Esansın kolonya ve parfüm karşısındaki direnişi
Kokuların da bir sosyolojisi var. Onlar bir dönemin sosyal ilişkileriyle beraber varlığa gelir ve yine bir dönemle beraber başka bir sosyal varlıktan çekilip giderler. Toplumda kabul gören ve temsil edilen bir kokunun sosyolojisidir bu. Ancak koku sosyolojiden önce biyolojimizle, doğal çevremizle beraber bir hakikattir.
Kokuların da bir sosyolojisi var. Onlar bir dönemin sosyal ilişkileriyle beraber varlığa gelir ve yine bir dönemle beraber başka bir sosyal varlıktan çekilip giderler. Toplumda kabul gören ve temsil edilen bir kokunun sosyolojisidir bu. Ancak koku sosyolojiden önce biyolojimizle, doğal çevremizle beraber bir hakikattir.
Bedenimiz ter kokar, ayaklarımız kir kokar. Elbette güzel de kokar bedenimiz. Hz. Muhammed gül kokar mesela. Gül kokusu deyince doğrudan onu anlarız. Onun varlığı gül kokusuyla ruhumuzu okşar. Ruhumuz kokuların sarhoşluğunda derinleşir. Toprak da kokar.
Bahar yağmurlarını emen tarlalar sürüldüğünde, toprağın içimize dokunan kokusu, bizi başka dünyalara kanatlandırır. Ağaçların, çiçeklerin, bahçelerin, harmanda başaklarından ayrılan buğdayların ve baharda yeşillenen yaprakların kokusu insana hayat verir. Koku, bir var oluştur; varlığa geliştir.
Nitekim Hz. Yakup, oğlu Yusuf’un uzak diyarlardan gelen gömleğini kokladığında Yusuf’u hissetti. Peygamber kokusu, yine peygamber tarafından hissedildi. Yakup, Yusuf’un kokusuyla kendisinden geçti, Yusuf’u kokusuyla gördü. Görmeyen gözleri, kokuyla açıldı! Hasret, hüzün ve üzüntü kokuyla beraber başkalaştı. Yusuf’un kokusu onu sevince, feraha ve saadete götürdü. Koku ile aradaki dağlar, çöller, denizler kalktı. Yakup’un varlığı, Yusuf’un varlığına katıldı. Yakubî renklerin hasretini bitirdi Yusuf’un kokusu
Kokular insanla, zamanla ve mekânla beraber var olur. Mekânları ve insanları kokuyla tanırız. Kokuyla mekân ve zamanlara uzanır duygularımız. Koku bizleri öbür âlemlere, başka dünyalara, başka insanlara götürür.
Kokusuzluk “olmama” durumudur. Kokunuz yoksa, siz de yoksunuz.
Kokusuzluk “olmama” durumudur. Kokunuz yoksa, siz de yoksunuz.
Çünkü öznelliğinizin en derin kıvrımlarından biri kokunuzdur. Kokusuzluk bir yönüyle körlüktür. Varlığınızla hayatın ışığına dokunamamaktır.
Değişim, dönüşüm
İki koku; iki tarihi ve iki sosyolojiyi anlatıyor. Kolonya ve parfüm… Kolonya geleneğin modernliğe merhaba dediği tarihte dünyaya geldi. Kısmen geleneğin sükûnetini, estetiğini ve devamlılığını taşır üstünde. Dükkânlara, arabalara, evlere, hastanelere yerleşir.
Müşteriye, hastaya, misafire yetişir. Kötünün kokusuyla muharebe eder; insanlara ferahlık ve sükûnet verir. Bayılanın da kanayanın da imdadına koşar. Misafirin ellerine özenle dökülür.
Kolonya dökülür, saçılır. Ama asla sürülmez. Kolonya önce cam şişelerdedir. Şişeler boşalınca tekrar doldurulur. Kolonya dükkânları vardır. Ya da büyük kolonya şişelerini vitrinlerinde tutan berberler… Kolonya şişeleri renk renk, çeşit çeşittir.
Camların üzerine nakışlar ve desenler işlenmiştir. Fabrikasyon işlemelerdir bunlar. Standart, soğuk ve tek düze ama verdiği kokularla bütün bunları aşar.
Kolonya şehirleşmenin ve medenileşmenin kokusudur. Tütün kolonyası, limon kolonyası, menekşe kokusu dükkânlarda satılır. Kolonya, bir kolonya satanlar geleneğine sahiptir diğer yandan; üstatları ve ustaları vardır. Kendi âlemlerinde süren, koku etrafında dönen hayatları vardır.
Kolonya kırmızı, sarı ve beyaz renklerle vitrinleri, rafları, masaları süsler. Renkleri ve kokuları da renklendirir böylece. Kolonya süstür; renkleri, cam kavanozları, şişeleri ve desenleriyle. İnsana kendini güzellikle sunar.
Güzellik renklerde, kokularda ve onları çerçeveleyen cam şişelerdedir. Plastik şişeler, bu güzelliğe muharebe açan son zamanlar icadı.
Parfüm, yabancı bir mefhum. Fransızcadan Türkçeye geçer. Beraberinde yeni âdetler, yeni davranışlar ve yeni alışkanlıklar getirir. Başlangıçta toplum onu mesafeyle karşılar. Parfüm, hafif meşreplilerin kokusudur. Parfüm dükkânlarını açanlar da toplumda fazla itibar görmeyen insanlardır.
Hayat hızlandıkça, şehirleşme arttıkça ve televizyonlar yaygınlaştıkça parfüm de yaygınlaşır, toplumda kabul görmeye başlar. Kadın, parfüm kokusunun toplumda alenileşmesine eşlik eder. Kadınların kamusal alanda yer almasıyla parfüm sokağa çıkar.
Kolonya, parfüm karşısında çekilmeye başlar. Kolonyacıların da nesli tükenir. Vitrinde kolonya taşıyan büyük kavanozlar da yoktur artık. Kolonya, tarihteki yerinden çekilir ve onun tahtına parfüm oturur. Kolonya, eşitliktir.
Fakir ve zengin karşısında aynıdır çıktığı yıllarda. Sınıfsal hiyerarşiyi taşımaz. Dişil ve eril özelliklere sahip değil. Parfüm ise tam tersine dişil ve erildir; sınıfsaldır. Dibine kadar markalaşmayla gelişen yeni hiyerarşik topluma hitap eder. Kolonya, millîleşir. Parfüm ise hep yabancı kalır. Kolonya Türkleşir, parfüm her zaman Fransız’dır.
İnsanların bedenlerine, ofislerin içine, sokakların kadın ve erkek kalabalıklarına parfüm hâkimdir artık. Esans, modernliği kolonya ve parfümle gelen yaşama tarzına bir direniştir. “Hacı yağı” kavramı, bir etiketlemeyi anlatır. Beyaz mahallenin kolonya ve parfüm kokan insanlarının esmer insanları aşağılamak için kullandıkları bir etiketleme.
Modernliğin geleneğe kibri! Kokunun sınıflara, iktidar ilişkilerine ve çatışmaya dönüştüğü durumdur bu. Cami avlularında hacı yağı satılır. Dindarlar hacı yağında ısrar ederler.
Geleneğin modernite karşısındaki ısrarıdır bu. Bir hayatın, bir neslin ve bir sosyolojinin koku ile direnişi. Parfüm, direnişin bitişidir. Tene sinen yabancı kokular, tini de yabancılaştırır. Beden, bu kokuyla daha da maddeleşir.