Neden bıçkın bir delikanlı olamadım?
Niyesi şu efendim. Sizi birçok olay etkilemiş. Travmalar yaşamışsınız. Bunlarla hesaplaşmadan karakterinizi güçlendiremezsiniz, yani sizin deyiminizle bıçkın bir delikanlı olamazsınız. Peki diyorum. Nasıl olacak bu iş? En başa dönmeniz gerekiyor diyor. Mümkün olan en geriye gidip her şeye baştan başlamanız ve geçmişinizle yüzleşmeniz gerekiyor.
Yüzünde o tanıdık sert ifade... Ben de aynı ciddiyetle ona bakıyorum.
“Ey Ulu Önder.” diyorum sonra titreyerek.
“Konuşmamız gereken şeyler var.”
Korkak Bir Gencin Aklından Cesurca Fikirler Geçer:
Üsküdar tarafına giden metronun hareket etmesine 2 dakika merdivenlerden iniyorum merdivenler de iniyor hangimiz maktul hangimiz katil bilinmiyor bununla savaşacağım buna dayanacağım Allah rızası için yardım edin diyen dilenci ona da. Lan başlatma şimdi alengirli laflarına koş lan koş özgürlüğe insanca bir yaşama adalate koş dağlara değil önce şu metroya bir varalım sonra bir gün belki de barışa bir savaşla... Savaş barış falan deyince aklıma şey geldi Üsküdar’da çiçekçi kadınlar yanımda Su var diye önümü kesecekler gül versene ablama diyecekler adımlarımı hızlandırmanın çiçeği. Su kadar bir çiçek. Tarih hızlanmaz hızlanan olsa olsa bizizdir 1 dakika kaldı bekletme kızı hadi.
Koş lan koş kulağımda kulaklık Evet İsyan dinlerken ve yanımdan çember sakallı adamlar yanımdan müzisyenler uzun saçlı delikanlılar yanımdan kara çarşaflılar boğazlı kazaklılar yanımdan çingeneler türkler kürtler lazlar çerkezler değil yanımdan sadece çingeneler çantalı öğrenciler belki de bombacılar yanımdan teröristler terör sempatizanları marjinaller yanımdan fenerbahçeliler beşiktaşlılar formalılar üniformalılar yanımdan gözlüklüler ellerinde kitaplılar ölümlüler cahiller yanımdan hilal bıyıklılar eski demirelciler komünistler karadenizli müteahhitler akıncı mücahitler yanımdan çatık kaşlı devlet gibi babalar ve ideolojisiz anneler hemen yanı başımdan.
Ölersek gülür müsün gerçekten kafamız çatlarsa gürültüden ya da bir futbol topu göğsümüzü delerse bir canlı bomba bağırırsa Altunizade durağında kahrolsun bir şeyler neden kahrolacaksa buuuuuum bölenirsek 3 e ve eğer aldırmazsak birkaç milyar piçe dünya yeniden ve damarlarımızda yılların kahraman bişey bişeyleri. İçimde çığıran bu feci gürültüye rağmen nasıl oldu da bıçkın bir delikanlı olamadım Allah’ım bana taşınacak suyu göster kırılacak kalbi. Çıldıracak gibiyim ulan nereden aklıma geliyorsa böyle şeyler. İlk delikanlılık deneyimimde Su’ya yürüyen bir çocuğa haddini bildirmek isteyişim ve feci şekilde dayak yiyişim de geliyor aklıma sonra.
Sınıf öğretmenimin hadi arkadaşlarından utanmadın Atatürk’ten de mi utanmadın deyişi... Dolabın üzerinde ışıklandırılmış hareketli bir büst ve altında kocaman “Sizi İzliyorum” yazısı... Atatürk kafasını bir bana bir öteye çeviriyor. Kavgadan önce neden büstün fişini çekmedim diye kaç gün acı çektim lan ben haberiniz var mı sizin? Özür dilerim, geçebilir miyim? Yürüyen merdivenin sağında durmayı öğrenin kardeşim artık. Başım zonkluyor. Özür dile lan diyor. Hem Atatürk’ten hem arkadaşlarından. Özür dilerim arkadaşlar diyorum. Atatürk’ten de dile. Özür dilerim büyük Atatürk. Daha yüksek sesle. ÖZÜR DİLERİM BÜYÜK ATATÜRK.
Böyle Şeyler Yaşandı ve Aşk:
İlkokulda sevdim ortaokulda sevdim lisede sevdim ulan hepsinde aynı sınıfta olduğumuza göre kaderin bir bildiği var herhalde değil mi zalımın kızı? Bunu da yazdım ona ama gülücük attı sadece. Ponçik, şapşik gibi acayip şeyler yazdı sonra. Lan acı çekiyoruz burada niye dalga geçiyorsun demedim. Diyemem böyle şeyler. Püh ulan diyor. Sünepe herif. Üzerime gelme zaten canım yanıyor diye inliyorum ve canım çok yanıyor düşünebiliyor musun diyorum bütün çıkma tekliflerimi arkadaş kalalım diyerek reddetti. Bak aklıma geliyor yine kötü oluyorum, görünce nasıl olacak Allah bilir. Ah ulan ah. Ne güzel bir gülüşü vardı be. Yemin ederim yaramaz ve neşeli bir çocuk gibi hissederdim gülüşünü görünce. Gözleri parlar, yüzü aydınlanırdı.
Tamam lan tamam bırak şimdi bunları deyip titrememe engel olamayarak telefona... “Alo, geldin mi Su?” “Nereye?” Duydunuz değil mi? Duyulmaması mümkün değil harflerin içinden bir şekilde çıkıp geliyor. Bana aşık ol beni unutama diyormuş gibi aslında bu kadar romantizm de fazla kalbim yerinden çıkacak gibi olmasa. “Üsküdar’da buluşacaktık ya bugün. Konuşmuştuk.” diyorum. Sesim titriyor. Çok utanıyorum. Lan ben neden utanıyorum? “Aaa, kusura bakma ya, aklımdan çıkmış o benim.” “Aklından mı çıkmış?” Hissettiğim şeyi hatırlamıyorum acayip bir şeydi ve ben bir saçma sapanlık içinde kalmış saf bir çocuk gibi etrafa... “Kusura bakma vallahi epey dalgınım bu aralar.” “Gelmeyecek misin yani şimdi?” “Gelemem, zaten şimdi çıksam Üsküdar’a varmam 2 saat sürer. Hem ödevlerim de var. Sonra görüşürüz.”
Deniz bana nispet yapar gibi köpürüyor. Gökyüzü bana nispet yapar gibi gürüldüyor.
Su sen zaten okulda da böyleydin, ben var ya sana aşık olan kafamı... Nasıl yani? Ya kardeşim bırak Allah belasını versin böylelerinin ya. Yumruklarımı daha sert sıkıyorum. Ellerim acıyor. Deniz bana nispet yapar gibi köpürüyor. Gökyüzü bana nispet yapar gibi gürüldüyor. Neden hiçbir şey söyleyemedim? Neden hiçbir tepki veremeden görüşürüz deyip kapattım telefonu? Lan ben niye... Aslına bakarsanız... Niyesi şu efendim. Sizi birçok olay etkilemiş. Travmalar yaşamışsınız. Bunlarla hesaplaşmadan karakterinizi güçlendiremezsiniz, yani sizin deyiminizle bıçkın bir delikanlı olamazsınız. Peki diyorum. Nasıl olacak bu iş? En başa dönmeniz gerekiyor diyor. Mümkün olan en geriye gidip her şeye baştan başlamanız ve geçmişinizle yüzleşmeniz gerekiyor. Lütfen geriye yaslanın ve size soracağım sorulara cevap verin.
Ürkütücü Kelimeler ve Son:
Hesaplaşma. Ya da Yüzleşme. Ne ürkütücü kelimeler. Elimde elektrikli büstle kapıdan içeri girerken bunu düşünüyorum. İçimde tuhaf bir heyecan var. Alelacele montumu çıkarıp hızlı adımlarla prizin yanına... Fişe takıyorum aleti. Odaya bir anda güçlü bir ışık yayılıyor ve Atatürk kafasını bir sağa bir sola çevirmeye başlıyor. Yüzünde o tanıdık sert ifade... Ben de aynı ciddiyetle ona bakıyorum. “Ey Ulu Önder.” diyorum sonra titreyerek. “Konuşmamız gereken şeyler var.”