İnsanlık tarihinin ortak geleneği Siyasetnameler
Tarih boyunca pek çok farklı kültürde ve coğrafyada, yönetici sınıfa nasihatler içeren metinler yaygın bir gelenek olarak karşımıza çıkar. Kimi zaman tecrübeli bir üst düzey yönetici, kimi zaman da yetkin bir din adamı tarafından kaleme alınan bu eserler; adına sultan, kral, imparator ya da lord denilen ama son tahlilde halk üzerinde otorite sahibi olan/olacak erke sunulmuştur.
Antik Mısır’da sbyt olarak isimlendirilen bu metinler, Fars geleneğinde andarz ismini almıştır. Batı medeniyeti genel olarak nasihat literatürü için speculum kelimesini kullanırken, yöneticilere öğütler içeren alt türe mirror for prince demiştir. İslam medeniyetinde ise mevzubahis türün adı siyasetname olmuştur.
Amacı politikanın hakikatini ahlaki prensiplerle harmanlamak olan bu metinler daha çok siyaset bilimciler, tarihçiler ve dil-bilimciler tarafından incelense de zamanla yönetim bilimcilerin de dikkatini çekmiştir. Prensip olarak devlet adamlarına ithafen hazırlanmış olmakla birlikte, bu eserlerde yönetim bilimi bağlamında evrensel kabul edilebilecek nasihatler bulmak mümkündür. Bu yazıda amacımız, çokça alıntılanan siyasetnameler ve yazarlarını aşarak okuyucuyu zaman ve mekân boyutunda kapsamlı bir gezintiye çıkarmaktır.
İnsanlık tarihinin kayda geçmiş ilk dönemleri ile başlayalım yolculuğumuza. Antik Mısır’da eski Krallık döneminde Kral Izezi’ye vezirlik yapan Ptahhotep tarafından yazıldığı kabul edilen tarihin ilk kitabının bir çeşit siyasetname metni olması dikkat çekicidir. Vezir Ptahhotep adaletin önemini şöyle anlatır genç krala: “Adalet önemlidir, daimi ve emindir. Eğer bir lider olarak çok sayıda insanı ilgilendiren kararlar veriyorsan, bunun en mükemmel yolunu ara, böylece kararın kusursuz ve günahsız olur.”
Öyle görünüyor ki; insanlığın en eski edebî eserleri babadan oğula geçecek ahlaki prensipleri ve iyi yönetimi anlatmaktadır. Daha da önemlisi Ptahhotep’in Nasihatleri bu türün Mısır’daki tek örneği değildir. Sbyt adı verilen bu eserlerin çeşitliliği geniş bir literatürün varlığına işaret eder.
Tarihin aynı döneminde başka bir coğrafyada Konfüçyüs bir filozof olarak ön plana çıkmıştır. Ölümünden sonra bir araya getirilen Üstad Dedi Ki isimli kitapta, yöneticinin disiplinli olması, takipçilerine sevgi ve ilgi göstermesi ve onlara örnek olması salık verilmektedir. Çin düşünce dünyasının önemli temsilcileri arasında sayılan Xun Kuang, Mozi ve Shang Yang’ın her biri başyapıtlarında en az bir bölümü liderlik bahsine ayırmış, liderde olması gereken özellikleri sıralamış, adalet etrafında şekillenen bir profil çizmiş ve bunun yokluğunda dünyanın ancak kaosa sürükleneceğini söylemiştir.
Medeniyetler beşiği olarak nitelendirilen Hindistan’dan da antik iki örnek verebiliriz: Panchatantra ve Arthashastra. Kulağa hiç tanıdık gelmese de Panchatantra aslında Kelile ve Dimne hikâyelerinin orijinalidir. Bu orijinal eser vaka analizi yöntemiyle ahlak eğitiminin ilk örneği olarak kabul edilebilir. Arthashastra ise uzmanların ifadesiyle politika, ekonomi ve savaşın zamanını aşmış kanunlarını barındıran bir başyapıttır. Eğer Adam Smith iktisat ilminin babası ise Arthashastra’nın yazarı Kautilya büyük babası olarak kabul edilmelidir. Dönemin imparatorunun yetişmesinde büyük katkıları olan bu düşünce adamı, on beş kitap ve yüz elli bölümden oluşan eserinde pek çok konu ile beraber ideal kralı ve sorumluluklarını da tartışmaktadır. Stratejik birleşmeler, network, kriz yönetimi ve iletişim stratejileri bu başlıklardan sadece birkaçıdır.
Hepimiz tarafından daha çok bilinen bir coğrafyada, Yunan ve Roma medeniyetleri de bu literatüre ciddi katkılar sağlamıştır. Eflatun, adalet etrafında şekillendirdiği siyaset felsefesini Devlet isimli eserinde bizlere sunmuştur. Bir ütopya olarak Kallipolis, adaletli şehir demektir. Eflatun bu ütopya için gerekli eğitim modelini de eserinde tartışır. Devlet Adamı isimli bir diğer eserinde de yönetim becerisinin doğuştan gelen bir tarafı olmakla birlikte, pratik yaparak geliştirilmesi gerektiğini ifade eder. Düşünürün son dönem eserleri arasında kabul edilen Kanunlar’da da bu konuyu tartışmaya devam ettiği görülmektedir. Eflatun’un öğrencisi ve Yunan felsefesinin zirvesi olarak kabul edilen Aristo da Politika’da politika ve ahlakı birbirinden bağımsız ama ilişkili iki disiplin olarak tarif eder. Ayrıca bireysel mutluluk için adaletli bir yönetim gerektiğini düşünür.
İran medeniyeti mevzubahis türe yönerge ya da nasihat anlamlarına gelebilecek andarz ismini vermiştir. Aslında andarz sadece yöneticiye değil, hayatın içinde farklı sorumluluklar üstlenen her bir insana iyi/doğru olmanın reçetesini sunan eserlerin tamamına verilen isimdir. Türün antik örneklerine ulaşılamamakla birlikte, güçlü Pers yönetim geleneği bizi varlıklarından şüphe ettirmemektedir.
Tansar’ın Mektubu olarak bilinen siyasi bir yazışma bu geleneğin elimizdeki ilk örneklerindendir. Devleti oluşturan tebaaya ilişkin bir sınıflandırma ve “Din ile devlet kardeştir” söylemi bu mektuba dayandırılır.
Milattan sonra 6. yüzyıla damgasını vuran bir hükümdar olarak Nuşirevān ve veziri Bozorgmehr İslam medeniyetinin devlet algısının şekillenmesinde çok önemli bir rol üstlendikleri için bahse değer şahsiyetlerdir. Vezir Bozorgmehr’in kral Adil Nuşirevan için ve Kral Adil Nuşirevan’ın oğlu Hürmüz için kaleme aldığı metinler türün en bilinen örneklerindendir. Kralın Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olduğu ve yine kralın bir çeşit bahçıvan olduğu benzetmeleri hep Bozorgmehr’e ithaf edilir. Hiçbir hükümdarlığın zulüm üzerine devam etmeyeceği tezi de yine bu efsanevi vezire aittir.
Ortaçağ Avrupa’sına ulaştığımızda tıpkı İran’da olduğu gibi dört başı mamur bir nasihat literatürü ile karşılaşmaktayız. Speculum, yani ayna literatürü insan olmaklığa ilişkin bütün nasihatleri kapsarken, hükümdar aynaları spesifik olarak yönetici adaylarını işaret etmektedir. Bizans coğrafyasında ve daha sonra kıta Avrupası’nda yazılmış sayısız hükümdar aynası mevcuttur. Thomas Magister tarafından kaleme Kralın Yükümlülükleri Üzerine Bizans dönemine ait bir örnek iken, Salisburyli John’un Devlet Adamının Kitabı ve Admontlu Engelbert’in Prenslerin İdaresi Üzerine isimli eserleri Avrupa ortaçağının hükümdar aynaları arasında sıralanabilir.
İslam coğrafyasına geldiğimizde ise karşımızda bir üst tür olarak nasihatnameler ve bizim tartışma konumuz olan siyasetnameler çıkmaktadır. İslam’ın doğduğu ilk yıllardan başlayarak 17. yüzyıla kadar süren bir zaman diliminde İslam coğrafyasında üretilmiş sayısız siyasetname mevcuttur. İslam’ın ilk yıllarında ortaya çıkan nasihat metinleri daha çok mektuplar ve risaleler şeklinde olmuştur. Dördüncü halife Hz. Ali’nin vali olarak atadığı Malik Eşter’e yazdığı mektubu gerçekten etkileyici bir örnektir. Ebu Yusuf’un Harun Reşit’e ithafen kaleme aldığı Kitabu’l-haraç esasen vergi sistemi üzerine bir metin olmakla beraber, sultanın Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak üstlendiği görev ve sorumluluklara vurgu yapar. Bir başka mektup ise kendi döneminde geniş yankı uyandıran ve İbn Haldun’un Mukaddime’sinde övgüyle bahsedilen, Tahir b. Hüseyin tarafından oğlu için kaleme alınmış olan mektuptur. Sebuktigin’in oğlu Mahmut için yazdığı Pendname de bahse değer bir siyasetnamedir. Babasının nasihatlerini dikkatlice okuyan ve şaşmadan uygulayan Mahmut, Gazneli Mahmut ismiyle döneminin en güçlü ve adil yöneticileri arasında anılmıştır.
- 8. yüzyıldan itibaren İslam altın çağına erişmiş, Asya ve Afrika’da hızla yayılıp farklı kültürlerle karşılaşmıştır. İslam medeniyeti sadece fizik, tıp ve mimari alanlarında ilerlemekle kalmamış; İslam devletlerinin adalet, hukuki düzen ve ekonomik sistemlerinde kendisini apaçık ortaya koyan sosyal yaşam standartlarında da öncülük etmiştir. Bugün övgüyle bahsettiğimiz kapsamlı siyasetnameler, işte bu verimli dönemin doğal sonuçlarıdır.
İbn Mukaffa sadece, bugün Kelile ve Dimne olarak bildiğimiz fabllardan müteşekkil Hint kökenli eseri İslam medeniyetine kazandırmakla kalmamış, bizatihi el-Edebü’l-kebir isimli kitabıyla siyasetname literatürüne katkıda bulunmuştur. 10. asırda yaşamış olan Farabi, Türk kökenli Müslüman bir felsefecidir. Aristo’dan sonra ikinci üstat olarak isimlendirilir. Farabi’nin üç ayrı eseri; el-Medinetü’l-fazıla, es-Siyasetü’l-medeniyye ve Fusulü’l-medeni siyasetname olarak kabul edilmektedir. 974-1058 yılları arasında yaşamış olan Maverdi siyaset teorisi ve yönetim sahalarına Arapça yazdığı pek çok eserle katkıda bulunmuştur. Bir siyaset teorisi kitabı olan el-Ahkamü’s-sultaniyye’nin yanı sıra, vezirlerin görev ve sorumluluklarını tartıştığı Kavaninü’l-vizare de nasihat metinleri arasında kabul edilmektedir. Nasihatü’l-Mülük ise dört başı mamur bir siyasetnamedir.
Türk İslam medeniyetinin bilinen en eski eseri olarak kabul edilen Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacip tarafından kaleme alınmış ve 1070 yılında Kaşgar hükümdarı Tavgaç Buğra Han’a sunulmuştur. “Mutluluk getiren bilgi” anlamına gelen eser 6500’den fazla dizeden oluşan didaktik bir şiirdir. Onu diğer siyasetnamelerden ayıran temel özelliği ise dört ana karakter etrafında kurgulanmış bir hikâye olmasıdır.
Bir edebî tür olarak siyasetnamelerin en bilinen örneklerinden olan Siyasetname önce Selçuklu hükümdarı Alp Arslan’a, akabinde de oğlu Melik Şah’a vezirlik yapmış olan Nizamülmülk tarafından Farsça kaleme alınmıştır. Eser türünün büyüleyici bir örneği olarak kabul edilir. Nizamülmülk, Acem asıllı bir yönetici olarak, imparatorluğu tam 30 yıl büyük bir başarıyla idare etmiştir. Keykavus bin İskender tarafından oğlu Giylanşah için yazılmış olan Kabusname, 44 ana başlık altında sadece yöneticiliğe değil yaşamın pek çok alanına dair nasihatleriyle dikkat çeker.
İslam dünyasının önde gelen düşünürlerinden Gazali de 12. yüzyılın başlarında Farsça kaleme aldığı Nasihatü’l-Mülük isimli eseriyle bu edebî türe katkıda bulunmuştur. Endülüs Emevileri döneminde yaşamış olan Turtuşi, uzun yıllar İslam coğrafyasında seyahat ettikten sonra İskenderiye’ye yerleşmiş, kendisini eserlerine ve öğrencilerine adamıştır. 64 bölümden oluşan Siracü’l-Mülük isimli eserini işte bu dönemde kaleme almış, seyahatlerinde edindiği gözlem ve tecrübelerini paylaşmıştır. Bir ilahiyatçı olan İbn Teymiyye 1263-1328 yılları arasında yaşamıştır. Siyasetü’l-şeriyye ismini verdiği siyasetnamesinde emanetin ehline teslim edilmesi ve adalete yaptığı vurguyla öne çıkar.
İbn Haldun İslam medeniyetinin yetiştirdiği sıra dışı bir bilim adamıdır. Arap kökenli tarihçi aynı zamanda sosyolojinin kurucusu olarak kabul edilir. Yazar Mukaddime’yi kaleme alırken bir siyasetname yazmayı amaçlamamıştı belki ama içeriği itibariyle bu eseri siyasetname türünün özgün örnekleri arasında saymamak haksızlık olacaktır.
14. yüzyılla birlikte İslam medeniyetinin altın çağı kapanmış fakat Osmanlı İmparatorluğu bu güçlü köklerden doğarak 6 yüzyıl üç kıtada varlığını sürdürmüştür. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında siyasetnameler büyük ilgi ve alaka görmüş, Farsça ve Arapça eserler Osmanlıcaya çevrilmiş, çevrilen bu eserler siyasi yaşamı oldukça derinden etkilemiş ve şekillendirmiştir. Bunun yanında Osmanlı medeniyeti de kendi siyasetname geleneğini oluşturmaktan geri durmamıştır. Ahmedi’nin İskendername’si, Şeyhoğlu Sadruddin Mustafa’nın Kenzü’l-Kubera’sı, Sultan II. Murat tarafından oğlu Şehzade Mehmed için ve Yavuz Sultan Selim’in oğlu Şehzade Süleyman için kaleme aldığı siyasetnameler ve son olarak Lütfi Paşa’nın Asafname’si bahse değer eserler arasındadır.
Siyasetname türünün insanlık tarihi boyunca gelişimini anlattığımız bu yolculuğumuza burada bir nokta koymalıyız. Bir sonraki yazıda sıralanan bu klasik eserlerin 21. yüzyıl dünyasına nasıl tercüme edilebileceğini tartışacağız.