16 yaşında Jerseyli bir “süper Müslüman” Ms. Marvel
Siz bu satırları okurken Süpermen birini kurtarıyor, Örümcek Adam dünyayı ele geçirmeye çalışan biriyle kapışıyordur. Süper kahramanlar nasıldır bilirsiniz. Uçarlar, atlarlar, zıplarlar, şekil ve kostüm değiştirirler, güçlüdürler ve bu güçlerini dünyayı ele geçirmek isteyen “kötü”leri durdurmak, başları sıkışan insanlara yardım etmek, “adaleti” sağlamak için kullanırlar. Fakat gündelik hayatlarında pek de zannettiğimiz kadar popüler değillerdir. Bırakın “aranan” adam olmayı, onlar genellikle sıradan, asosyal, silik, ezik tiplerdir.
(Bu çift karakterli yaşam tarzının en önemli temsilcisi Peter Parker, namıdiğer Örümcek Adam’dır.) Belki de bu sıradanlıkları sebebiyle küçükken, hatta ilk gençliğimizde başımız sıkıştığında, kendimizi güçsüz ve yalnız hissettiğimiz o anlarda bir “süper kahraman”a dönüşmek istemişizdir.
Hadi itiraf edelim, bizler de bir gün, süper kahramanlar gibi birden uçabileceğimiz o kırılma anını bekleyip durmadık mı? Fakat erkeklerin hâkim olduğu bu dünyada biz hanımlar için kendimize yer bulabilmek pek de kolay gözükmüyordu. (Neyse ki He-Man’in kız kardeşi She-Ra tam bu noktada imdadımıza yetişmişti de, biz de oklavadan yaptığımız kılıçlarımızla “gölgelerin gücü adına” diyebilmiştik.)
“Süper kahramanlar, erkektirler ve dahi beyazdırlar” algısını kırmak için bilhassa son yıllarda hummalı bir çalışma olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki çizgi roman edebiyatının en önemli isimlerinden Marvel şirketi bu hâkim kabulü kırmak için birkaç yıldır çeşitlilik arayışında.
Marvel, geçtiğimiz yıllarda, Thor serisinin kadın versiyonunu ve Hulk’un Koreli versiyonunu piyasaya sürerek, bu çeşitlilik arayışı için önemli adımlar attı. Fakat Marvel’ın bu anlamda attığı en önemli adım şüphesiz ki Ms. Marvel serisi idi.
İlk kez 1968’de “Carol Danvers” adında beyaz bir kadın olarak tasarlanan Ms. Marvel, Carol Danvers’ın “Ms. Marvel” ismini kullanmayı bırakıp “Kaptan Marvel” ismini tercih etmesinin ardından, nihayet 2014 yılında yeni sahibine kavuştu.
Pakistan kökenli süper kız sahnede
G. Willow Wilson’un kaleminden okuyucusuyla buluşan Ms. Marvel, 16 yaşındaki Pakistan asıllı Jerseyli Müslüman bir genç kız olan Kamala Khan’dan başkası değildi.
Marvel’ın İslamofobinin Amerika’da ve Avrupa’da yükseldiği bir dönemde Müslüman bir süper kahraman serisini yayımlıyor olması riskli olduğu kadar isabetli de bir karardı. Zira her ne kadar Marvel’ın hedefi, “çeşitlilik” ile pazarı genişletmek olsa da Amerikalıları kötülüklerden, karanlık güçlerden koruyan Müslüman bir “süper kahraman” ile toplumun Müslümanlara “içeriden” bir gözle bakmaları mümkün hâle geldi.
İçeriden diyorum zira Ms. Marvel karakterinin yazarı G. Willow Wilson, “beyaz” bir Amerikalı olsa ve çocukluğu seküler bir aile ortamında geçse de 20 yaşında Müslüman oldu. Wilson, bir müddet Kahire’de yaşadı ve burada Mısırlı bir Müslüman ile evlendi.
2013 yılında fantastik edebiyat dalında ödül alan Arap/Afgan bir hacker’ı anlatan romanı Elif’i yazdı. Marvel’dan Müslüman bir süper kahraman yazması yönünde teklif almasının akabinde Amerika’ya döndü ve ilk kez bir Müslüman olarak yaşadığı ülkesinde, karşılaştığı güçlükleri, kültür ve kimlik çatışmalarını, bir Müslüman olarak yaşadığı ikilemleri, dahası kendi ülkesinde “öteki” olmayı tecrübe etti.
Kitabın yönetmeni ve editörü olan Pakistan asıllı Amerikalı Sana Amanat ise çocukluğunda büyük kimlik problemleri yaşadı. Onun tek dileği beyaz olmak, hep özendiği sarı saçlara sahip olmaktı.
Özellikle 9/11 saldırılarının ardından arkadaşları tarafından “öteki” ilan edildi. Belki de bu yüzden temel hikâyesini Sana Amanat’tan alan ve Wilson’un kaleminden çizgi romana aktarılan bu hikâye, bütün bu sorunlarla yüzleşen “süper kahraman” Kamala Khan’ı bu kadar gerçek kıldı ve bu denli ses getirdi.
Diğer Marvel çalışanlarının aksine Ms. Marvel’daki odağını “çeşitlilik” değil “özgünlüğe” ve “gerçekliğe” çeviren Wilson ve Amanat, kurgusal bir karakterden ziyade “ayakları yere basan” bir karaktere hayat verdiler.
Amerika’da doğmuş büyümüş bir Müslüman gencin nelerle uğraşabileceğine, sıkıntılarına, bunalımlarına Kamala Khan’ın gözünden şahit olan okuyucu Ms. Marvel’ı o kadar çok benimsedi ki, fanları Ms. Marvel’ı, Müslümanlara ve göçmenlere yönelik nefret söylemi geliştiren Donald Trump’a yumruk atarken çizdiler.
Ms. Marvel, yalnızca çocukların/gençlerin okuyabileceği bir çizgi roman olmaktan ziyade, günümüz gençlerinin duygu dünyalarına mizahi, fakat derin bir bakış sunan, sosyolojik arka plana sahip güçlü bir metin. Dilerseniz, yalnızca Müslümanlar arasında değil farklı din ve kültürden okuyucu arasında da bir karşılık bulan ve Türkçeye henüz üç cildi çevrilen Ms. Marvel’ın dünyasında küçük bir yolculuğa çıkalım.
Normal Değil
Serinin ilk kitabı “Normal Değil” ismiyle Türkçeye çevrildi. (G. Willow Wilson, Ms. Marvel: Normal Değil, Çev. Burç Üner, Arka Bahçe Yayınları, İstanbul, 2015) Bu kitapta, kimlik problemlerine, hayat felsefesine, alışkanlıklarına dair önemli ipuçları elde ettiğimiz Kamala’nın, bilgisayar oyunları bağımlısı, sıradan ergenlik problemleri olan bir genç kızdan süper kahramana dönüşmesine şahit olacağız.
Pakistan asıllı “geleneksel” bir ailenin iki çocuğundan biri olan Kamala Khan 16 yaşındadır. Babası bankacı, annesi ev hanımı, ağabeyi Aamir ise bütün gününü dua ve ibadet ederek geçiren, annesinin tabiriyle “işsiz bir molladır.” Jersey’de doğup büyüyen Kamala Amerikan lisesine gitmektedir. Hasılı o, 16 yaşında bir ergenin baş edebileceğinden çok daha fazla kimlik problemiyle uğraşmaktadır. Ve fakat hayatının en zor günlerinin henüz gelmediğinden habersizdir.
Kamala, İslamiyet haram kıldığı için asla yiyemeyeceği domuz pastırmasını koklayarak nefsini tatmin etmeye çalışan, aynı zamanda Türk asıllı olduğunu söylediği Mevlana’dan alıntılar yapan, iç dünyasında büyük çalkantılar yaşayan bir gençtir.
En yakın arkadaşları Türk kızı Nakia (asın bayrakları!) ve Bruno her zaman onun yanında oldukları hâlde o, diğer arkadaşlarının onu “ötekileştirmelerine” bir türlü alışamamıştır. Mesela, sarı saçlı ve güzel fakat bir o kadar da kibirli Zoe’ye göre o, tuhaf alışkanlıkları ve baskıcı bir ailesi olan, daima köri kokan biridir.
Kamala içten içe hep, onların gittikleri partilere gidememesini, sağlık dersinden muaf olmasını, öğle yemekleri için okula pakora götürmesini, arkadaşlarına tuhaf gelen bayramları olmasını, yani “onlar gibi normal” olamamasını sorgulamaktadır. Fakat her ne kadar içinde fırtınalar kopsa, bazen isyankâr tavırlar sergilese de Kamala, ailesinin öğrettiği doğrulara göre yaşamakta, erkeklerle arasına mesafe koymakta, yanlışlıkla bir yudum içki içtiğinde hırsla tükürmekte, iyi ve adaletli olmayı hayatının yegâne gayesi olarak görmektedir.
Kamala’nın kendisini bulduğu, belki de gerçekleştirebildiği tek yer bilgisayar oyunlarıdır. Sıkı bir Avangers fanı olan Kamala bu dijital dünyada kötülerle savaşır, kurmaca karakteri çok fazla “like” aldığında mutlu olur. Derken bir gün, Zoe’nin onu, gelemeyeceğinden çok emin bir şekilde davet ettiği bir parti, hayatının dönüm noktası olur.
Her ne kadar ailesi gitmesine izin vermese ve ona odasından çıkmama cezası verse de o pencereden kaçar. Partide ne içki içecek ne de erkeklerle yakınlaşacaktır, yalnızca gidebileceğini kanıtlayacaktır.
Fakat Zoe ve arkadaşlarının onu küçümseyen tavırları partiden erken ayrılmasına sebep olur. Ne kadar çabalarsa çabalasın, asla onlardan biri olamayacağını nihayet idrak etmiştir.
Eve dönerken birden bir sis bulutu kaplar etrafını, sonra bayılır. Ayıldığında o artık süper kahramandır ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Kamala süper güçleri olduğunu, büyüyebildiğini ve küçülebildiğini, Ms. Marvel’a dönüşebildiğini anladığı sırada denize düşen Zoe’nin çığlıklarını işitir.
Her ne kadar Zoe için bir şey yapmak içinden gelmese de babasının televizyonda kötü bir şey gördüğünde hep yinelediği ayeti hatırlar: “Kim bir cana kıymamış ve yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de birisinin hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” Böylece süper kahraman olarak ilk mesaisini, bu “sevimsiz” kızı, Zoe’yi kurtarmak için harcar.
Yaşadığı bu değişimi Kamala şöyle tarif eder. “Tamamen yeni bir duyuya sahip olmak gibi. Görme ya da tat alma ya da dokunma değil çok daha tuhaf bir şey. Neredeyse insan üstü bir şey. Ama başka biri olmak özgürleştirici değil yorucu.” Zira sahip olduğu saçlar yüzüne gelmekte, kostümleri az giyinik hissetmesine sebep olmaktadır.
Eve döndüğünde Kamala, süper kahraman olmasından daha fena şekilde başının belada olduğunu anlar. Çünkü ailesi onun gizlice evden kaçıp partiye gittiğinden haberdardır. Onun bu isyankâr tavrına bir türlü mana veremezler ve ona ceza vermeye karar verirler. Üstelik bu tavırlarını sürdürecek olursa, her hafta ailece gittikleri caminin imamı Şeyh Abdullah’la (malum, “şeyh” burada hoca anlamına geliyor, tarikat büyüğü anlamına değil) konuşması gerekeceğini söylerler. Kamala camide, cumartesi günleri abisiyle birlikte katıldığı gençlik meclisindeki sert çıkışları sebebiyle Şeyh Abdullah’ın ondan nefret ettiğini düşünmektedir.
Camideki kadınlar mahfilini “Sizi göremiyorken konuşmanıza odaklanmak hayli zor oluyor” diye eleştirecek kadar “cesaretli” olan Kamala, Şeyh Abdullah’ın ona söyleyeceklerini kestirememektedir. Kötülerle savaşırken, annesinden gelen bir telefonla savaşı bırakıp, geleneksel kıyafetlerini giyip kuzeninin kına gecesine katılan Kamala, gelenekleriyle süper kahramanlığını dengede tutmak için büyük bir çaba gösterir.
Kamala, Ms. Marvel olarak ilk büyük sınavını Mucit isimli türlü çeşit entrikalar peşinde olan kötücül bir karakterle savaşarak verir. “Çok daha büyük bir şeyin parçası” olduğunu bu savaşta anlar. Fakat çok daha büyük bir savaşı tetiklediğinden habersizdir.
Niye Nesli
Serinin ikinci kitabı Niye Nesli (G. Willow Wilson, Ms. Marvel: Niye Nesli, Çev. Sinan Ural, Arka Bahçe Yayınları, İstanbul, 2016) G. Willow Wilson’ın yeni kuşağın sesini duyurduğu, sert bir yumruk niteliğinde.
Bu kitapta Wilson, bizim ve bizden önceki kuşağın, gençleri, telefon bağımlısı olmakla, hiçbir işe yaramamakla, parazit gibi yaşamakla itham etmemizi protesto ediyor ve kendimizi bu hususta sigaya çekmemizi sağlıyor. Ona göre, henüz kendilerini kanıtlama şansı bile elde edememiş bir nesli nasıl olur da işe yaramaz olarak görebiliriz?
Wilson bu eleştirilerini, Mucit’in kötücül planlarıyla dile getiriyor. Bu bölümde, Ms. Marvel olmaya adapte olan Kamala, aslında kendisinin bir “inhuman” olduğunu, uzaylılar tarafından kaçırılan bir insanın mutasyona uğramış genlerini taşıdığını öğreniyor. Yeni Attilan denilen bir yerde yeni kuzenleriyle tanışan Kamala, yarı Amerikalı, Yarı Pakistanlı, süper kahraman bir Müslüman olmasının yanı sıra bir de yarı uzaylı olduğunu öğrendiğinde bunca kimlik çatışması içerisinde yolunu nasıl bulabileceğini sorguluyor. Ve fakat Mucit’in sırrını keşfettiğinde, bütün bu soruları da çözüme kavuşuyor.
Toplum tarafından bir işe yaramamakla suçlanan gençleri, nihayet petrol savaşlarını bitirecek bir proje için etrafına toplayan Mucit, onları enerji kaynağı olarak kullanıyor. Yalnızca basit birer “pil” gibi kullanılan gençleri gördüğünde Kamala, Mucit’le savaşının yeni başladığını anlıyor.
Gençleri ne kadar değerli olduklarına ikna ettikten sonra onları yanına çekiyor ve nihayet Mucit’i alt ediyor. Kamala, çocukların daima, başlatmadıkları savaşın içine çekilmelerini eleştirerek, günümüzde savaşların en çok çocuklara zarar verdiğini de gündeme getiriyor.
Deli Divane
Deli Divane(G. Willow Wilson, Ms. Marvel: Deli Divane, Çev. Sinan Ural, Arka Bahçe Yayınları, İstanbul, 2017) olarak Türkçeye çevrilen serinin üçüncü kitabında Kamala, fiziksel savaş için hazır olsa da insanın kalbine karşı yapacağı savaşa hiçbir zaman hazır olamayacağını idrak ediyor. Çünkü âşık oluyor… Ya da öyle olduğunu zannediyor.
Her zaman en yakın arkadaşı olarak gördüğü Bruno, nihayet ona aşkını ilan etmeye karar verdiğinde, Kamala’nın karşısına aile dostlarının oğlu Kamran çıkıyor. Onun gibi “gamer” olan yakışıklı Kamran, tıpkı onun gibi konuşuyor, onun sevdiği filmleri seviyor, onun dinlediği müzikleri dinliyor.
Nihayet “ruh ikizini” bulduğunu düşünen Kamala, Kamran’ın da tıpkı onun gibi bir “inhuman” olduğunu öğreniyor. Fakat Kamran onun düşündüğü gibi biri olmaktan oldukça uzakta…
O bir antikahraman… Kamala’yı kaçırıyor ve kendi saflarına çekmek için ikna etmeye çalışıyor. Kamala, inandıklarından taviz vermiyor ve Kamran ve kötücül kuzenlerinin elinden kaçıyor. Ne kadar acı çekerse çeksin her zaman onun yanında olan en yakın arkadaşı Bruno sayesine tüm bu fiziksel ve ruhsal savaşında asla yalnız olmadığını hissediyor.
Neden bizim süper kahramanımız yok?
Serinin diğer kitapları henüz Türkçeye çevrilmediği için Kamala’nın macerasının nasıl seyrettiğinden habersiziz. Her ne kadar daha önce pek çok Müslüman süper kahraman çizgi roman karakteri yazılmış olsa da, bu karakterlerin pek çoğu tek seferlik olan maceralara konu oldukları için, hiçbirisi Ms. Marvel kadar etkili değildi.
Gençlere ve dahi yetişkinlere sorun alanlarını gösterecek, ayakları yere basan bir çizgi roman karakterini Ms. Marvel’da gördükten sonra insan sormadan edemiyor: Sahi neden bizim bir süper kahramanımız yok?
Kamala özelinde dahi, ülkemizdeki gençlerin görmezden gelinmelerine, kimlik çatışmalarına, ikilemlerine dair bu kadar çok şey bulabiliyorsak, bu topraklardan beslenen, sahici bir süper kahraman hikâyesi ne kadar etkili olur düşünmeden edemiyorum. Belki tam da şu anda… İçimizden biri bu hikâyeyi yazmaya başlamıştır bile. Kim bilir…