıkmıştır. Yeni bir yangın kulesi için Bab-ı Seraskeri’nin talimhane avlusu seçilmiştir. Günümüzde İstanbul Üniversitesi’nin merkez kampüsü olan bu bölüme ilk yangın kulesi ahşap malzemeden 1826 yılında inşa edilmiştir. Ancak kısa bir süre sonra yanmıştır. 1828 yılında ise yeni kule kagir olarak inşa edilmiştir. Osmanlıların yangın kulesini ısrarla ahşap olarak inşa etmesi düşündürücüdür. Zira bu durum yangın kulesinin en fazla yanan kule olarak nam salmasına vesile olmuştur.
- Günümüze ulaşan kulenin mimarı Doç. Dr. Selman Can’ın son çalışmalarıyla Seyyid Abdülhalim Efendi olduğu ortaya çıkmıştır. Kide üzerinde yükselen armudi formlu bir pabuç ile gövdesine geçilen kulenin silindirik gövdesi yivli bir tasarımla şekillenmiştir.
Ampir Üslubun özelliklerini yansıtan kulenin 1828 tarihli kitabesindeki manzume Keçecizade İzzet Molla’ya aittir. Ta’lik yazı ise Hattat Yeserizade Mustafa İzzet tarafından yazılmıştır. Kitabenin üstünde Sultan II. Mahmud’a ait adli mahlaslı tuğra beyzi formda yapılmış bir madalyon içine yerleştirilmiştir.
19. yüzyılın sonuna kadar çeşitli tarihlerde kule üzerinde onarımlar ve değişiklikler yapılmıştır.1889 senesinde kulenin tepesine demirden bir gönder dikilmiştir. Kulenin köşk kısmına spiral ahşap merdivenlerle ulaşılmaktadır. Köşkün etrafı 360 derece dolanan pencerelerle izlemek mümkündür.
Köşkün iç mekân beden duvarlarının üstünde gri tonun ağırlıkta olduğu kalem işi uygulamalarında doğa manzaralar, köşkler, kasırlar, köprüler ve çeşmeler görülmektedir. Kompozisyonlar içinde Beyazıt Yangın Kulesi’nin bizzat kendisi de görülmektedir. Bu kalem işi uygulamalarının detayları hakkında Prof. Dr. Tarkan Okçuoğlu’nun ilgili makalesinde ayrıntılı bilgiler mevcuttur.
Kuledeki görevliler yangının çıkış vaktine göre gece ya da gündüz saatlerinde farklı sistemlerle tulumbacılara haber vermiştir. Gündüz vakitlerindeki yangınlar için işaretler büyük sepetler olmuştur. Gece işaretleri ise kırmızı, yeşil ve beyaz büyük fenerlerle sağlanmıştır. Yangın eğer birden fazla bölgede ise sepetlerin rengi ile yön tayin edilmiştir. Beyazıt Yangın Kulesi’nin dışında Galata Kulesi ve Üsküdar İcadiye Kulesi yangın kulesi olarak görev yapmıştır. Ayrıca bazı selatin camilerinin minareleri de tulumbacılar tarafından yangınların kontrolü için dumanların takip edildiği yerler olmuştur.
Erken Cumhuriyet döneminde dahi görevini devam ettiren Beyazıt Yangın Kulesi ayrıca günlük hava durumunu ışıklandırmalar sayesinde İstanbullulara duyurmuştur. Kulenin meteoroloji görevine 1995 senesinde son verilse de 2010 yılında tekrar başlamıştır. Kulenin tepesinde yanan mavi ışık havanın açık olduğuna, yeşil ışık yağmurlu olduğuna, kırmızı ışık karlı olduğuna, sarı ışık ise sisli olduğuna işarettir.