90 yıl önce İstanbul’un güzel köşeleri
Türklüğün yaratmış olduğu şehirler arasında İstanbul’un bütün insanlığın hayalinde efsunlu bir yer tuttuğunu, Türklüğün ne emsalsiz peyzaj yaratıcısı olduğunu hiçbir şey göstermese dahi yalnız beş yüz senelik İstanbul’un göstermeye kifâyet edeceğini söyleyen Yahya Kemal, “mimariye zamanın giydirdiği bir kisve” şeklinde tanımladığı milli peyzaja örnek olarak Beyazıt Camii'ni verir. Caminin önündeki kahvelerle arkasındaki Sahaflar Çarşısı manzarasının hiçbir dekorcunun icat edemeyeceği kadar güzel olduğunu, bir belediyecinin feci bir günah işleyip Beyazıt Camii’ni ortaya çıkarmak için Sahaflar Çarşısı’nı kaldırırsa ne kadar fena olacağını söyler. “Demek ki”, der Yahya Kemal, “zamanın bir de kendi mimari vardır”.
Daha çok Nazım Hikmet’in dostu ve Bu Dünyadan Nâzım Geçti isimli biyografisiyle tanınan Vâlâ Nureddin, 1930’ların başında kaleme aldığı bir yazıda, İstanbul’un milli peyzajını oluşturan köşeleri sıralıyor.
Vefat ettiği 1967 yılına kadar 40 sene boyunca on binlerce köşe yazısı yazan Vâlâ Nureddin’i, Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil adlı o nefis portreler kitabında Haldun Taner bakın nasıl anlatıyor:
“Onun sütunu bize hocalarımızın açamadığı pencereler açtı. Köklü bir İstanbul terbiye ve görgüsünden gelen çelebiliği, Galatasaraylılığın verdiği ince bir esprisi, çok sevdiği Viyana’nın hayat üslubundan edindiği zarif bir Avrupalı gustosu ve nihayet Moskova günlerinin anısı bir diyalektikten örülme, kendine özgü, çok ilginç bir kültürü vardı.”
Taner’in sıraladığı bütün terbiye, görgü, espri, gusto ve kültüründen süzülen dikkatiyle Vâlâ Nureddin’in gözünden “İstanbul’un güzel köşeleri”ni görelim.
Yazar, İstanbul’un Batılı sinema yönetmenlerinin dikkatini çekmeye başladığını, ancak yönetmenlerin zaman azlığından dolayı şehrin “Türk köşelerini” gezip göremediklerinden yakınıyor. Ardından da “İstanbul’da benim sevdiğim köşeleri, rejisörlerin belki işine yarar diye”rek sıralıyor (Asri Rüyalar, Fetiş Rejimler, Haz. Tuncay Birkan, Can Yayınları, 2021).
Vâlâ Nureddin de ilk sırayı -Yahya Kemal gibi- “Beyazıt Camii'yle Beyazıt Kütüphanesi’nin arası”na veriyor. Ardından Yeni Cami kemeri yanındaki hünkâr mahfeli merdiveni köşesi geliyor. Sultanahmet’teki Fuat Paşa Türbesi civarından sonra Vâlâ Nureddin, Ayasofya kahvelerinin önünü sayıyor. Sonraki mekânlar şöyle: Eyüp Türbesi’nin girişi ve içindeki uzunlamasına yolu, Süleymaniye Camisi’ne Tiryakiler Kahvesi’nden bakış, Askerî Müze’den Topkapı Sarayı’na giden yol, Üsküdar’daki köprülü konak, Mahmut Paşa Camisi’nin avlusu, Beylerbeyi, Kalamış, Emirgân iskelelerindeki kahveler, müftülük, Evkaf Müzesi, Sahaflar Çarşısı.
Yönetmenlerin bilmesi muhtemel olduğu için camileri, sarayları, mezarlıkları, surları saymayan Vâlâ Nureddin, Ada, Moda gibi yerlerde İstanbulluluktan ziyade Garplılık bulduğunu söyleyerek yazısını bitiriyor.
Vâlâ Nureddin’in yukarıda sıraladığı güzel köşelerden kaçı acaba bugün güzel?
Karar sizin.