Kafka'nın K.'sı üzerine

ÖMER YALÇINOVA
Abone Ol

Gece vakti otele gelen esrarengiz kişiyle herkes ilgilenir. Kadastrocu olduğunu söyleyen K.’ya kimse inanmaz. Şato’yla irtibata geçilir. Şato önce K.’yla ilgili herhangi bir bilginin olmadığını, sonrasındaysa K.’nın kadastrocu olarak görevlendirildiğini bildirir. Esrarengizlik, romanın her bölümüne bu şekilde sinmiştir: Kadastrocuyu ihtiyacı olmadığı hâlde Şato talep etmiştir. Neden?

Kafka’nın Şato’da yapmak istediği, devlet sisteminin giriftliği ve insanlar üzerindeki negatif etkisidir.

Sorunun cevabı yoktur. K., Şato’ya gitmek, amiri Klaam’la görüşmek ister. Olmaz. Bu arada Klaam’ın metresi Frieda’yla evlenmek ister K.. Yine olmaz. Roman baştan sona olmayan şeylerin neden ve nasıl olmadığı üzerine kurulmuştur. Romanda haberci Barnabas ve onun kız kardeşleri Olga ve Amalia’nın; Otelci Karısı’nın, hizmetçi Pepi’nin hikâyeleri de işlenir.

Aslında Kafka’nın Şato’da yapmak istediği, devlet sisteminin giriftliği ve insanlar üzerindeki negatif etkisidir.

Şato, Franz Kafka’nın bitmemiş üç romanından biridir. Diğerleri: Dava ve Amerika. Buna rağmen Kafka her üç romanında da ortaya bir kahraman portresi koymayı başarıyor. Aslında bu başarıldığında roman bitmiş oluyor.

Franz Kafka Şato’da1 anormalliği anlatmak istemiştir. K. ise, romanın tek normal insanıdır.

Özellikle insanı diyorum, çünkü romanda insan kalmak için mücadele eden, her türlü bozulmaya, değiştirilmeye karşı direnen sadece K.’dır. Anormallik, normal yani K. gibi biri üzerinden anlatılabilirdi. K. karanlığı aydınlatan bir fener gibidir. Aydınlık burada gösteren anlamında kullanılmıştır. Saklanan şeyleri ortaya çıkaran, karanlıkta kalmış şeyleri ise aydınlatan, görünür kılan anlamında. O yüzden aslında K.’nın insan olmaktan öte çok bir özelliği yoktur. K. insanlık dışı bir sistemi anlatmak için kullanılır. İnsan olması yeterlidir onun. Onu alıp, insanlığa sığmayacak, mantıkla veya diğer başka bir şeyle açıklanamayacak bir toplumun içine sokarsanız, insanlık dışının daha net görünmesini sağlarsınız.

Âdeta siyah boncuklar içindeki beyaz boncuk gibidir K.. Gerçekten de suçsuzdur. Gerçekten de masumdur. O kadar masumdur ki, René Girard’ın “günah keçisi” kavramına dönüşür, romanın sonlarına doğru.2

Girard’a göre “günah keçisi” suçsuz suçludur. Toplum en masum, en normal, en kirlenmemiş olanı en suçlu, en kirli, en anormal olarak ilan eder; kendi günahlarını onun üzerine yükler. O kadar günahı zaten bir günahsız taşıyabilir. Sonra da onu cezalandırarak, kurban ederek, toplum bütün günahlarından arınır. K. da Şato’daki toplum için, günahlarından arınacak bir günah keçisidir.

K., Kafka’nın diğer kahramanlarından farklıdır. Ayrı bir deneyin adamıdır K.. Kafka âdeta Değişim’in hamam böceğine dönüşen Gregor Samsa’sında kendini bırakmak, irade göstermemek ve karşı çıkmamayı denemiştir, toplum karşısında.

K., Kafka’nın diğer kahramanlarından farklıdır. Ayrı bir deneyin adamıdır K.. Kafka âdeta Değişim’in hamam böceğine dönüşen Gregor Samsa’sında kendini bırakmak, irade göstermemek ve karşı çıkmamayı denemiştir, toplum karşısında.3Acaba kendini akıntıya bırakırsan, her denileni yaparsan, bir böcek misali kalırsan insanlar arasında, ne olur sorusunun cevabını aramıştır.

Çalışmayan, zararı da kârı da olmayan bir böcek, nasıl ailenin büyük sıkıntısına dönüşüyor; onu göstermek istemiştir. Peki irade gösteren, düşünen, karşı çıkan, çaba gösteren bir karakter karşısında toplumun durumu veya hayatın akışı nasıl olur, sorusuna ise Şato’nun K.’sıyla cevap arar. Sonuç değişmez. Toplum bir şekilde seni öğütür. Toplum sistemin ta kendisidir. Sistem çarkları arasında, ister demir bilye ol istersen bir hardal tanesi fark etmez. Eninde sonunda öğütülecek, kullanılacak, bir köşeye fırlatılıp atılacaksındır. K. demir bilyedir. Hardal tanesiyse Gregor Samsa.

Okuyucu K.’nın sabrına ve bozulmak bilmeyen sinirlerine hayran kalır 416 sayfa boyunca. Hatta okuyucunun siniri bozulur bu durum karşısında. K.’nın Şato’daki diğer bütün karakterlerin sürekli asabını bozduğu gibi. Otelcinin karısı delirir, K.’nın söz ve hareketlerine. Öğretmen hakeza öyle. Frieda, Pepi, Jeremias, Gerstäcker… Hepsi. Çünkü hepsi de aynı sistemin insanıdırlar. Aynı zihniyete sahiptirler. Benzer şeylere inanıp, benzer şeylerden korkarlar. Tepkileri üç aşağı beş yukarı aynıdır. K.’ya haklısın diyen bir tane bile karakter yoktur romanda. K. aslında iflah olmaz bir yalnızdır. Ona âşık olduğunu söyleyen Frieda, Olga veya Pepi de onun yalnızlığını gideremez. Çünkü Şato’da kimse kimseyi düşünmez. Herkes kendini düşünür.

Kimsenin aklından “K. yalnızdır, mücadelesinde ona bir parça olsun yardım edeyim” diye bir düşünce geçmez. Onun karısı olmayı kabul eden Frieda bile. Frieda, güya çok fedakâr biridir, K. için büyük kayıpları göze almıştır. Ama K.’nın davasının taraftarı değildir. O da Şato’nun inanılmaz, su sızdırmaz, ışık geçirmez sistemi içinde hareket eder. Diğer kişilerle aynı mantığı yürütür, K.’yı yargılar, kullanır, yönlendirmeye çalışır, işi bittiğindeyse terk eder.

Kafka, bunu ayrıca açıklamaya gerek duymamıştır. İlginçtir, sistemin ve sistem adamlarının kadrine uğramasına rağmen K. sistemden nefret etmez.

K.’nın sabrı, mücadeleci tarafı, inadı hayranlık uyandırıcıdır. Romanın sonunda sahte olduğunu düşündürmesine rağmen, mesela Frieda’nın “Gidelim buralardan” teklifini gündemine almaz, düşünmez bile. Kadastrocudur, Şato’ya iş için gelmiştir. Dönmeyi düşünmez. Neden acaba? Bu sorunun cevabı yoktur romanda. O yüzden Şato’yu devlet veya hayatın ta kendisi olarak düşünebiliriz. Hayattan da çıkmak mümkün değildir. İçinde doğduğun veya görev aldığın devletten de aslında kurtuluş yoktur.

Kafka, bunu ayrıca açıklamaya gerek duymamıştır. İlginçtir, sistemin ve sistem adamlarının kadrine uğramasına rağmen K. sistemden nefret etmez. Aksine ne yapıyorsa, hepsi de sistemin içinde yer almak içindir. Sisteme karşı çıkmaz. Ama sistemde yer almak için nasıl davranması ve düşünmesi gerektiğine dair tavsiyelere de kulak asmaz. Tam bir problemdir K.. Karşı çıkmadığı, nefret etmediği için, sistemi değiştirmeye de yeltenmez. Sadece aklına yatmayan noktalarda burnunun dikine gider. Sinir bozuculuğunun nedeni de budur.

Toplum bir şekilde seni öğütür. Toplum sistemin ta kendisidir. Sistem çarkları arasında, ister demir bilye ol istersen bir hardal tanesi fark etmez. Eninde sonunda öğütülecek, kullanılacak, bir köşeye fırlatılıp atılacaksındır. K. demir bilyedir. Hardal tanesiyse Gregor Samsa.

Zaten Frieda’nın bu teklifi de çok romantik kaçar, roman bütünlüğü içinde. Israrcı da olmaz Frieda. Oysa K.’yı okul hademesi yapmaya gücü yetecek kadar etkilidir, ısrarcıdır. Diğer ifadeyle tuttuğunu koparan bir tiptir Frieda. O, Pepi’nin romanın sonunda yaptığı uzun konuşmada, tam bir şeytan olarak da gösterilir. K. Pepi’ye katılmaz. K. kimseye katılmaz. Herkese itiraz eder. İflah olmaz bir muhaliftir K.. Herkes de K.’ya itiraz eder. Romanda sadece K. Değil, herkes gergindir. Gerginliğin sebebi, bu itirazlar yani “misilleme”dir.4

K. herkese misillemede bulunur, herkes de ona aynı şekilde yaklaşır. Her an birbirlerine girecek, birbirlerini parçalayacak, bıçaklayacak gibi konuşurlar. Roman boyunca, bu gerginlik devam eder. Romanın akıcılığını da, aslında bu karakterler arasındaki gerginlik sağlar.

K. sağlam bir düşünürdür. Zaten Kafka Şato’yu diyaloglar üzerine kurmuştur. Diyalogların düşünülmesi de denilebilir buna. Kısa bir diyalog, upuzun bir diyalogla masaya yatırılır. Bir küçük olay üzerine sayfalar dolusu konuşulur. Akılalmaz tahliller yapar Kafka. Bu açıdan Şato, Dostoyevskien bir romandır. K. ise, Dostoyevski’nin rahatlıkla Cinler veya Karamazov Kardeşleri’nde yerini alabilecek bir kahramandır. Psikolojik tahliller, roman boyunca sürer gider. K.’yı yalnızca, sabaha kadar Olga, Bruger ve Frieda’yla sohbet ettikten sonra yorgun görürüz. Onun dışında dinçtir. Yorgunluk nedir bilmez. Bir yandan sinir bozucu yardımcılarla uğraşırken, diğer yandan Muhtar’la polemik yapabilir. Çıkışta Barnabas’ın getirdiği, hiçbir neticeye ulaştırmayan mektuplarla uğraşabilir. Araya Olga’nın aile tarihini aktardığı, bütün günü kaplayan anlatımını dinleyebilir. Gözünü kırpmaz ama. Dirençlidir, güçlüdür. Bir amacı varmış gibi hareket eder.

Çehov'un memurları
Nihayet

Umutsuzluğa düşmez. Bu kadar umutsuz bir romanın bu kadar umutsuzluğa düşmeyen bir kahramanı olur muymuş? Olurmuş. Şato, kahraman çalışıp çabalasa, dirense, sorgulasa, kendini teslim etmese de, değişen hiçbir şey olmayacak karamsarlığı içinde ilerleyen bir romandır. Onun anlatımıdır. Kahramanımız K. ise umutsuzluğa hiç düşmez. Gördüğü her ışığa doğru koşar. Tek hecelik bir ümidin peşinde bile saatlerce yürür, düşünür ve konuşur.

K., ayrıca Kafka’nın en rasyonalist kahramanıdır. Akıl dışına çıkmaz. Neden-sonuç bağlantısına bağlıdır. Çözümleme yapar. Duyguları, akla vurur. Açıklanamayacak şey yoktur, fikriyle hareket eder. Bir türlü konuşamadığı Klaam’la neden konuşamadığını aklı almaz. Almadığı için de kabul edemez bunu. Şato’nun gölgesini bile göremez. Oysa onda çalışmak üzere çağrılmıştı. K. bu akıl almaz şeylere akıl yorar durur. Öylesine delirtici bir karakterdir o. Şato delirtici, kendi üzerine kapanan düşüncelerle dolu; fakat kahramanı K.’nın sayesinde okuyucusunu delirmenin eşiğinden atlatmamayı da başaran bir romandır. Bütün seçeneklerin ortaya dökülüp, denenmeden geçilmemesi, hiç olmazsa düşünülmeden geçilmemesi için uğraşılmıştır da diyebiliriz Şato’da. O yüzden Şato’da, Kafka’nın Dava ve Amerika’sına göre dağınık, gereksiz, yorucu izahlar fazladır. Ama okuyucunun K.’ya duyduğu muhabbet, tüm bu aksaklıkları tahammül edilir hâle getirir.

K. kendini sevdirmeyi başarır okuyucuya. Ona yakınlık duyarız ister istemez. Onun azmine şaşırırız. Yalnızlığına üzülürüz. Dayanılmaz bir yalnızlıktır bu. Çünkü fikrî bir yalnızlıktır. Saflığına ayrıca içimiz ısınır. Talihsizliğine anlam vermeye çalışırız.

Okuyucuyla K. arasında böyle düşünceden çok duyguda bir yakınlaşma gerçekleşir. Frieda, Olga ve Pepi’nin onu pat diye sevmesine o yüzden hem şaşırır hem de şaşırmayız. Gerçi onlar bu sevgiye mutlaka bir menfaat elde etmeyi eklemeden durmazlar. Okuyucuyla K. arasında oluşan yakınlaşma, duygudaşlık, daha doğrusu muhabbette herhangi bir menfaatin sözü dahi edilemez. Okuyucu üzgün, çaresiz ama mücadeleyi bırakmayan bir K. portresiyle karşı karşıyadır çünkü. Okuyucunun K.’yı sevmesinde, onun muradına erememiş bir âşık gibi görünmesinin etkisi de büyüktür.

1 Franz Kafka, Şato, çev. Kâmuran Şipal, Cem Yayınevi, 6. Basım, Mart 2000.

2 René Girard, Günah Keçisi, çev. Işık Ergüden, Kanat Kitap, 1. Basım, 2005.

3 Franz Kafka, Değişim, çev. Kâmuran Şipal, Cem Yayınevi, 1. Basım, 2000.

4 Girard’ın “misilleme” kavramı için bkz. Romantik Yalan ve Romansal Hakikat, çev. Arzu Etensel İldem, Metis Yayınları, 1. Basım, 2001. Ayrıca Şiddet ve Kutsal, çev. Necmiye Alpay, Kanat Kitap, 1. Baskı, 2003.