Dostoyevski’nin kumarbazı: Aleksey İvanoviç

ÖMER YALÇINOVA
Abone Ol

General ve ailesinin felaketi anlatılır Kumarbaz’da. Anlatıcımız Aleksey, ayrıca olaylara dâhil bir gözlemcidir. General, servet avcısı Mlle Blanche’a aşıktır. Bu tutkulu aşk nedeniyle her şeyini kaybetmekle kalmaz, annesinden kalacak mirasın da mahvına neden olur. General için aşk bir kumardır, kahramanımız Aleksey içinse, hayat bir kumardır. Kumarın ise, kazananı yoktur. Babaannenin uğradığı felaketten bunu anlarız. General’in düştüğü utanç verici halden de. Aleksey, bu sarmalın içinde işini, kumarda kazandıklarını ve hayatının aşkını kaybeder. Kendini kaybede kaybede bulmak için uğraşır. Sürekli var oluş sancısı çekmesinin hem sebebi hem de gereğidir bu.

Kumarbaz , Suç ve Ceza’yla (1866) aynı yıl yayımlanmış. O yüzden Kumarbaz’ın kahramanı Aleksey İvanoviç’in Suç ve Ceza’nın kahramanı Raskolnikov’a benzemesi normaldir. Dostoyevski Kumarbaz’dan sonra -mesela Karamazov Kardeşler’de- bireyi tek başına değil ailesiyle birlikte işlemeye başlar. Varoluş problemini birey özelinden aileye, oradan da topluma taşıdığı da söylenebilir. Raskolnikov üniversite öğrencisidir. Aleksey ise 25 yaşında bir öğretmen. İkisi de bekardır. İkisinin de çok ciddi maddi sıkıntıları vardır. Hepsinden önemlisiyse, ikisi de saygı duyulmak ister. Saygı ihtiyacı doğrudan ve bütünüyle insanın var oluşuyla ilgilidir. Karamazov Kardeşler’de birey; babadır, ağabeydir, kardeştir, konu ise; ailedir. Kumarbaz’ın konusu General ve ailesiyle Aleksey arasında gidip gelir. O yüzden Kumarbaz, Suç ve Ceza’yla Karamazov Kardeşler arasında geçiş romanıdır.

Dostoyevski

Aleksey ve Raskolnikov’un aileleriyle ilgili bilgimiz sınırlı. Her ikisinin de sadece insana ve hayata bakışıyla karşılaşırız romanlarda. Tutkulu, hareketli, atak şahsiyetlerdir bunlar. İkisi de çok zekidir. Derin tefekkürlere dalarlar, ileri sürdükleri fikirlerle insanları şaşırtmayı başarırlar. Her ikisi de çok dürüsttür. Ne kendilerini ne de başkalarını aldatma derdindedirler. Tabi Aleksey, Raskolnikov’a nazaran daha oturmuş bir karakter. Ona kıyasla daha cesur, daha birikimli, daha tecrübeli. O yüzden Raskolnikov’u bir kenara bırakıp, Aleksey’e yoğunlaşalım.

Aleksey, duyduğu sancının farkındadır. Bu sancıyı adlandırmak, tanımlamak ister. Kumara bulaşmasının sebebi de bu sancıdır. Sürekli İngiliz, Fransız, Alman, Rus kıyası yapmasının sebebi de budur. Kendini tanımlamak, sınıflandırmak, bundan da ötesi bilmek derdindedir. Kıyasın sebebi, Rus olmayı anlamaktır. “Sert ifadeler” sadece Dostoyevski’nin Avrupa’ya eleştirel yaklaşımıyla açıklanamaz. O kendini, ülkesini aramaktadır. Bu arayışta, diğer ülke insanlarının farklarından yararlanır. Rusları tanımak, kendini tanımak anlamına gelecektir. Kendini tanımaksa, içinde duyduğu sancıyı adlandırmasına yardımcı olacaktır.

Dostoyevski’ye göre Ruslar yangına körükle gider. Duyguları şiddetli yaşarlar. Tutkulu insanlardır. Aşk için seve seve canlarını verirler.

Onurları için canlarını ortaya koymaktan çekinmezler. Bu özellikleri Rus olmakla açıklar Dostoyevski. Aleksey’de de bunları görürüz. Alman barona düello teklifinde bulunacaktır mesela. Çünkü Alman baronuna saygısızlık yapmıştır. Baron bu saygısızlığı, kendisiyle değil General’le görüşüp, cezalandırmaya kalkışmıştır onu. Oysa kendisiyle görüşmeliydi. Neden baron kendini patronuna şikayet ediyor? Baron, onu cezalandırmak için bile olsa neden muhatap almıyor? Aleksey, bu kaale alınmamayı onuruna, gururuna yediremez.

Yaşlı, aynı zamanda bir anlatıdır
Nihayet

Benzer özellikler General’de de vardır. O da Aleksey gibi aşkı için gururunu, makam ve mevkiini, ailesini, servetini tereddütsüz ayaklar altına alır. Çünkü Fransız Mlle Blanche’ya aşıktır. Hatta o derece ki, evlendiklerinde ayrı odalarda yatmayı bile kabul eder. Annesinin ölümünü bekler, Mlle Blanche’yla evlenmek için. Çünkü annesi öldüğünde, büyük bir servete kavuşacaktır. Annesi Antonida Vasilyevna’da da Ruslara özgü tepkisellik, şiddetli duygular, tutkular vardır. Oğlunu cezalandırmak için Rusya’dan trene biner, Almanya’ya gelir. Çünkü çok kırılmıştır, oğlunun sağlığına dair sürekli Rusya’ya telgraf çekmesine. Cezalandırmak için gelir, kumara bulaşır ve büyük bir servet kaybeder. Kaybedeceğine dair bütün samimi uyarılara aldırmaz. O da kumarın cazibesine kapılmıştır. Ve bu cezbe içinde yok olmayı fazlasıyla arzular. Felakete doğru koşarak gider.

Bir Kadının Portresi (Kramskoi, 1883)

Aleksey, aşık olduğu Polina’nın elinde kuklaya dönmüştür. Aşağılanmaktan, hor görülmekten büyük zevk duyar. Önemli fark: Alman baronu tarafından değil, aşık olduğu Polina tarafından aşağılanmaktan. Aşk acısı dolayısıyla kendinden geçer. Polina onun duygularını ne kadar suiistimal eder, küçümserse, Aleksey de ona o kadar bağlanır. Onun bir sözüyle, kendini balkondan aşağı atabilir. Yine onun bir sözüyle gidip, Alman baronuyla, durduk yere dalga geçip, işini tehlikeye atar. Ve yine onun bir mektubuyla barona teklif edeceği düellodan vazgeçer. Oysa patronu General’in bütün yalvarıp yakarmalarına, Fransız De Vita’nın bütün ikna edici sözlerine, korkutucu tehditlerine rağmen düellodan vazgeçmemişti. Aleksey bu şekilde, neyi neden ve nasıl yapacağını, yaptığını bilen birisidir. Nüansların farkındadır. Duygularını ayırt edebilir. Çılgındır. Çılgınlığının da gayet farkındadır.

  • Dostoyevski psikolojik açıdan Raskolnikov’a kıyasla Aleksey’de bir kat daha derine iner. Aleksey çevresindeki insanlar gibi para düşkünü değildir. Polina’ya aşkından dolayı türlü delilikler yapar. Ama Polina’yı elde ettiğinde ondan uzaklaşır. Kendinden hiç beklenmeyecek bir şey yapar: Bütünüyle menfaatçi ve acımasız Mlle Blanche’la birlikte Paris’e gider. Ve kumarda kazandığı serveti, onun keyfi harcamalarına bırakır. Neden acaba? Bilinmiyor. Sadece Aleksey’in aşk ve servet için yaşamadığını anlarız bundan. Aşkta ve servette onun aradığı başka bir şeydir. Ona ulaşamadığında aşkı ve serveti de terk eder.

Okuyucu roman boyunca Aleksey karşısında kararsız kalır. Onda kendinden birçok şey bulur. Okuyucu “Tamam o, benim gibi birisidir” dediği anda Aleksey kendinden beklenmeyecek bir şey yapar. Okuyucuyu bu şekilde sürekli şaşırtır ve iki arada bir derede bırakır. Aleksey’in ilk önce anlam verilemeyen söz ve hareketleri, okuyucuyu Aleksey’den koparır.

Geç anneanneliğin hayreti
Nihayet

Okuyucuyla kahraman arasındaki bu gerginlik de Kumarbaz’ın bir solukta okunmasının nedenlerinden biridir. Mesela okuyucu onun istediği gibi yaşayamamasında kendini bulur. Kumarın iyi bir şey olmadığını, felakete yol açtığını Aleksey de çok iyi bilir. Bu yüzden babaanneyi uyarmış, daha fazla oynamasına engel olmaya çalışmıştır. Ama babaanne de tipik bir Rus’tur. Kapıldığı cezbenin içinde yok olmanın, sıfırı bulmanın, yere bütün ağırlığıyla çakılmanın peşindedir. Aleksey bu durumu çok iyi tahlil edebilmesine rağmen aynı cezbeye kapılmaktan kendini alamaz. Böylelikle aslında reel ve ideal arasında sıkışıp kalır. Duygularına bırakır kendini. Duyguları idealiyle uyuşmaz. Okuyucu bu durumda kendini Aleksey’e yakın hisseder. Fakat Polina’yı bırakıp, Paris’e gitmesini anlamlandıramaz. Çünkü Aleksey, Mlle Blanche’a aşık değildir. Ayrıca Mlle Blanche’ın Fransız bir beyle ilişkisi olduğunu da bilmektedir. Bu noktada okuyucu Aleksey’den kopar. “Dur bakalım daha neler yapacak” diye düşünmeye başlar. Dostoyevski, okuyucusunu fazla bekletmez, yine şaşırtır: Aleksey, Polina’nın peşine yeniden düşer, parasız kaldığı için, yine bir mucizenin yani kumarda kazanılacak servet düşüncesinin ağına kapılır.

Klodt Michail Petrovich - Raskolnikov and Marmeladov

Okuyucu, Aleksey’in kendini aşağılayan kadına daha çok bağlanmasında kendini bulacaktır. Aleksey’in tövbe ettiği kumara, Polina için yeniden bulaşmasında… General’e ve onun annesine duyduğu vefa duygusunda… İrade göstermeye çalışıp, bunu başaramamasında… Olayların akışı içinde sürüklenip gitmesinde… Fakat okuyucu Aleksey’e zaman zaman sinir de olacaktır. Çünkü Aleksey toplumun onu zorladığı, layık gördüğü yerde durmak istemez. Toplumsal sınıflandırmayı bütünüyle reddeder. O bir öğretmendir. Fakat General’le yaptığı tartışmalara bakılırsa, bir generalden hiç de aşağı kalır yanı yoktur. Özgüven patlaması yaşar Aleksey. General’in üvey kızına aşık olması ve onun için türlü çılgınlıklar yapmasının nedeni de budur. Hali ve durumuyla yetinmek istemez. O yüzden mücadelesi bitmez Aleksey’in. Var oluşunu tamamlayamaz. Halinden, durumundan memnun olmadığı için, aşka ve kumara bulaşır. Yükselmek ister, sürekli yükselmek ve takdir edilmek. İstenmeyen biri değil arzulanan biri olmak ister. Toplumun gözünde yükselmek isteği de buna dâhildir.

Aleksey de Raskolnikov gibi çelişkilerle dolu bir karakterdir. Aleksey kendisi gibi çelişkilerle dolu bir karakter olan Polina’ya aşıktır. Polina kendine dünyayı dar eden borcunu Aleksey’in kumarda kazandığı parayla ödemek istemez.

Okuyucu “Buldun işte parayı, borcunu öde kurtul diye düşündüğünde”, Polina parayı Aleksey’in yüzüne fırlatır. Hasta olur, İngiliz’in evine sığınır. Neden? Anlamak mümkün değildir. Oysa romanın sonunda onun da Aleksey’e delicesine aşık olduğu çıkar ortaya. Romanda geçmiyor ama belki de onun öğretmeni küçümsemesinin nedeni; Aleksey’in öğretmen geliriyle hiçbir zaman varlıklı olamayacağıdır. Bu da bir çelişki… Aleksey, bunu da derinden derine hisseder. O yüzden Alman baronuna verdiği tepki, olması gerekenden fazladır. Oysa bir çalışanın, patronuna şikayet edilmesinden daha doğal ne olabilir? Aleksey, bunu kabul etmek istemez. Kendini sevmemektedir çünkü. Kendini seveceği bir duruma, konuma ulaştırmak için çırpınmaktadır. Bu olanak eline geçtiğindeyse, bunu elinin tersiyle iter. Karakterlerde görülen bu türden çıkmazlar, paradokslar okuyucuyu sinir eder. Sinir etmekle kalmaz, düşündürür. Belki de bu, Dostoyevski’nin var oluş sancısını anlatma biçimidir.