Dünyanın en pinti insanları
Dünyanın en pinti insanı olarak adını Guinness Rekorlar Kitabı’na yazdıran ve Wall Street Cadısı olarak bilinen Hetty Green’in hikâyesi, işiten hemen herkesi rahatsız ediyor.
Babasından kalan büyük serveti durmadan artıran ve Wall Street’e yatıran Hetty hastalık derecesinde pinti idi. Evinde asla kalorifer ve fırın kullanmıyor, ısınmak için hiç para harcamıyordu. En ucuz kurabiyeleri yiyor, kıyafet almıyor, üzerindeki elbiseyi yıllarca giyiyordu. O kadar ki okuduğu gazeteyi tekrar satması için oğluna vermiş ve 11 yaşındaki çocuk yolda bacağını kırmıştı. Hetty oğlunun kırılan bacağının tedavisi için onu kimsesizlerin tedavi edildiği bir sağlık merkezine götürmüş fakat kötü bir tedavi sürecinin ardından oğlunun bacağı kangren olmuş ve kesilmişti.
New York’da 81 yaşında, hizmetçisiyle yağsız süt üzerine tartışırken hayata veda etti ve ardında 200 milyon dolarlık bir servet ve ibretlik bir hikâye bıraktı.
Hetty Green’in namıdiğer Wall Street Cadısı’nın bu sıra dışı cimriliği içinizi karartmış olabilir. Ancak her ne kadar Guinness Rekorlar Kitabı’nda adı yazılı olsa da şimdilerde Green’in cimriliği hafif kalıyor. İngiltere’de yüksek lisans yapan arkadaşım, kaldığı yurtta yaşayan bir Nijeryalı öğrencinin bir yıl boyunca hiç yıkamadan aynı yağ ve aynı tavada tavuk pişirdiğini anlattığında pintilik ile pasaklılık arasında incecik bir çizgi olduğunu fark ettim.
Yani insanların bazı tutumlarını pintiliklerine mi yormalı yoksa pasaklı olmalarına mı karar veremedim. Bu kararsızlığı yaşamamda şüphesiz ki en büyük pay, 2012-2014 yılları arasında 3 sezon hâlinde TLC televizyonunda yayımlanan ülkemizde ise geçtiğimiz aylarda yayımlanıp tekrar gündeme gelen Extreme Cheapskates yani Aşırı Pintiler programınındı.
İnsanoğlunun gelebileceği son noktayı gösteren bu reality şovda anlatılan hikâyeler Molière’in Cimri’sinde hicvettiği, para karşısında özgürlüğünü yitiren insanların günümüzdeki karşılığı ve hatta yeni sürümü gibiydi.
Dilerseniz birlikte bu insanların, yani aşırı pintilerin dünyasında yol alalım. Lütfen yanınızda kolonya, naneli şeker bulundurun. Zira yolculuğumuz zaman zaman iç karartıcı, zaman zaman mide bulandırıcı olacak.
“İnsanlar son kullanma tarihi geçen şeylerin aniden zehirli olduğunu sanıyorlar”
Mali müşavirlik yapan ve üç yıldır New York’ta yaşayan Japon asıllı Kate Hashimoto kendini aşırı pinti olarak tanımlıyor. Dünyanın en pahalı şehrinde yaşasa da Kate idare etmenin sıra dışı bir yolunu bulmuş. Neredeyse hiç para harcamadan yaşıyor. Bunda en büyük etken üniversiteyi bitirdiğinde kriz kurbanı olup işsiz kalması. Bu sebeple yaşamanın en iyi yolunun çok dikkatli olmak ve harcamalarını en aza indirmek olduğunu görmüş.
Satın alması gereken her şeyde sıkı bir pazarlığa girişiyor. Kate sağda solda bulduğu şeylerle alması gereken şeyleri takas ediyor. İnsanların bir sürü şey alıp sonra kullanmadıklarını söylüyor. Eğer umumi tuvalette kâğıt havlu kullanıyorsa, ellerini kuruladıktan sonra onu çöpe atmıyor çantasına koyuyor ve onu defalarca kullanıyor.
Bu durumun garipliğini izah etmek için “Neden çöpe atacağım şeye para vereyim ki özellikle bedavaya buluyorsam” diyor. Hayatında hiç mobilya almamış. Evini çöpten bulduğu veya başkasının verdiği eşyalarla döşemiş. Mobilyalardan en az iki bin dolar tasarruf etmiş. Kate temel harcamalara ayda 200 dolar veriyor. Kendi evi var ve kira ödemiyor. Sadece emlak vergisi ve idat ödüyor.
Her ne kadar mutfağında bulaşık makinası ve fırın olsa da Kate bunları depo alanı olarak kullanıyor. En son 8 sene önce kıyafet almış. Son kez çamaşır aldığında tarihler 1998 yılını gösteriyormuş. Kıyafetleri yıpransa ve hatta delinse de onları kullanmanın bir yolunu buluyor.
Kişisel bakım ürünlerini de ya mail gruplarından ya da bedava örnek veren sitelerden temin ediyor. Çamaşırhaneye gitmiyor, giysileri kirlendiğinde duş alırken onları yıkıyor. Bu sayede ayda 6 dolar tasarruf yapıyor. Saçlarını kendisi kesiyor. Tuvalet kâğıdı kullanmıyor, bir şişeye doldurduğu suyla temizlenmeyi tercih ediyor.
Kate, arkadaşı Matt ve onun kız arkadaşı Rose’u akşam yemeğine davet ediyor. Onun yaşam tarzını merak eden Matt için bunun bir fırsat olduğunu düşünüyor ve misafirleri için çöpten yemek toplamaya çıkıyor. Kate, New York’un pahalı dükkânlarının çöplerinden gurmelere layık şeyler bulduğunu iddia ediyor.
Bu dükkânlar hâlâ yenebilecek durumda şeyleri çöpe atıyorlar. Kate insanların son kullanma tarihi geçen şeylerin aniden zehirli olduğunu düşündüklerini söylüyor. Oysa o, tarihi geçen şeyleri iki ay sonra bile tüketebiliyor. Misafirleri onunla aynı düşüncede olmadıklarından olacak yemekleri yiyemiyorlar.
Çöpleri karıştıran milyoner
Columbus, Ohio’da yaşayan aşırı pinti Victoria Hunt, küvetinin, derzlerinin tertemiz olduğunu zira hiç kullanmadığını söylüyor. Jimnastik salonu üyeliği var ve duşunu orada alıyor. Victoria tasarruf etmek için “aşırı şeyler” deniyor. Mesela tuvaletini bir kavanoza yapıyor böylece sifon çekmek zorunda kalmıyor. Üstelik biriktirdiği idrarı biraz bekletip gübre olarak kullanıyor. Böylece su faturası ayda 30 dolardan 20 dolara düşmüş.
Victoria bol bol yumurta yiyor çünkü tavuk besliyor. Gününün her dakikasını mali açıdan daha iyi ne yapabilirim diye düşünerek geçiriyor. Kullanmadığı tüm elektrikli aletlerin fişini çekiyor. Böylece faturasında %15 tasarruf sağlıyor. Victoria erkek arkadaş Steve ile yaklaşık bir yıldır birlikte. Steve, Victoria’nın evine taşınıyor.
Bu Victoria için fazladan masraf demek. Steve’de Victoria’nın yaşam tarzını benimseyemiyor. Victoria ailesi için bir akşam yemeği hazırlamak istiyor. Önce çöpleri karıştırıp işe yarar bir şeyler bulması gerekiyor. Steve Victoria’nın çöpleri karıştıran tek milyoner olduğunu söylüyor. Victoria çöpten pirinç ve patates kızartması, marul vs. buluyor. Bunları bedava altın olarak görüyor. Salata ve sebze yemekleri için yabani bitkileri topluyor ve böylece para vermesine gerek kalmıyor.
Çöpten topladığı yiyeceklerle tavukları besliyor böylece yumurtaları bedavaya getirmiş oluyor. Victoria elektrikten tasarruf etmek için güzel havalarda kendi ürettiği sobada yemeklerini pişiriyor. Victoria’nın oğlu annesinin yaptığı işe tutkuyla bağlı olduğu için onu üzmek yerine yaptıklarını yemesi gerektiğine inanıyor. Zira en fazla midesi bozulabilir.
Pintiliği büyükannem ve büyükbabamdan öğrendim
Zumba dansı eğitmeni olan Greg Insco, Cincinmati, Ohio’da yaşıyor. Greg ek iş olarak klinik araştırmalara katılıyor ve iyi paralar kazanıyor. Zumba sınıfı öğrencilerinden biri dedesinin yeni öldüğünü eğer isterse onun evinde bedava kalabileceğini söylemiş. Kendisi kira ödememesine rağmen iki tane ev arkadaşı alarak onlardan kira almaya başlıyor. Gittiği her yerde eşantiyon ve bedava şeyleri topluyor.
Elektrikten tasarruf etmek için buzdolabının ampulünü çıkarıp yılda 40 dolar kâra geçiyor. (Bu, kimin aklına gelir ki!) Greg satın aldığı kıyafetlerin etiketlerini çıkarmıyor böylece giyip hevesini alınca iade ediyor. Duş yaparken kıyafetlerini çıkarmıyor böylece onları da yıkamış oluyor. Üstelik bu sırada akan suyu bir kovada biriktiriyor ve tuvalete döküyor. Böylece hiç sifon çekmesine gerek kalmıyor.
Evde tuvalet kâğıdı ve havlu yerine gazete kâğıdı kullanıyor. Ev arkadaşları bu durumdan rahatsız olduklarını her fırsatta dile getiriyorlar. Çöpçüler ayda 15 dolar istedikleri için Greg çöplerini biriktiriyor ve iki haftada bir kendisi götürüp atıyor.
Greg’in pintilik öğretmenleri büyükannesi ve büyükbabası olmuş. Onlardan öğrendiklerinin üzerine koyarak bugünlere gelmiş. Büyükbabası yollara kamyonlardan dökülen tuzları kürekle toplayıp kullanırmış Greg’de tuz ihtiyacını bu şekilde karşılıyor. Bir çöpçatan sitesinde tanıştığı kızı akşam yemeğine çıkarıyor.
Çiftin ilk buluşması bu. Fakat Greg olduğu gibi görünmek istiyor ve tek porsiyon yemek sipariş ederek paylaşmayı teklif ediyor. Her ne kadar onun bu tutumu onu rahatsız etse de kız, Greg’in iyi bir insan olduğunu düşündüğünü bu sebeple onunla tekrar görüşeceğini söylüyor.
Akşam yemeğinde araba çarpmış tavşan var
Sıradaki hikâye Vickie Smith’in ve oldukça acayip. Vickie’nin kocası John bir kasap ve 10 çocukları var. Çocukların 5’i onlarla yaşıyor. Vickie her zaman pinti olduğunu fakat çocuk sayısı arttıkça daha da pintileştiğini söylüyor. Salonlarında yalnızca yemek masası var.
Mobilya için borca girmek istemiyorlar. Evlerinde telefon yok ve telefon etmek için kütüphaneye gidiyorlar. Kıyafetleri birbirlerinden ya da ikinci el kıyafet satan mağazalardan alıyorlar. Vickie doğum günü ve Noel hediyelerini evde yapıyor. Fakat bu hediyeler için kürk gerektiğinde satın almak pahalıya mal olacağı için kocası ve çocuklarıyla arabaya binip yollarda ölmüş hayvan arıyorlar.
Fakat her gördükleri hayvanı almıyorlar, standartları var. Kullanılabilir olması gerekiyor. Yeni ölmüşse bu hayvanın etini de yiyebiliyorlar. Vickie akşam yemeğine davet ettikleri komşuları için tavşan kürkünden cüzdan yapıyor.
Komşularından gelirken kendi sandalyelerini de getirmelerini istiyor. Yemek için yollarda topladığı otlardan salata yapıyor ve mangalda tavşanı pişiriyor. Oğulları neden normal insanlar gibi markete gidip salata malzemesi almadıklarını sorduğunda, onların malzemelerin pahalı oysa kendilerinin “ucuzcu” olduklarını söylüyor.
Ucuzcunun ucuzluk tavsiyeleri
Accokeek Maryland’da yaşayan Jeff Yeager kendisini biraz fazla cimri olarak tanımlıyor. Az para harcadıkları için eşiyle birlikte kırklı yaşlarında emekli oluyorlar. Jeff temizlik ürünlerini evde kendisi yaparak epey bir tasarruf ediyor. Hindistan cevizi yağından deodorant, karbonatlı sudan cam sil yapıyor. Makarna için kaynattığı suyu bahçeye dökerek istenmeyen otlardan kurtuluyor.
- Bisikletle gezerek yollarda, telefon kulübelerinde ve araba yıkama yerlerinde bulduğu bozuk paraları topluyor. Jeff ve karısı Denise yılda bir ya da iki kez bir hafta boyunca hiç para harcamıyorlar. Jeff buna “harcama detoksu” diyor. Çok seyahat ediyor fakat konaklama için hiç para harcamıyor.
İnternette tanıştığı arkadaşlarının evinde misafir oluyor. Karşılığında onlara kendi çöpünden bulduğu eşyalarla hediyeler yapıyor. Arkadaşlarının kızları için süt bidonundan bir çanta, oğulları için bisiklet lastiğinden bir cüzdan…
Onlara ucuza akşam yemeği hazırlıyor ve ucuz yaşamanın yollarını anlatıyor. Jeff onların çöplerini inceliyor ve bunun “çöp otopsisi” olduğunu söylüyor. Amerika’da satın alınan gıdanın yüzde 25’i çöpe gidiyor. Bu kişi başına 0,5 kg demek.
Hiç para harcamadan karımı mutlu ediyorum
Huntington Vermont’ta karısı Lisa ile yaşayan Roy Haynes, kendisini öz kaynaklarını gayet iyi değerlendiren biri olarak tasvir ediyor. Roy, marketten kiraz ve üzüm aldığında onları tarttırmadan önce saplarından ve asmalarından ayırıyor böylece her seferinde 4-5 cent kâr ediyor.
Ayakkabılarını muz kabuklarını kopararak parlatıyor. Soslara asla para vermiyor. Fast-food yedikleri yerlerden alarak evdeki kutulara boşaltıyor. Hâlâ 5 yıl önce aldıkları ketçap kutusunu kullanıyorlar. Roy bu kutu sayesinde 75 litre ketçap tükettiklerini söylüyor. Diş ipini ve kâğıt havluları tekrar tekrar kullanıyor. Kredi kartlarını ulaşılması güç olsun diye düşünerek buzlukta donduruyor. Böylece ona ulaşmak için epey enerji harcamaları gerekiyor.
- Ayda bir kez eşiyle dışarı çıkıyorlar. Roy evden çıkarken tüm elektrikli eşyaların fişlerini çekiyor ve bu sayede yılda 200 dolar kâr ediyor. Karısını sinemaya götiriyor. Fakat karısı patlamış mısır ve kola istediğinde para harcamaktan kaçınmanın bir yolunu buluyor. Zira bu sinemada ilk mısır ve koladan sonra istediğiniz takdirde yenilerini alabiliyorsunuz.
Roy da çöpten bulduğu patlamış mısır ve kola kutusunu götürerek doldurmalarını istiyor. Onun bu kurnazlığından haberi olmayan karısı oldukça mutlu oluyor. Roy karısını çok sevdiğini onu mutlu etmek istediğini, hiç para harcamadan elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını söylüyor.
Evde diş çekimi
Karen Hearn aşırı pintilerden… Diş hekiminin diş çekimi için 1800 dolar istemesinin akabinde yalnızca 10 dolar harcayarak gereken malzemeleri temin ediyor: 1920’lerden kalma bir pense, pipet ve süpürgeden yapılan bir vakum. Diş çekme videolarını da izledikten sonra kocası Grant evlerinin diş hekimi olmak için gereken her şeye sahip. Ama yine de siz bunu evde denemeyin.
Aşırı müsrifler
Buraya kadar sağ salim gelebildiğiniz için/gelebildiyseniz hepinizi ayrı ayrı kutluyorum. Bu insanlar kimilerimiz için ibretlik kimilerimiz için hayretlik kimilerimiz için de belki örnek alınacak özelliklere sahip. Kendi adıma söyleyeyim böyle insanların ancak Harpagon ya da çocukluğumuzun Varyemez amcası gibi birer kurgu karakter olabileceğine inanıyordum. Belki bu program da bir kurgudur. Aşırı pintiler de aslında senaryoyu oynayan birer oyuncudur. Bilmiyorum…
Bildiğim tek şey, böyle insanların var olabileceğini öğrenmenin içimdeki hayret duygusunu ikiye katlıyor oluşu. Fakat düşünüyorum da bu insanlar gerçekten varsa onlara da bizlerin yaşantısı “aşırı” geliyordur. Kim bilir belki kendilerine ait bir dünyaları, bir kanalları vardır ve “aşırı müsrifler” adında bir program çekiyorlardır. Mesela şöyle: “Merhaba ben Beyza, aşırı müsrifim…” Olamaz mı?