Yetişkinler hain kurttan neden korkar? - I I

MEHMET EMİN BALCI
Abone Ol

Küçük çocuklar için yazılan öğretici hikâyeler yetişkin aklın durduğu yere çocuğun bir an önce gelmesi için çabalıyor. Sanki yetişkinler mevcut düşüncelerine ve duygusal olgunluklarına yavaş yavaş ulaşmamışlar gibi… Bilinçli ebeveynlerin kaygılarına rağmen çocuklar hâlâ klasik masalları seviyor. Beş buçuk yaşındaki kızıma öğretici hikâyeleri mi, revize masalları mı yoksa orijinal masalları mı seviyorsun diye sorduğumda annesinin gözlerinin içine bakarak “orijinalleri” demişti. Bu cevabında ne klasik masalların zararlarını anlamamakta direten babasından ne de onların daha eğlenceli olduğunu birkaç kere ağzından kaçıran annesinden etkilenmişti. Sadece gerçekten düşündüğü şeyi söylemişti. Masalları çocuk edebiyatındaki bu enflasyona rağmen hâlâ dinlemeye değer kılan şey nedir?

Modern ebeveynler klasik masallar hakkında kaygılı. Birçok ebeveyn küçükken zevkle dinlediği masalların kendi çocukları için uygun olmadığını düşünüyor.

  • Kurtların yediği küçük kızlar, kurtarılmayı bekleyen prensesler, olayların düğüm noktasındaki vahşet ve şiddet çocuklarının fiziksel ve mental güvenliğinden hiç olmadığı kadar sorumlu hisseden biz çağdaş anne babaları rahatsız ediyor.

Sosyal medyanın harikalar diyarından çocuklarımızı uzak tutmak için hâlâ eski dostlarımız kitaplara sığınıyoruz fakat bu kitaplar klasik çocuk masallarından farklı. Çocuğun gündelik yaşamında karşılaşabileceği fiziksel ve sosyal sorunları nasıl çözeceğini gösteren bir gerçekçiliğe sahipler. Daha az cinsiyetçilik, daha fazla özgürlük ve özgüven aşılamayı amaçlıyorlar.

  • Bu bağlamda bildiğimiz masallar da ciddi revizyona uğruyor. Annelerinin sözünden çıkmayan oğlanlar ve prensi ile evlenmek yerine ülkesini yönetmeyi tercih eden prenseslerin çocuklara umut ve cesaret aşılayacağına inanılıyor.

Masallar, prensesler, köylüler, şatolar, ormanlar üzerine serpiştirilmiş bir gerçeküstülüğe dayanır.

Yeni çocuk masalları birtakım sosyal becerileri kazandırmakta işlevsel olsa da aslında masalların yerini dolduramıyor. Benlik ve dış dünya arasındaki çatışmayı yakalayamadıkları için fazlasıyla sıkıcılar. Çocuğun kahramanlara istediği gibi anlam yüklemesini ve farklı dersler çıkarmasını sağlayan şiirsellikten mahrumlar. Küçük çocuklar için yazılan öğretici hikâyeler yetişkin aklın durduğu yere çocuğun bir an önce gelmesi için çabalıyor. Sanki yetişkinler mevcut düşüncelerine ve duygusal olgunluklarına yavaş yavaş ulaşmamışlar gibi… Bilinçli ebeveynlerin kaygılarına rağmen çocuklar hâlâ klasik masalları seviyor. Beş buçuk yaşındaki kızıma öğretici hikâyeleri mi, revize masalları mı, yoksa orijinal masalları mı seviyorsun diye sorduğumda annesinin gözlerinin içine bakarak “orijinalleri” demişti. Bu cevabında ne klasik masalların zararlarını anlamamakta direten babasından ne de onların daha eğlenceli olduğunu birkaç kere ağzından kaçıran annesinden etkilenmişti. Sadece gerçekten düşündüğü şeyi söylemişti. Masalları çocuk edebiyatındaki bu enflasyona rağmen hâlâ dinlemeye değer kılan şey nedir? Bu soruya verilecek cevap sanırım biçimsel karmaşıklığı veya gerçekliği 4K, 5K, 6K ile izlemeye başlayan gözlerimiz için bir şölen sunması değil.

Klasik masallar: Gerçek ile gerçeküstünün buluşması

Modern ebeveynler klasik masallar hakkında kaygılı. Birçok ebeveyn küçükken zevkle dinlediği masalların kendi çocukları için uygun olmadığını düşünüyor.

Masallar, prensesler, köylüler, şatolar, ormanlar üzerine serpiştirilmiş bir gerçeküstülüğe dayanır. Metropolün birçok nimeti ve üstün teknolojisinin aksine, pastoral bir sadelikte geçer. İlk ne zaman anlatıldığını bilemesek de geleneksel toplumun rolleri, hukuku ve iktidar ilişkilerini temel alır. Kronolojik olarak mutlak monarşileri ile yaygınlaşmış, romantik doğa ve toplum düşlerinin sahne aldığı dönemlerde sistematik olarak toplanmaya başlamışlardır ancak her dönemde ve her yörede anonim bir şekilde anlatılagelmişlerdir. Masal ortak bir hafızanın yansımasıdır. Mitler, dini kıssalar ve fablarla birlikte tüm hayatını yetişkinlerle birlikte geçiren çocuğun anlam haritasını oluşturur. Dünyanın başlangıç ve akibetine dair bilinmezlikler arasında çocuğun sağlam bir ben idealine tutulması için uygun örnekleri sunar. Aslına bakılırsa bu hanede masal yalnızca çocuklar için değildir. Yetişkin aklın tecrübe kazanmasına ve duygularının doyurulmasına hizmet eder. Ortak anlatıların gücü, edebî derinliklerinden değil dokundukları içsel gerçeklikten gelir. Hâkim düzen karşısında kişinin ifade edilmemiş duygularının açığa çıkmasını, gelişmesini ve tekil varlığının ötekiye bağlanmasını sağlar. Bireysel olanın topluluğa, şimdinin önceye, çelişkinin bütüne çevrildiği bilişsel-duygusal bir eşiktir. Aynı paydada yer alsalar da masallar mitler ve fabllarla aynı şekilde işlemez. Fablar, kimi masallarda olduğu gibi, hayvan karakterler arasındaki ilişkileri konu edinir. İyi ve kötü arasındaki keskin bir karşıtlık kuran fabllar hayvanlar üzerinden yerleşik ahlak anlayışını telkin eder. İki inatçı keçinin veya kurbağanın sırtındaki akrebin akibeti, dinleyenlere zaten bildikleri erdemleri, imgesel olarak, teyit eder. Masallar ile mitler arasındaki benzerlikler daha fazladır ancak olay akışı iki anlatıyı farklı yerlere götürür. Mitler kahramanın kaderine odaklanır. Trajik kaderi kahramana herkeste olmayan özel bir karakter verir. Odipusun laneti döner dolaşır onu bulur. Odiseus’un yaşadıkları yalnızca onun başına gelebilir. Masal karakterleri özel varlıklar değildir. Herkes gibi yaşar, herkes gibi davranırlar. Özel bir hayatları olmadığından çoğunun özel bir ismi de yoktur. Kırmızı başlıklı kızın adını kimse bilmez. Külkedisi namını her çocuk gibi kir pas içinde kalmasından alır. Mitler olağanüstü istisnalardan oluşur; masallar ise olağanüstülüğün sıradanlıkla kaynaştığı bir evrende geçer. Yoksulluğu nedeniyle ineğini pazara satmaya götüren Jack bir avuç sihirli fasulye ile geri döner. Külkedisi görkemli balonun ardından ablalarının kirli çamaşırlarını yıkamayı sürdürür. Mitler genelde karamsardır. Kahramanlar son anda kurtuluşa erseler bile ruhuna açılan yaralar iyileşmez. Masallarsa şartlar ne kadar çetin, düşman ne kadar zorlu olursa olsun işlerin yoluna girebileceğini telkin eder. Mitsel kahramanlar doğaüstü aletlerine ve sarsılmaz azimlerine rağmen kendilerini değiştirecek güçten yoksundur. Aştıkları engellere yeniden kapılmak ve sebepsiz yere tanrıların gazabına uğramak psişik bir felce neden olur. Masal karakterleri ise ne kadar zorlansalar da bir şeyleri, en çok da kendilerini değiştirebilmiş olmanın öz-güveni ile sonsuza kadar mutlu yaşarlar.

Masalların çocukları cezbeden gerçek üstülüğü modern ebeveyni ürkütür. Bir gecede göğe yükselen fasulye sırığı, konuşan hayvanlar, sihirli eşyalar vb. bazı pedagogların sert eleştirilerine maruz kalır. Immanuel Kant, hayal gücü zaten fazla geniş olan çocuklara bir de hayal mahsülü saçmalıkların okunmasının zararlı olacağına ileri sürüyordu. Bu ithamlar masalın çocuğun dile sonradan dahil olan bir varlık olduğunu ihmal eder. Yetişkin bilinç için dünya anlamlı önermeler toplamı olabilir ancak ilk yılları sessizlik içinde geçen çocuk için dil, öncelikle yetişkin bakış açısının göstergesidir. Düşünceleri ifadelere, ifadeleri şeylere sabitleyen bir bakış açısına sahip olmadıkça çocuklar için dil şeyleri bozan, değiştiren ve yeniden yaratan bir sihir içerir. Koca bir mağaranın kapılarını açmak için “açıl susam açıl” demek yeterlidir. Yıllar içinde kazanılmış tecrübeler aşina olduğumuz dil oyunlarını şeyleştirse de dil, dünyasının acemisi olan çocuğun yabancılığını pekiştirir. Çocuk için yalnızca göstergeler keyfi değildir. Göstergelerin işaret ettiği anlam düzeni de keyfidir. Çocuk dili kullandığında yetişkin söylemleri ile kendi ifade edilmemiş gerçekliği arasında bir kısa devre yaratır. Burada dil, yetişkinlerin alışık olmadığı ancak çocuğun bir şekilde bildiği yeni işlevlere kavuşur. Yetişkin için gereksiz taşlar, kağıtlar, yapraklarla dolmuş bir çekmece aslında çocuğun kıymetlilerini saklıyordur: “İnsanın bir çocukluğa sahip olması (yani konuşabilmek için çocukluktan kurtularak kendini dilde bir özne olarak kurma gerekliliği) göstergenin kapalı dünyasını ikiye ayırır ve saf dili insan söylemine, göstergesel olanı anlamsal olana dönüştürür. İnsan bir çocukluğa sahip olduğu, en başından beri bir konuşan olmadığı içindir ki, göstergelerde ilgisi olarak bile onu köklü bir biçimde dönüştürmeden ve söylemde kurmadan giremez.”1

Masal ortak bir hafızanın yansımasıdır.

  • Masallar çocuğun yetişkinlerin dünyası içindeki yalnızlığına bir tesellidir. Aslında odağımızı sihirli şeylerden hikâyenin bütününe kaydırırsak masalların insanlığın acı gerçekleriyle alakalı olduğunu fark ederiz.

Üvey analarının istemediği kardeşler, sefalet içinde son varlıklarını üç kuruşa satan aileler, babasının mirasından payına bir hiç düşen evlatlar maddi dünyanın çocuklarımızı uzak tutmak istediğimiz adaletsizliğine ilk baştan yer verir. Gerçeküstü aşama kahramanının devraldığı sorunları kavradığı ve bir çözüme ulaştırdı hazırlık aşamasıdır. Finalde ise kahraman yeniden gerçek dünyaya yani evine döner. Hiçbir masal kahramanın uğradığı periler âleminde sonsuza dek kalmaması çocuk için anlamlıdır. Masalların gerçeküstü tarafı çocuğun hissettiği ancak dillendiremediği olasılıkları imgeleştirir. Sıradan dünyada anlamlandıramadığı için ürkütücü gelen şeyler masalların fantastik unsurları aracılığında belirli bir kesinliğe kavuşur. Normalde sevgi ve merhamet timsali annelerimizin sözü dinlenmediği takdirde nasıl bir cadıya dönüştüğünü gösterir masal. Anne baba tarafından terk edilme ihtimali ile yüzleşmek ve bu korkutucu durumla başa çıkma gücü aşılar. Anlatmakta en çok çekindiğimiz Hansel ve Gretel masalını o korkutucu finali hakkında kızımın yorumu şöyleydi: Hansel ve Gretel’in gerçek anneleri aslında onları bırakıp gittiği için cadı olmuştu ve başına gelen elim finali hak etmişti. Zaten çocuklar da sonrasında eve dönebilmişti.

J. R.R. Tolkien

Masallar çocuğu somutlaştırdığı yetişkin dünyasına taşır ancak bunu çocuğun bilinç-dışı seyrine müdahale ederek değil onunla barışarak yapar. Bu barışma, muhayyilesi harekete geçen bir çocuğun yoksunluklarını fark etmesi ve bu sayede korkutucu olasılıklarla yüzleşmesi ile mümkündür. J. R.R. Tolkien bir masalda bulunması gerekenleri düşlem, iyileşme, kaçış ve teselli olarak tanımlıyor. Bir masal çaresizlikten çıkıp iyileştirmeli, büyük bir tehlikeden kaçmalı ve en önemlisi mutlu son sayesinde imgesel deneyim bir avunma ile taçlanmalıdır. Üstelik bu son sadece kahraman ve onunla özdeşleşen çocuğun yalnızca örtük arzularını doyurmaz. Canavarın alt edilmesi adalet talebini de karşılar. Masallar çocuğun arzularını gerçekleştirmesi ve diğerleri tarafından tanınması gibi iki karşıt duyguyu eş zamanlı tatmin eder.

  • Bruno Bettelheim Masallar Ne Anlatır isimli kitabında rahatsız edici unsurları nedeniyle masalları yasaklayanların, bu unsurların çocuğun zihinsel karmaşıklığından doğduğunu göz ardı ettiğini belirtiyor. Canavarı göz ardı etmek, çocuğun yakından tanıdığı ve onu en çok kaygılandıran canavarı yani kendisini göz ardı etmektir.

Sineklerin Tanrısı.

Sineklerin Tanrısı’nda yetişkinlerin olmadığı bir adaya düşen bir grup çocuk korkulacak en büyük canavarı kendileri olduğunu acı bir deneyimle öğrenir. Masalları yasaklayan yetişkinler, çocuğun içinde barınan bu canavarı dile getirmeksizin bilinç dışında saklı tutar. Çocuğun masalsı imgeler yoluyla canavarı alt etmesini engeller. “Çocuk böyle düşlemler olmadan kendi canavarlarını yakından tanıyamaz ve ona nasıl hakim olacağına dair önerilerden yoksun kalır. Bunun sonucunda çocuk en kötü kaygıları karşısında çaresiz kalır; bu kaygılara biçim kazandıracak ve canavarların nasıl yenileceğini gösterecek masallar anlatıldığı takdirde durum bu kadar kötü olmaz. Birinin bizi yenmesine duyduğumuz korku, cadı şeklinde somutlaştığı takdirde onu fırında yakarak bu korkudan kurtulabiliriz. Fakat bu hususlar masalları yasaklayanların aklına hiç gelmemiştir.”2

Yetişkinlerin çocuklar için masalları sakıncalı görmesi sadece gerçeküstü boyutlarından kaynaklanmaz. Masalın korku, şiddet ve ölümle bağlantılı oluşu çocuklarını her türlü tehlikeden korumak isteyen modern ebeveynleri rahatsız eder. Ebeveynler dünyanın salt güzellikten yaratılmadığını tecrübeleri ile öğrenmiştir ancak çocuklarının bu gerçeği öğrenmesini mümkün olduğunca ertelemeye çalışır. Korkutucu ve zararlı şeyleri yalnızca fiziksel olarak ortadan kaldırmak yetmez. Menhus çağrışımlar imgesel olarak da hayattan kazınmalıdır. Çocukların görüş alanından korkutucu şeyleri temizlemek ve yüksek güvenlik teknolojileri ile etraflarını kuşatmak ebeveynlerin kaygılarını gidermez. Tedbir arttıkça kaygı da artar. Peki neden?

  • Bana kalırsa biz modern ebeveynlerin masallardan bu denli rahatsız olması kahramanların ölümle barışık olmasını kaldıramamızdan kaynaklanıyor.

Masalların çocukları cezbeden gerçek üstülüğü modern ebeveyni ürkütür.

Annesinin kırmızı başlıklı kızı tek başına ormana göndermesi, çocuğunu yan sokaktaki bakkala göndermeye çekinen bizler için ölümcül bir pervasızlık. Belki de bunda akşam ezanına kadar sokakta oynayan çocuğu için ara sıra camdan bakmak dışında bir tedbir almayan kendi anne babalarımızın “yetersizliğini” buluyoruz.

Modern kültürde ölüm tasarlanan hayat projesinin finali olarak kaydettiğimiz ilerlemeyi tesciller. Ölüm hayatımıza eşlik eden bir şey değil; işler tamamlanıp kendimizin olabilecek en üst versiyonuna dönüştüğümüzde kapımızı çalması gereken bir yabancıdır. Bu bakışa kaynaklık eden yetişkince özgüven ölümün her an her yerden çıkıverebileceği gerçeğini askıya almak ister. Çocuklarını tüm kötülüklerden korudukça ebeveynler atfettikleri kişi olduklarına daha fazla inanır. Halbuki çocuklarda ölüm fikri tahmin edilenden çok daha erken başlar. Psikolojik araştırmalar 2,5 yaşındaki çocukların bile ölmenin nasıl bir his olduğunu, ölen birinin geri dönüp dönmeyeceğini ve kendilerinin ölüp ölmeyeceğini merak ettiğini gösteriyor.3 Vefat ettikten aylar sonra bile kızım büyük babaannesinin yattığı odaya girmek istememişti. Korku yokmuş gibi davranmak, korkuyu bastırmak veya neşe ile dışa vurmak, kullanılan geçici stratejilerdir. Kayıpların boşluğu, insanlık ailesinin yetişkinlerini olduğu kadar çocuklarını da kendi içine çeker. Boşluğa alışmanın ve eksik de olsa hayata devam etmenin yolunu, insan kendi içinde bulmak zorundadır. Bu nedenle çocuklar yetişkinlerin açıklamalarını ve kurallarını kendi görüşlerini geliştirirken pek dikkate almaz. Davranışları topluluk kurallarına yansıtsa da düşünceleri itaat ve ceza korkusunun ötesine geçen bir boyut taşır.4 Öğretici hikâyelerin kurgusu çocuğun gündelik yaşamını düzenlemesine yardımcı olur fakat sadece masallar istemeden ortaya çıkan ve tüm gidişatı felç eden istisnaların nasıl anlamlandırılacağının güçlü örneklerini sunar. Çizmeli Kedi’den küçük şeylerin de faydalı olabileceğini, yoksul Jack’den devleri yenmek için fiziksel büyüklükten başka şeyler gerektiğini öğrenebilirsiniz. Kötü kurtla karşılaşmak, yüzleşemediğiniz korkularınıza saplanmaktan daha iyi olabilir. İçimizdeki travmatik çocuğun öyküsünü beyhude bir şekilde tekrarlamaktansa masala kapıları vaktinde açmak, belki de, çok daha mantıklı bir seçenektir.

Sevimli kahramanlardan travmatik süperlere

Modern yazarın doğuşu ile çocuk edebiyatı diye özel bir türün oluşumu birbiri ile yakından ilişkilidir. Yetişkinlerin değerlerini çocukların erken yaşta öğrenmesi kültürün ilerlemesi için bir zorunluluk kabul edildiğinden modern edebiyat çocukluğu keşfetmek zorundaydı. Öte yandan çocuk edebiyatının klasiklerinin de çocuksu fantezilerden bütünüyle arındığı söylenemez. 19. yüzyılda edebiyatta, kahramanın/ okuyucunun gel geç heveslerden arınıp dünyanın hakikati ile yüzleştiği bir eğitim (Bildung) efekti egemen olmasına rağmen, modern çocuk hikâyeleri masalsı karakterlerini korumuştur. Roman formu ile kaleme alınmaları hikâyelerin gerçekçiliğini arttırmış ancak çocuğun bilinç dışı duyguları kendine yine de bir yol bulmayı başarmıştır. Viktoryen ahlakın orta yerinde tepeden tırnağa yeşil giyinmiş, havai bir çocuk büyümeye meydan okur. İsviçre Alpleri’nde yabani dedesi ile yaşayan küçük bir kız kitlelere büyük umutlar vaat eden şehir ışıklarından doğanın kucağına kaçar. Kültür endüstirisinin gelişimi ile birlikte çocukluk kârlı bir sektör olarak yükselişe geçer. Beyaz perdeye uyarlanıp oyuncak, kıyafet ve bir sürü ıvır zıvırın üzerine suretleri basılan sevimli kahramanlar kapitalist meta düzeninin bir parçası hâline gelir. Teknolojik ilerleme bir zamanlar tek boş zaman aracı olan kitaba güçlü alternatifler üretse de çocuk kitapları hâlen revaçtadır. Kendileri ciddi okurlar olmasa da çocuklarının kitapla büyümesini isteyen ebeveynler piyasadan daha gerçekçi öyküler talep eder. Pedagog ve bilumum uzmanların danışmanlığında hazırlanan öğretici çocuk öykülerinde bastırılan bilinç dışı duyguların hayal gücü ile açığa çıkarılması değil, küçük insanların doğru davranışları erkenden öğrenmesi hedeflenir. Parlak kağıtlı, sıcak renkler ve yumuşak çizgilerle bezeli bu kitaplar ilk bakışta hem çocuk hem de yetişkinler için albenilidir. Hayvanlar ve sihirli nesneler hâlen kullanılsa da çoğu öğretici hikâye yetişkinlerin dünyasına kayıtsız şartsız itaat etmeyi telkin eder. Beklenmeyen/ arzulanmayan olasılıklara duygusal olarak hazır olmak yerine rol beklentileri estetize edilir. Kırmızı Başlıklı Kız masalını kurdun gözünden anlatan bir kitap hatırlıyorum. Anne kurt, tek başına dışarı çıkacak yavrusuna çeşitli durumlar hakkında tepkilerini soruyordu. Yavrusundan yabancılarla/ kırmızı başlıklı kızla konuşmayacağının, soğuktan donsa bile büyük annenin sıcacık evine girmeyeceğinin ve karnını brokoli ile doldurduğu için avcıdan korkmasına gerek olmadığı sözünü alan anne kurdun içi rahatlıyordu. Çünkü yavrusu tam da istediği gibi bir evlat hâline gelmişti. Her şeyin planlandığı gibi bitmesi ebeveynler için mutlu bir son olsa da çocuk için olası bir kimlik krizinin başlangıcıdır.

Bilinçli ebeveynlerin çocuklara yönelik hikâye tercihleri âdeta küçük bir Kant yetiştirmeyi hedefliyor. Koyduğu kurallardan ne olursa olsun bir milim dahi sapmayan bücür bir filozofun anne babası olmak ilk etapta kulağa hoş gelmiyor mu? Püriten etiğin renkli temsilcileri Robinson Crusoe veya Define Adası’nda kahramanın sayısız macera ardından elde ettiği olgunluğu daha en baştan sunsalar da günümüz çocukları onlarla taban tabana karşıt postmodern idealleri aşılayan yeni hikâyelerle karşı karşıya. 1940’lı yıllardan itibaren aslında gençler ve yetişkinler için yaratılan çizgi roman kahramanları neo-liberal pazarlama teknikleri ile çocuk odalarının baş köşesini süslüyor.

  • Okul öncesi çağındaki çocuklarına klasik masal kahramanlarını sakıncalı gören ebeveynlerin bazıları birkaç sene sonra Marvel-DC oyuncakları için geceden sıraya giriyor. Bir hafta sonu etkinliği olarak maaile süper iyilerin süper kötülerle finali malum savaşı seyrediliyor.

Kitle kültürünün yükselişi ile birlikte akran gruplar arasındaki beğeni ve nefretin sosyalleşme sürecinde aile içinde kazandırılan değerlere ciddi bir alternatif teşkil etmesi çocukları ve gençleri kişisel arzu ve ben ideallerini piyasadan edindiği yeni kimlik tanımları ile karşı karşıya getirmiştir. 1950’lerde David Reisman savaş sonrasında doğan baby-boomerları tanımlamak için dışa yönelimli karakter tipini ileri sürmüştü. Refah toplumunun seri üretim evrenine doğan bu jenerasyon için çizgi roman ve TV aracılığı ile üretilen karakterler, ebeveynlerinin vazife ve feragat merkezli ahlakından farklı bir kimliğe işaret ediyordu. Bu jenerasyonla hayatımıza giren popüler figürler, sonraki kuşaklarda ciddi bir beğeni topladı ve zamanın yeni taleplerine göre yeni kahramanlar eklenerek çocuklarını ufuklarını şekillendirdi. Mickey Mouse, Bugs Bunny, Çakmaktaşlar ve daha birçok çizgi kahraman Amerikan yaşam tarzının stilize edildiği bir evrenin küresel yüzüydü aynı zamanda. Ben küçükken bu yapımları zevkle seyreden günümüz ebeveynleri bir sosyopata dönüşmüş olmasalar da aynı çizgi filmleri çocuklarına seyrettirme konusunda bir hayli kaygılı. Tüm pedagojik itirazlara rağmen bu yapımlar aslında masalların bilinç ve bilinç dışı gerçeklik bağıntısını devralıyordu. Hikâyelerin görsel ve işitsel olarak gücü artmasına rağmen içeriğinde muhafaza ettiği aşırılık ve absürtlük, gerçeklik ilkesinin de muhafaza edilmesini sağlamıştır.

Masalların sansürlendiği, eski tarz çizgi filmlerin rafa kaldırıldığı çocuk anlatılarının yerini özellikle ergenliğe geçişle birlikte hiç bitmeyen bir fantezi evreni alıyor. Yeni nesil çizgi film kahramanlarının oyuncakları, kıyafetleri ve aksesuarları yüksek satış rakamlarına ulaşıyor. Çizgi film kahramanlarının ticari bir meta olması her zaman bilinen bir şeydi ancak kahramanların kostümleri ile özdeşleşmiş bir kültürün gündelik gerçekliği askıya alan bir alt kültürü yaratması oldukça yeni. Çocuklarını hain kurttan korumak isteyen ebeveynler süper kahramanlara öykünmelerini anlayışla karşılayabiliyor. Her yaştan ergen, dünyanın her yerinde Comic-con veya Cosplay gibi platformlarda alternatif bir dünyanın mensubu olarak varoluyor. Daha az hayal gücü ve bol efekt barındıran bu öyküler hi-fi bir gerçeklik algısı üretiyor. Örümcek Adam, Superman, Batman, Thor vb. kahramanlar ikna ediciliğinin artması için eklenen tüm kusurlarına rağmen dışarıdaki dünya ve benlik arasında keskin bir ayrımı işler. Dış görünümünden kim olduğu hemen anlaşılan kahraman ortaya çıkar. Süper güçleri sayesinde er geç düşmanını yener. Ara sıra aldığı mağlubiyetler yalnızca daha büyük zaferlerin habercisidir. Yolculuğunun sonunda başka birine dönüşen masal kahramanlarının aksine süper kahramanlar sabit bir ruh hâlini muhafaza eder. Dünyayı kurtardıkça sanki travmalarına daha fazla saplanıyor gibidirler. Kendini değiştirmektense dünyayı olduğu gibi sürdürmeyi amaçlayan narsistlik bir bakış açısı “gençlik” alt kültüründen ana akıma ve ana akımdan da alt kültürlere devri daim etmektedir.

  • Önemli olanın kazanmak olduğu mesajını veren süper kahramanlar ile belirlenen normlara itaat etmeyi telkin eden öğretici hikâyeler ittifakında klasik masalların kültürel bir sürgüne yollanması üzerine düşünülmeli. Masalların korku, şiddet ve ayrımcı unsurlarını revize ederken kültürü travmatik kişiliklerin steril cinayetlerine kaptırmak bir paradoks değil mi?

Hikâyeler, benlik ve dünyanın birbirine çevrildiği bir ara yüzeyde ortaya çıkar. Kahramanların akibetleri dünyanın talihini paylaşır. Dünyanın imkân ve sınırları kahramanın karakterini şekillendirir. Masallar, talih kartlarının daha doğmadan dağıtıldığı bir dünyada hayat bulmuştur. Hep aynı koşullar, aynı sorunlar ve aynı ilişkilerden süzülen hayat deneyimine gerçek üstü bir kesik atmak toplumun mensuplarına kendi ifade edilmemiş arzularıyla başa çıkma fırsatı sunuyordu. Ezeli bir döngünün içinde içsel fırtınaları bir şekilde atlatıp gemiyi limana yaklaştırmak bu dünyanın bireylerinin kaderiydi. Masalların, modern muhayyilede kekremsi bir tat bırakması, dünya ve benlik arasındaki kader ortaklığının çözülmesinden ileri geliyordu. Eşi benzeri olmayan bir niteliğe sahip olduğuna göre modern benlik dünya ileri arasına keskin bir mesafe koyabilir, koşulları doğru yöntemle kendi tasarısına çevirmenin yöntemini bulabilirdi. Dünya, bireylerin çarptıktan sonra çaresizce kendi konumlarına geri döneceği bir sarsılmazlığa sahip değildi. Doğanın üzerindeki denetim arttıkça rasyonel benlik ilerleme kaydedebilir, gerçek üstü bir dokunuşa ihtiyaç duymadan son sürat ilerleyebilirdi. Değiştirilemez koşullar karşısında büyülü araçlarla kendini değiştirmek masal kahramanlarını kişiselleştiren bir gerçekçilikte mümkün olabilirdi. Koşulları doğallıkla değiştirebildikçe kendi travmatik benliğine saplanan (super) kahramanlarsa ancak modern gerçekçilikte hayat bulabilirdi.

Bireylerin hep çocuk kalmak ya da hiç büyümemek arasında sıkıştığı bir kültürde masallar, dünyanın bildiğimiz gibi olmayabileceğini gösteren muzır şeylerdir. Masallar doğru yöntemlerle tüm zorlukları alt edemeyeceğimizi, ne yaparsak yapalım çocuklarımızı tüm kötülüklerden koruyamayacağımızı, bilginin sınırlarını aşan bir şeylerin, en başta da ölümün, varlığımıza eşlik ettiğini hatırlatır. Masalların temsil ettiği şeylerden yüz çevirdiğimizde çıplak gerçeklikle baş başa kalırız. Faust gibi kendi inşa ettiğimiz dünyanın enkazında can vermek ya da super kahramanlar gibi hiç de tatmin etmeyen bir dünyayı zorlantılı bir şekilde kurtarmak bu gerçeklikle baş etmenin iki çözümü fakat bu çözümler sıradan hayatlarımız için pek de iç acıcı finallere sahip değildir. Külkedisi’ni Faust’la veya Kırmızı Başlıklı Kız’ı Hulk’la evlendirebilseydik, belki de, çocuklarımız ve kendimiz için çok mutlu olmasa da anlamlı bir beraberlik sağlayabilirdik.

1. Agamben, Çocukluk ve Tarih, Everest Yayınları, s. 85.

2. Bruno Bettelheim, Masallar Ne Anlatır?, Sfenks Yayınları, s. 131.

3. Susan Engel, Çocuk Zihnini Anlamak, Okuyanus Yayınları, s. 152.

4. Engel, s. 175.