Tac Mahal'in kardeşi: Agra Kalesi
Babür İmparatorlarından Ekber Şah döneminde Hindistan'ın Agra şehrinde inşa edilen Agra Kalesi'nin yapımında 4000'den fazla işçi çalışmış ve sekiz yıl sürmüştür. Kale, kız kardeşi anıt Tac Mahal'den sadece 2,5 kilometre uzakta yer alır. Genellikle "duvarlı şehir" olarak tanımlanan Agra Kalesi, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer almaktadır. Bugün, kale önemli bir cazibe merkezi konumundadır ve dünyanın her yerinden birçok turist ağırlamaktadır.
Agra Kalesi en büyük Babür İmparatorlarından biri kabul edilen Ekber Şah döneminde Hindistan'ın Agra şehrinde inşa edildi.
1573 yılında biten inşaat için 4000'den fazla işçi çalışmış ve sekiz yıl sürmüştür. Kale, 1638 yılına kadar Babür sultanlarının ana ikametgâhı olarak kaldı. 1638'de Babür hanedanının başkenti Agra'dan Delhi'ye taşındı ve Agra Kalesi Babürlerin ana ikametgâhı statüsünü kaybetti.
Kale, kız kardeşi anıt Tac Mahal'den sadece 2,5 kilometre uzakta bulunuyor. Genellikle ‘‘duvarlı şehir’’ olarak tanımlanan Agra Kalesi, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer almaktadır. Bugün, kale önemli bir turistik merkez konumunda ve dünyanın her yerinden birçok turist çekiyor.
Agra Kalesi, zengin tarihi ile ilgi çekiyor. Kale, aslında geçmişte birçok imparator ve yöneticiye aitti ve görünümünde birçok değişiklik geçirdi.
Her şey 1526 yılında, I. Panipat Savaşı’nda Babür Şah ve Lodi hanedanından İbrahim Lodi arasında geçen mücadele ile başladı. Babür Şah, İbrahim Lodi'yi mağlup ettikten sonra Agra’daki İbrahim Lodi'nin sarayını ele geçirdi. Daha sonra içinde değişiklikler yaparak kaleyi değiştirdi. Kale kısa sürede Babürler için önemli bir anıt haline geldi.
Babür’ün halefi Hümayun’un taç giyme töreni 1530 yılında bu kalede gerçekleşmiştir.
Öte yandan diğer hanedanların sultanları kaleye ilgi duymaya başladılar ve kaleyi kazanma çabaları başladı. 1540'ta Sur İmparatorluğu'ndan Şir Şah Suri, Hümayun'a karşı bir savaş yaptı ve onu Bilgram'da mağlup etti. Şir Şah Suri, Hümayun'dan kalenin mülkiyetini devraldı ve kendi mimari zevkine uyacak şekilde küçük değişiklikler yaptı. Kale 15 yıl boyunca Sur hanedanının egemenliğinde kaldı. 1555 yılında Hümayun Şah, Agra'yı ve onunla birlikte kaleyi yeniden ele geçirmeyi başardı. Ancak bir yıl sonra, Adil Şah Suri'nin (Sur hanedanlığının son imparatoru) komutanı Hemu Vikramaditya, Agra'yı ele geçirdi.
5 Kasım 1556 tarihinde Ekber Şah ordusuyla birlikte Agra’ya yürüdü ve Vikramaditya güçlerini yendi. Kale bir kez daha Babürlere geçti ancak hızla dağıldı. O zamanlar kale Badalgarh olarak biliniyordu ve yalnız tuğlalarla inşa edilmişti. Kalenin tarihsel ve stratejik önemini anlayan Ekber Şah, onu kırmızı kum taşı ile yeniden inşa etmeye karar verdi.
Şah Cihan döneminde, kale önemli ölçüde değiştirildi ve şimdiki halini aldı. Şah Cihan, kale içindeki yapıların bir kısmını yıktı ve kendi mimari zevkine göre yeniden inşa etti.
17. yüzyılın başlarında, kale Hindu Maratha İmparatorluğu tarafından ele geçirildi. Bu dönemde kale, Maratha imparatorlarına ev sahipliği yaptı. 1761 yılında, Maratha Krallığı, Durrani İmparatorluğu'nun kurucusu Ahmed Şah Durrani'nin karşısında büyük bir yenilgiye uğradı. Durrani hanedanının imparatorları, kaleyi 1785 yılına kadar ellerinde tuttu. 1785 yılında kale, Mahadji Shinde hükümdarlığında Marathalar tarafından geri kazanıldı. Marathalar, İkinci Anglo-Maratha Savaşı(1805-17)'nı ve İngilizlere karşı kaybettiler ve kaleyi teslim etmek zorunda kaldılar. İngilizler, 1947'de bağımsızlığını ilan eden Hindistan’a teslim edilene kadar kaleyi yönettiler.
Kalenin mimari yapısına yukarıdan bakıldığında yarım daire şeklindedir. Kalenin tabanı Yamuna Nehri’nin kıyısına bakar.
- Agra Kalesi, çift dövülmüş, kırmızı kum taşı masif bir duvarla çevrilidir. Bu duvarın çevresi yaklaşık 2 kilometredir ve zarif eğriler ve yüksek burçlar ile kesilir. Kalenin duvarları yetmiş fit yüksekliktedir. Kale neredeyse 2,5 kilometre boyunca uzanıyor. Her iki tarafta birer tane olmak üzere 4 kapısı vardır.
Dört kapıdan, Delhi Kapısı ile Lahor Kapısı en belirgin olanlarıdır. Bağımsızlıktan sonra Pakistan sınırlarında kalan ve adı kapıya verilen Lahor ismi daha sonra "Amar Singh Kapısı" olarak değiştirildi. Ekber Şah döneminde, Delhi Kapısı ana giriş olarak kullanıldı ve işgalcilere karşı da güvenlik görevi gördü. İçerisinde Fil Kapısı olarak bilinen bir iç geçit vardır.
Girişler, işgalcilerin savaş fillerinin yardımı ile bile kaleye girmeyi zorlaştıracak şekilde inşa edilmiştir. Hint ordusu, Delhi Kapısı'nı hâlâ güvenlik amaçlı kullanmaktadır.
Tuğlalar, kalenin mimari yapısının temel taşıdır. Bunun için Ekber Şah’ın emriyle Rajasthan'dan kırmızı kum taşı getirildi ve dış yüzeylere döşendi. O zamanlar, kalenin tamamı kırmızı kum taşı kullanılarak inşa edildi. Kalenin bu görünümü Şah Cihan döneminde büyük bir değişim geçirmiştir.
Büyükbabasının aksine Şah Cihan, beyaz mermerin güzelliğinden etkilendi. Dolayısıyla, kale içindeki birçok yapıyı yıktı, sadece beyaz mermer kullanarak onları yeniden inşa etti.
Şah Cihan, son günlerini kendisinin yaptırdığı Agra Kalesi’nin Müsemmen Burcu’nda geçirmiştir.
Bu burç, Has Mahal'ın solunda yer almaktadır. Açık köşklü güzel bir sekizgen kuleden Şah Cihan’ın Tac Mahal’i seyrettiği söylenir.
İngilizler Agra Kalesi'nin mülkiyetini devraldıklarında, kalede çok fazla değişiklik yapıldı. Siyasi sebepler öne sürerek ve kışlaları büyütmek için tarihi öneme sahip birçok yapıyı yıktılar. Hayatta kalmayı başaran yapılar, Babür mimarisinin zarafetini ve ince işçiliğini gözler önüne seriyor.
- Kale içindeki Babür mimarisinin güzel örnekleri Delhi Kapısı, Amar Singh(Lahor) Kapısı ve Bengalce Mahal ve Şah Cihan Mahal’dir. Bu yapılar sadece Babür mimarisini değil, aynı zamanda Hint-İslam mimarisinin özgün örnekleridir. Delhi Kapısı işçiliği ve mimari tasarımı ile öne çıkmaktadır ve Ekber'in başyapıtlarından biri olarak kabul edilir.
Agra Kalesi içerisinde pek çok farklı yapıyı barındırmaktadır. Önemli ve öne çıkan yapılar şunlardır;
• Şah Cihangir’in Havuzu: Bu yekpare bir tanktır ve Cihangir tarafından yaptırılmıştır. Tank banyo için kullanılmıştır.
Şah Cihan Mahal: Şah Cihan’ın kırmızı bir kum taşı sarayını beyaz mermerden bir saray haline getirme yönündeki ilk girişimlerinden biridir. İnce işçiliği ile hâlâ göz kamaştırmaktadır.
Nagina ve Mina Mescidi: Nagina ve Mina Mescidleri, Şah Cihan tarafından kale içinde yaptırılmış camilerdir. Mescitler sadece beyaz mermer kullanılarak inşa edilmiştir ve özel bir ibadet yeri olarak kabul edilmiştir.
• Divan-ı A’m (Genel İzleyici Salonu): Bu salon Şah Cihan tarafından yaptırılmıştır.
İlginç bir şekilde, salon ilk önce kırmızı kum taşı kullanılarak inşa edildi ancak daha sonra kabuk sıvalı olarak beyaz mermerden bir görünüm elde edildi. Salon önemli konukları ağırlarken çeşitli etkinliklere de ev sahipliği yapıyordu.
Bengal Mahal: Bu saray Ekber Şah tarafından yaptırılmış ve daha sonra Şah Cihan tarafından değiştirilmiştir. Bu sarayın ilginç bir yanı, sarayın altına gizlenmiş gizli binaları barındırmasıdır. Tüm kalenin tüneller ve diğer yer altı yolları ile birbirine bağlı olduğu söylenir. Tarihçilere göre, kaleyi kendi hükümdarlığı sırasında sahiplenmiş olan imparatorların, belli sebeplerden dolayı gizli tünellere katkıda bulundukları söylenir.
Bilinen bir tünel, Su Geçidi yakınında bulunur ve kaleyi Yamuna Nehri'nin kıyılarına bağlar.
• Ekber Mahal: Günümüzde Ekber Şah'ın ünlü sarayının sadece kalıntıları bulunuyor. Ekber Şah bu sarayda son nefesini verdi. Tüm saray kırmızı kum taşı kullanılarak inşa edildi.
Kalenin diğer cazibe merkezleri arasında üzüm bahçesi, yasemin kulesi, ayna sarayı (Şiş Mahal), mahkeme salonları ve kraliyet banyoları sayılabilir. Kız kardeşi Tac Mahal’e neredeyse bir adım mesafedeki Agra Kalesi zengin tarihi geçmişi, mimari yapısı, ince işçiliği ve içerisindeki farklı bölümleriyle anıtsal bir eser olarak kabul ediliyor. Kırmızı kum taşı ile beyaz mermerin büyülü dansını sergilediği Agra Kalesi, günümüzde Tac Mahal’in ardından en çok ziyaret edilen mekanların başında geliyor.