Antiqui Orbis - Geçmişe Güzelleme: Mazi Kalbimde
Unutulmuş bir soyut coğrafyanın izleri toplanabilir mi? Lime lime olmuş eski bir dünyayı kelimelerle bir araya getirmek mümkün müdür? Her bölümde, Borges’in sözünü ettiği haritacıların birebir ölçekte çizdiği dünya atlası gibi bir köşeye terk edilmiş paftaları bir araya getirmeye çalışıyoruz.
“Suna dedimse sen, Leylâ dedimse sensin”
Sezai Karakoç
Geçmiş hepimizin kayıp cennetidir. Orada âdil yöneticiler, her daim doğrunun yanında olan ve yenilmeyen kahramanlar, kusursuz anlar vardır. Hep güzel kadınlar, hep yakışıklı erkekler vardır. Orada tevekkül ehli insanlar, aza kanaat edenler, gülümseyen aşina yüzler vardır. Orada samimi bir şey vardır. Orada keramet ehli insanlar, bir anda zahir olup gözden kaybolan yeşil sarıklı hocalar, ah edene gaipten uzanan eller vardır. Renkli halılar üzerinde dudakları hafif kıpırdayan hafızlar vardır.
Yıllardır konuşmadan, yemeden içmeden dağ başında oturan ulu bilgeler vardır. Yedi denizler aşmış acayip hayvanları mızrağına takmış, belinde yatağan, her daim alesta bekler cesur denizciler vardır. Orada küçük bir tasa hepten kaşık sallanarak yemek yenilen, kandil alevinin mahremini sakladığı evler vardır. Orada önünde büyük kitaplar açık, etrafında yüz talebe halka olmuş ders takrir eden hocalar vardır.Orda geceleri uhrevi bir ses veren dev ağaçlar vardır.
Orada uzun kış geceleri evlatlarına Hz. Ali cenknameleri okuyan anneler vardır. Orada dervişlere Hakk’ı bildiren kediler vardır. Hocası önünde, saygı ile baş eğip oturan şehzadeler vardır. Meydanları ilahi bir buğuyla dolduran zakirbaşılar vardır. Orada evlenmeyi, ölümü ve dahi her şeyi salavat vesilesi bilen köylüler vardır.
Kendi hoş tavırları ile Bektaşi babaları vardır. Orda John Donne ile hemhâl olan Fütûhî Hüseyin Çelebi ve pireli şiiri vardır. Elinde tespih, bir yandan soyut resim çalışırken öte yandan rüya tabiri sormaya gelenler; ebrular, hatlar, tezhipler arasında fikredenler vardır. Güzel çeşmeler inşa edenler, onları hatt-ı nefîsler ile tezyin edenler, nûş edip sefa sürenler vardır. Orada perde gazeli okuyan hayaliler, oynatan üstadı gören gözler vardır. Orada mekân ile arasında melankolik bir bağ kurmuş; camisini, sokağını, kedisini, kuşunu seven insanlar vardır. Orada işi şakaya vuran ehl-i keyf şairler vardır.Orada abidler, âlimler, arifler vardır.
Bütün bir asudeliğiyle kötü olan her şeyden arınmış duruyor geçmiş. Elest bezminde muhatap olduğumuz sorunun, ruhumuza gelen sesin aşkına geçmişi düşlüyoruz, yeniden kuruyoruz, özlüyoruz.
Oysa zamanın “yekpare geniş bir an” olduğunu fark ettiğimizde o ruhumuza gelen sesin her an, hiç durmaksızın bize hitap ettiğini fark ederiz. Bir yerlerden burnumuza gelen o hoş kokuda, yürürken sadece bize esen rüzgârda, kalın taş duvarlar önünde demirli pencerelerden dışarı bakarken, kırkikindi yağmurlarında, yağmurdan arta kalan ıslak toprakta bize seslenen, bizi çağıran, bizi geçmişimize, geçmişimizin en ruhani anına çağıran...
O zaman anlarız ki bugün de adil yöneticiler, kötülüğe karşı duran ve eninde sonunda daima kazanan kahramanlar, her daim güzel kadınlar ve hep yakışıklı erkekler vardır. Bugün de aza kanaat eden, her daim mütebessim yüzler vardır. Bugün de medet diyene yardıma hazır, kalpleri her daim zikrullaha meşgul zatlar vardır. Bugün de görülmemiş yerlerde türlü türlü acayibi temaşa eden gezginler vardır. Bugün de insanlara kulluk öğreten kediler vardır. İlmi ile âlim hocalar önünde el pençe divan duran talebeler vardır. Bugün de medeniyet, zaman ve mekân sınırı gözetmeden birbirine seslenen şairler vardır. Bugün de mahremini saklayan evler, evlerinden çıkıp insana, kediye, kuşa ağaca selam veren iyi komşular vardır. Elinde fırça ile gönlüne ilham gelmesini bekleyen ressamlar, kalemin vahşi yüzünü kâğıda çevirmiş hattatlar vardır.
Bugün de geceleri uhrevi bir ses veren dev ağaçlar vardır.
Bugün de abidler, âlimler, arifler vardır.
Antiqui Orbis el-andır.