Tarihin akışını değiştiren baraj
21 Temmuz 1970 günü, Ortadoğu ve Afrika’nın en büyük projelerinden biri resmen tamamlanmıştı. “Büyük Asvan Barajı”adıyla bilinecek olan proje, Sovyetler Birliği’nin ekonomik ve teknik desteğiyle, Mısır hükümeti tarafından hayata geçirilmişti. Nil Nehri’nin üzerine inşa edilen bu barajla artık Nil’in suları kontrol altına alınacak, elektrik üretiminde kapasite hiç olmadığı kadar büyüyecek, sulama ve tarım alanında ilerleme sağlanacak, fakirlikle mücadelede ilerleme kaydedilecek, en önemlisi de Mısır yönetimi Nil havzasındaki ülkelere karşı ciddi bir siyasî ve ekonomik kozu elde etmiş olacaktı.
Büyük Asvan Barajı’nın yakın tarihteki önemi ise, sadece bunlarla sınırlı değildi. Baraj projesinin başlangıç aşamasında yaşanan bir kriz, hem Mısır’ın hem de Ortadoğu’nun gidişatını çarpıcı biçimde değiştirecekti.
1952’de Kral Faruk’a karşı düzenlenen askerî darbeyle işbaşına gelen Cemal Abdünnâsır ve arkadaşları, Mısır’ın içinde bulunduğu ekonomik ve siyasî tükenmişliğin farkındaydı. Ellerinde çok fazla koz olmasa da, her yeni iktidarın yaptığını yapmayı denediler: Dünyadan kredi arayışına çıktılar.
Darbeden kısa bir süre sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Abdünnâsır, Nil Nehri üzerine devasa bir baraj inşa edildiği takdirde, Mısır ekonomisinin belini doğrultacağına inanıyordu. Bunun için, darbe sırasında da yakın yardımını gördüğü Amerikan yönetimine başvurdu. ABD, barajın inşası için kredi verebileceğini Kahire’ye bildirdi.
Cemal Abdünnâsır, siyasî arenadaki seçeneklerini çoğaltmak ve kendisini sadece Washington’a muhtaç etmemek istiyordu.
ABD ile baraj için alınacak kredinin ayrıntıları görüşülürken, Abdünnâsır, diğer kolunu Soğuk Savaş’ın öbür kanadına uzattı.
27 Eylül 1955’te Çekoslovakya ile bir silah anlaşmasının imzalandığı açıklandı. Mısır’ın Komünist Çin’i resmen tanımasından sadece birkaç ay sonraya denk gelen bu açıklama, ABD’yi fena halde sinirlendirmişti. Darbe sırasında resmen destekledikleri, sonrasında da yakın ilişki kurmaya çalıştıkları Mısır yönetimi, “kontrol dışı” hareketlerde bulunuyordu. ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, ani bir kararla, Mısır’a baraj yapımı için kredi vermekten vazgeçtiklerini açıkladı.
Abdünnâsır, beklemediği bu adım karşısında, ABD ve Sovyetler Birliği arasında denge politikasından hızla vazgeçti. Bir hafta sonra Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesi kararını vererek, uluslararası dengeleri sarstı. Sonrasında ise, baraj kredisi için yüzünü tamamen Moskova’ya döndü.
Sovyet yönetimi, sonraki yaklaşık 20 yılda Mısır’ı tamamen kendi yörüngesinde tutmasına yarayacak böyle bir talebe zaten dünden hazırdı. İstenen kredi, teknik destek ve proje yardımı en kısa sürede sağlandı.
- İngilizlerin 1902’de tamamlayıp işletmeye başladığı eski Asvan Barajı'nın yakınlarına inşa edilecek yeni barajın temeli, 9 Ocak 1960’da atıldı. 10 yıl sonra inşaat tamamlandığında, 111 metre yüksekliğe sahip, kret uzunluğu 3 bin 830 metre olan dev bir baraj ortaya çıkmıştı.
Nil’in sularının kesilmesiyle oluşan göl ise Mısır topraklarında 320 kilometre, Sudan topraklarında ise 160 kilometre olmak üzere toplam 480 kilometre uzunluktaydı. “Nâsır Gölü” ismini alan su birikintisi, o dönemde insan eliyle yapılmış en büyük göl olarak kayıtlara geçti.
Şu an da Mısır’ın can damarını teşkil eden Asvan Barajı, Sovyetler Birliği’nin maddî, teknik ve proje desteği olmasaydı inşa edilemezdi. Barajın inşasıyla birlikte devletin bütün istikametini Moskova’ya çeviren Cemal Abdünnâsır, politikasını da Amerikan karşıtlığı üzerine kurmuştu.
Asvan Barajı, âdeta tarihin gidişatını belirlemiş, Abdünnâsır dönemi Mısır’ının omurgasını oluşturmuştu.
Peki, krediyi ABD verseydi, Abdünnâsır “Amerikancı” olur muydu? Muhtemelen hayır. Ancak Mısır’ın böylesine keskin ve derin şekilde Sovyetler Birliği kampına savrulmayacağı da bir gerçek. ABD krediden vazgeçmeseydi, Kahire yönetiminin İsrail’le ilişkileri de epey farklı bir düzlemde seyredebilirdi. Belki Altı Gün Savaşı diye bir savaş, tarihte kendine yer bulamazdı. Gerilimler sürerdi şüphesiz, ama muhtemelen yakın tarih bambaşka bir şekilde yazılırdı.