Cemal Şakar Ne Söyler?
İz Yayıncılık’tan çıkan, Cemal Şakar’ın Edebiyat Ne Söyler kitabı, tamamı kendi kitlesi için, birçoğu da okuyan herkes için kıymetli yirmi dört yazıdan oluşuyor. Bu yazılar genel itibariyle, Cemal Şakar’ın İslami perspektifinden beslenen şahsi eleştirileri olmakla beraber, kulak verene çok değerli şeyler fısıldayacak ve empati kurmak, anlamak isteyene de her türlü izah peşinde koşacak yazılar.
Üniversiteden bir hocam, Marshall Berman’ın Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor kitabı için, bu kitap Marx’a yazılmış bir aşk mektubudur, demişti. Hocamın kitaba böylesine romantik yaklaşması çok hoşuma gitmiş, kullandığı benzetmeyi tutmuş, cümleyi yerli yersiz her mecliste, her söz arasında dile getirmeye hayli çabalamış,¹ hatta herhangi bir diyalog yakalayamadığım zamanlarda ayna karşısında monolog çalışmıştım. Ve nihayet beklediğim an geldi çattı, şimdi ben de hocamın benzetmesinden destek alarak, Cemal Şakar’ın Edebiyat Ne Söyler kitabı için, Baudelaire’e yazılmış bir ayrılık mektubudur, demeyi abes görmüyor ve bir emanetin yükünü omuzlarımdan atmış olmanın getirdiği ferahlıkla yazıma devam ediyorum.
İz Yayıncılık’tan çıkan, Cemal Şakar’ın Edebiyat Ne Söyler kitabı, tamamı kendi kitlesi için, birçoğu da okuyan herkes için kıymetli yirmi dört yazıdan oluşuyor. Bu yazılar genel itibariyle, Cemal Şakar’ın İslami perspektifinden beslenen şahsi eleştirileri olmakla beraber, kulak verene çok değerli şeyler fısıldayacak ve empati kurmak, anlamak isteyene de her türlü izah peşinde koşacak yazılar. Bununla birlikte eleştirilerin temas ettikleri noktalar gereği, kitabı irdelerken, bir bütün olarak ele almak, emeğe saygısızlık ve kitaba haksızlık olur, kanaatini taşıyorum. Bu yüzden adım adım ilerlemek ve “Edebiyat ne söyler?” sorusunu kitap üzerinde çalışarak yakalamak niyetindeyim.
Kitaptaki ilk yazı, “Modern Zamanlarda İslam Sanatı ve Estetiği Ne Söyler?” Bana kalırsa kitaptaki geri kalan yüz elli sayfayı taşıyacak, fevkalade bir ilk yazı. Abdullah Başaran, Post Öykü’nün ilk sayısında modern yazıların konuya direk girmesiyle ilgili birkaç söz sarfetmişti.² Cemal Şakar’ın eleştirisini aynı kategoriye dâhil etmek makul gözükmese de, ilk yazıda okuyucuyu kitaba çekme (hook up) başarısını açıkça görüyoruz. Ve yine ilk yazıda bütün kitap boyunca defalarca destekleyerek tekrar edeceği görüşlerinin birer birer temeli atılıyor. Cemal Şakar, durduğu noktayı muazzam betimliyor ve bütün kartları ortaya dökerek Modernizm ile neden olmayacağını, kısacası ayrılığın sebeplerini tek tek anlatıyor.
Bu bağlamda, Müslüman bir yazar için bu ilk yazının manifesto niteliği taşıdığı kanısındayım. Çünkü Cemal Şakar, bu konuda bir şeyler anlatmaya çabalayan birçok yazarın aksine, işi felsefeye ve yokuşa sürmüyor, sorduğu soruları havada bırakmıyor, sınırları iyi tespit edip, verilmesi gerektiğine inandığı reaksiyonu ve sorumluluk bilincini de anlatarak “manifesto”sunu tamamlıyor.
Müslüman Yazarın Manifestosu
“…İslam sanatının temelini İslam’a ait aslî değerlerin birliği ilkesi oluşturur.”3
“İslam’ın özü mahiyetindeki tevhid ilkesi, Müslümanların sanatı üzerinde de temel belirleyici olmuştur.”4
“İslam sanatı mimetik değildir. Zaten Allah her şeyi güzelce yarattığı için, onun yarattıklarını taklit etmek, sadece güzel’in kopyası olacak ve bu kopyalama güzel’i insanın eksikleriyle kusurlarıyla sakatlayacaktır.”5
“…Modernliğin ‘hemen, şimdi, burada’ vurgularıyla birlikte, sanat boş tuvallerin sergi salonlarında sergilenmesine ya da dışkıyla resim yapılmasına kadar geldi dayandı.”6
“Böylesi gelişmeleri elimizin tersiyle itemeyiz. Zira bizler de modern zamanlarda doğduk, modern formasyonlardan geçtik ve eşyayla birer modern insan olarak ilişki kuruyoruz.”7
“…Şimdilerde, geleneksel sanat olarak tesmiye edilen sanatlar ya taklide düşüyor ya da ‘gelenekselle moderni buluşturma’ gayretiyle parodi, pastiş ve kiç gibi post-modernist sanatın niteliklerine bürünüveriyor.”8
“…Müslüman sanatçı da kendini ifade ederken neyi, nasıl anlatacağını belirler. Zira ‘Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; onları ihlal etmeyiniz: Zira kim Allah’ın koyduğu sınırları ihlal ederse, işte onlar zalimlerdir!’(2/Bakara-229)”9
“Gündelik hayatını imanın ilkeleri çerçevesinde düzenlemeye özen gösteren Müslümanlar, sanat ya da başka alanlarda kendilerini ifade ederken, elbette kendilerini aynı çerçeveyle sınırlamaktadırlar. Çünkü eser de amellere dahildir ve müminler amellerinden hesaba çekileceklerdir. Ancak bu sorumluluk bilincine rağmen modern hayat içindeki müslüman sanatçılar, eserlerinin de sınırlarını sorgularken ister istemez modern reflekslerle hareket edebilmektedirler. Çünkü bu hayatın dışına çıkabilmek mümkün değildir, yıllar içinde neyin ne kadar modern bir refleks ya da modern bir anlayış haline geldiğinin muhasebesini yapabilmek zordur; tıpkı balığın suyu bilmemesi gibi.”10
“Öykü ve roman üzerinden iz sürdüğümüzde iki tür refleks geliştiğinden söz edebiliriz. Birincisi, modern hayat içinde meşruca arz-ı endam eden her türlü fuhşiyata sırt dönmek ve böyle bir şey yokmuş gibi davranmak. İkincisi modern hayata sabırla göğüs germek, onunla hesaplaşmak ve sözünü çağa karşı söyleyebilmek.”11
“…Tabii ki burada önemli olan, yıllar içinde bizim de medeniyet kurduğumuzun bilincinde olmaktır ya da en azından kültür diyelim. Şimdi biz nasıl geriye dönerek, tarihi dönemselleştirip atalarımızın kurduğu medeniyetlerden söz ediyorsak; bir zaman sonra torunlarımız da geriye dönüp bizim ortaya koyduklarımızı değerlendirecektir.”12
“…onlar bizler için ne diyecekler acaba?”13
Manifestoyu tamamladığımıza göre, şimdi sorunsalımıza geri dönelim: “Edebiyat ne söyler?”Cemal Şakar, bu üst başlık doğrultusunda ikinci yazısına Modernizm anlatısıyla devam ediyor. “Baudelaire ve Modern Kent: Çirkinin Güzelliği, Kötünün İyiliği”nde Cemal Şakar, beline sağlam bir ip bağlayıp Modernizm’in kuyusuna iniyor ve Modernizm’in karakteristiğini bizlere sergiliyor.
Kitabın devamında Cemal Şakar, kendisiyle birlikte düşünmek için gerekli bilgilerin neredeyse tamamını almış olan okura sırasıyla kendi eleştirilerini sunuyor, anlatıyor. Ancak bu durum, belirli yazılarda metnin üst başlıktan uzaklaşmasına sebep oluyor. Örneğin, “Organik Entellektüellerin Yarattığı Şiddet” yazısı, metni okuyanı “Edebiyat ne söyler?” sorusundan uzaklaştırdığı gibi kendi içinde belirli handikaplar da doğruyor. Cemal Şakar, bu bölümde ironik bir dille “organik” entelektüelleri kendi persfektifinden eleştiriyor.
Savunusunda kendi değerleri doğrultusunda, kısmen haklı olsa bile, akla bazı sorular düşürüyor: Siyasi ve sosyolojik olarak adamakıllı ele almadan “50 sonrası Türkiye”si hakkında yorum yapmak ne denli gerçekçi olur? Popülist partileri ve siyasi İslam’ın yükselişini es geçerek yine 50 sonrası devlet, halk, entelektüel ilişkilerini nasıl değerlendirebiliriz? Günümüzün Liberal değerleriyle elli yıl öncesi ne kadar yargılanabilir? Tam bu noktada biraz daha zorlamak istiyorum, çünkü “organik” entellektüellere biraz olsun haksızlık edildiğini düşünüyorum. İdeaları üzerine hüsnizan veya suizan etmek şahsi kanaatimize kalmış, ancak eleştirel ve çözüme odaklı (belki sadece kendileri için) yaklaşımları vardı.
Peki, “halkın içinden gelmiş” İslami entelektüellerimiz -ki her iktidar kendi entelektüelini oluşturmaya gayret gösterir- ne yapıyor? Bir tık daha devam edersem, yeni nesil entelektüellerimizin meyhanelerde rakı içmek yerine, Üsküdar ya da Fatih’in çeşitli kahvehanelerinde veya çay ocaklarında oturup bol bol (isteyen “l”leri çıkarıp yerine “ş”leri de koyabilir)TOKİ ve Sanayi Devrimi eleştirisi yapmalarıyla dalga geçeceğim. Geçtim. Burada duruyorum, çünkü sorunsalımız bunlar değil, tekrar üst başlığı arıyor gözlerim. Neydi, evet: “Edebiyat ne söyler?”
Kitapta özellikle iki bölüm var ki, benim ve Cemal Şakar’ın da içinde bulunduğumuz birkaç jenerasyon için idman sahası niteliğinde: “Sanal Medeniyet” ile “Siret ve Suret Arasında”… Özellikle “Görmek ve Görsellik”, “Görsellik ve Kurmaca”, “Kurmaca ve Sanallık”, “Sanallık ve Biz”, “Biz ve Siyer” gibi alt başlıklar “Siret ve Suret Arasında” başlığının altında meraklılarını bekliyor.
Hemen peşine gelen yazı “Edebiyat Ortamının Melezleşmesi”, geçmişten günümüze edebiyat ortamını, ekip olmayı veya cemaatleşmeyi ve “abi” gibi bize ait kavramların altını çiziyor. Cemal “abi”nin tespitlerini çoğunlukla doğru bulsam bile, mutlak bir melezleşmenin olduğu görüşüne kesinlikle katılmıyorum. Madem melezleşme yok ben bu dergide bu yazıyı nasıl yazıyorum? Şükür ki post-modernizm var ve beraber çalıştığım “ekip” sayesinde, melezleşmeye kesinlikle katılmıyorum yerine, “mutlak” bir melezleşmeye kesinlikle katılmıyorum, diyebiliyorum. Arada çok fark var. Cemal “abi”nin yazısı boyunca isim vermeden eleştirerek korumaya çalıştığı hoşgörüyü (tabii sınırları belirleyerek) çok kıymetli bulduğumdan dolayı, ben de izinden devam etmeye çabalıyorum.
Yine de son yıllardaki sosyal ve siyasi yapıda gerçekleşen bölünmelerden dolayı edebiyatın post-modernizm falan dinlemeyip hızla heterojen bir yapıya büründüğü fikrini ve bu durumun körükleyicisi belirli radikal sancaktarların var olduğu düşüncesini de reddedemiyorum. Kısacası evet, içinde bulunduğumuz topluluk da yaptığımız edebiyatla birlikte mutlak suretle bir şeyler söyler.
Kitabın içerdiği diğer bölümlerde Cemal Şakar, “Modern Zamanlarda İslam Sanatı ve Estetiği Ne Söyler?”in ışığında kendi eleştiri ve öykü anlayışını ustalıkla kaleme alıyor. Cemal Şakar’ın, edebi kariyeri boyunca yazdığı, birbirinden önemli on bir öykü kitabı ve beş deneme kitabı mevcut. Ayrıca dergilerde çıkan öyküleri ve düşünce yazıları da cabası. Bu da demek oluyor ki, “Edebiyat ne söyler?” sorusunun cevabını arayan okur için bu kitap doğru adres. Özellikle son altı yazı, bizzat bir ustanın çizgisini, anlayışını yakalamak isteyenler için fazlasıyla değerli.
Son olarak, geldiğim noktada kendimi yine Cemal Şakar’ın aynı kitaptaki “Eleştirinin İmkansızlığı” başlıklı yazısının içinde buluyorum:
“…Kimse yerilmek istemeyeceğine göre, o halde kısa yoldan söyleyecek olursak, bunların eleştiriden anladıkları ‘yapıcı eleştiri’ olsa gerek; ‘övülme’, ‘öne çıkarma’ eleştirinin temel görevlerindenmiş gibi… ‘Ya öv ya da sonsuza kadar sus!’”
- Post Öykü fantastik özel geliyor. Hazır mısın ey okur? (AA)
- 1 - abi bu hafta çok şiddetli lodos geliyormuş istanbul’a.
- - abi o değil de, berman’ı okudun mu, sen onu söyle.
- - ne berman’ı oğlum akşam halı saha var geliyor musun?
- - abi, katı olan her şey buharlaşıyor Marx’a aşk mektubu resmen ya.
- 2 Post Öykü: Öykünün Sonuna Tanıklık Etmek Modernlik ve Post-modernlik Bağlamında Post Öykü Sorunsalına Bir Giriş, Post Öykü, Aralık 2014, İstanbul, s.82
- 3 Edebiyat Ne Söyler, Cemal Şakar, İz Yayıncılık, İstanbul, 2014, s.10