Siyasetin koridorlarında bir dinî kurum: Ezher

RAMAZAN ODUNCU
Abone Ol

Son olarak Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib'in Papa Francis ile buluşmasında verdiği samimi pozlar, Ezher ulemasının siyasetle olan ilişkisini ve meşruiyet tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.

Ezher; bünyesinde barındırdığı dini ve siyasi nitelikleri itibariyle kuruluşundan bu yana sadece Mısır'ın değil, tüm Ortadoğu'nun en etkin kurumlarından biri. Asırlardır üstlenmiş olduğu Sünni dünyanın bayraktarlığı bir yana, toplumsal olaylardan siyasi konulara, pek çok olayda Ezher'in süregelen etkisini görmek mümkün.

Son olarak Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib'in Papa Francis ile buluşmasında verdiği samimi pozlar, Ezher ulemasının siyasetle olan ilişkisini ve meşruiyet tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı. Bin yılı aşan bir geçmişe sahip olan bu önemli kurumun günümüz bağlamında daha iyi anlaşılabilmesi için, tarihsel arka planı hatırlamakta fayda var.

Siyasetin koridorlarında bir dinî kurum: Ezher
Bünyesinde barındırdığı dinî ve siyasi nitelikleri itibariyle kuruluşundan bu yana sadece Mısır'ın değil, tüm Orta Doğu'nun en etkin kurumlarından biri olan Ezher'in toplumsal olaylardan siyasi konulara, pek çok olaya etkisi gün yüzüne çıkıyor. Bin yılı aşan bir geçmişe sahip olan bu önemli kurumun tarihsel arka planı, Ezher ulemasının siyasetle olan ilişkisi ve meşruiyeti tartışmaları videomuzda.

Ezher Külliyesi, Fâtımîler döneminde, Halife Muiz-Lidîllah'ın emriyle şehrin “cuma camii” olarak yaptırıldı. İnşa tarihi farklı kaynaklarda, 972 ve 975 olarak geçse de, tedrisat işlevini 989 yılında yürütmeye başladığı görülmekte.

Bu dönemde altın çağını yaşayan ve Fâtımîler'in Şiî-Bâtınî inançlarının yayılması için kullanılan kurum, vakıf ve devlet imkânlarıyla da desteklenerek ayrı bir önem kazandı. Eyyûbîler dönemi ele alındığında (1171-1252) önceki dönemde üstlenmiş olduğu misyon sebebiyle Ezher'in ihmal edildiği görülmektedir.

Geçtiğimiz yüzyılın başından bir Ezher görüntüsü.

Salâhaddîn Eyyûbî döneminde, Fâtimî hanedanının ortadan kaldırılması ve hutbelerin Abbâsî halifesi adına okunmasıyla yeni bir dönem başladı. Böylece Mısır'da pek de kök salmamış bulunan Şiîlik de gerileme dönemine girdi. Şia mezhebini ve bakiyelerini tamamen silmek isteyen Salahaddîn, dönemin kâdılkudâtı olan Abdulmelik b. Dirbâs'ın aynı şehirde iki ayrı Cuma hutbesinin okunamayacağı yönünde ısdar ettiği fetvaya dayanarak, Ezher'de cuma namazı kılınmasını yasakladı.

Ezher'in aykırı sesi: Ali Abdürrâzık
Mecra

Camide cuma namazlarının ihyası, Memlük Sultanı I. Baybars dönemine rastlamakta. 1266'da “cuma mescidi” statüsünü tekrar kazanan Ezher, ilmi ve toplumsal önemini yeniden elde etti. Bu dönemde önemli haberler Ezher minberinden halka duyurulurken, Nil'in yükselmesi gibi doğal afetlerde de toplanma ve kriz yönetim merkezi haline geldi.

Ivan Bilibin'in 1900'lerin başlarında Ezher Camii avlusunu tasvir ettiği tablosu.

Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethinden (1517) sonra buradaki ilmi ve kültürel mirasın korunmasına büyük önem verildi. Osmanlı döneminin Ezher'e bıraktığı en önemli miras, şeyhü'l- Ezherlik makamının ihdası oldu. Ezher'in mevcut ulemasına ihtiramen şeyhü'l-Ezher'in seçimi merkezden değil, Ezher ulemasının yetki alanına bırakıldı.

  • Ezher'in toplum ve siyaset üzerinde somut olarak etkili olduğu, göreceli yakın zamanda gerçekleşmiş birkaç olayı hatırlamakta fayda var. 1798'de Mısır'ı işgal eden Napolyon'a karşı yürütülen mücadelede Ezher ulemasının başını çektiği bir halk ayaklanması başlar.

Ayaklanmada Ezher'in oynadığı kritik rolün anlaşılması üzerine, Ezher cami ve çevresinde birçok insan Fransızlar tarafından katledilir. 1799'da Fransa'ya dönen Napolyon kumandayı General Kleber'e devreder. Yeniden hız kazanan ayaklanmada Ezher Külliyesi zarar görünce, halk tedbiren Ezher'in terkedilmesine ve böylece fiilen bir süre kapalı kalmasına karar verir. Bu süreç, Fransız istilasının sonra erdiği 1801'e kadar devam eder.

Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Mısır'da modern eğitim hamlesini başlatan kişiydi.

Fransız işgalinin sona ermesinden kısa bir süre sonra, 1805'e gelindiğinde, mevcut Osmanlı valisi Ahmed Hurşid Paşa'ya karşı artan hoşnutsuzluğun bir neticesi olarak, Ezher ulemasının toplu desteğiyle başlayan isyan, valilik görevinin III. Selim tarafından Mehmet Ali Paşa'ya devredilmesiyle son bulur. Bir yıl sonra Mehmet Ali Paşa bizzat III. Selim tarafından Selanik'te görevlendirilir, ancak yine Ezher ulemasının itirazları üzerine Mısır'da kalmasına karar verilir.

İlerleyen süreçte, Mehmet Ali Paşa'nın ihtiraslarından rahatsız olan ulema ona karşı tavır almaya çalışsa da, Paşa’nın gütmüş olduğu akıllı siyaset sonrasında ulema bir birine düşer. Bir yandan Batılı tarzda eğitim veren okulların kuruluşu ile de ilgilenen Paşa, Ezher'in ilmi otoritesine alternatif sunarak, Ezher'in ilmi ve siyasi gücünü kırar.

Cemal Abdunnâsır, Ezher'i siyasetin kontrolü altına almıştı.

Bir diğer önemli düzenleme, Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnâsır döneminde gerçekleşir. 1961 tarihinde kabul edilen kanun teklifiyle, dil ve din eğitimi yanında, mühendislik, sağlık bilimleri ve ziraat fakülteleri kurulur. Yine bu kanunda, tüzel kişiliğe sahip olduğu kabul edilen Ezher'den sorumlu bir bakanın cumhurbaşkanı kararıyla tayin edilmesine karar verilir. Ezher şeyhinin de dini konularda en büyük otorite olarak kabul edileceği böylece resmiyet kazanır.

Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib (solda), 2013 darbesinden sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Abdulfettah Sisi ile.

17 Aralık 2010'da Tunus'ta Muhammed Buazizi isimli gencin kendini yakmasıyla başlayan Arap Baharı'nın Mısır'a sıçraması uzun sürmedi. 25 Ocak 2011'de gerçekleşen devrimi takip eden süreçte, Dr. Ahmed Tayyib şeyhü'l-Ezherlik makamını temsilen Mısırlılara seslenerek, "Veliyyü'l-emr" (Müslümanların meşru yöneticisi) olarak tanımladığı Hüsnü Mübarek'e karşı gösterilere katılmanın meşru olmadığını ifade etti. Devrim neticelenip, Mursi cumhurbaşkanı olarak göreve geldikten sonra, Ezher Şeyhi Tayyib'in devrim karşıtı tutumunu bilmesine rağmen, Tayyib'i değiştirmedi ve Ezher'in dinî konumuna olan itimadını ifade etti.

Ahmed Tayyib, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ile, 2012.

3 Temmuz 2013'de Savunma Bakanı Abdulfettah Sisi anayasayı askıya alıp, İhvan-ı Müslimin liderlerinin ve Cumhurbaşkanı Mursi'nin gözaltına alındığını açıkladı.

  • Bu süreçte, anayasa mahkemesi başkanı olan Adli Mansur, geçici başkan olarak görevlendirildi ve şeyh'ül-Ezher Ahmed Tayyib'in tam desteğini aldı. Darbe açıklamasını yapıp kürsüden inen Sisi'yi, Şeyh Tayyib'in konuşması takip etti.

Selam ve tahiyyatla konuşmasına başlayan Şeyh, Mısır halkının bir iç çatışmaya düşmemesi için, bu durumda önlerinde iki seçenek bulunduğunu ve daha az zararlı olan erken seçimlerin desteklenmesinin dinî bir vecibe olduğunu söyleyerek darbeye olan desteğini beyan etti. Kendisinden sonra kürsüye çıkan üçüncü isim, Kıpti Patriği İkinci Tawadros da darbeye olan tam desteğini, meşruiyet kazanması için eklediği birkaç cümleyle ilan etti.

Mısır'da Kıptî Kilisesi, Sisi yönetimini desteklemektedir.

Çeşitli platformlarda darbeyi kınayan birçok Ezher âlimi olsa da, Şeyhü'l-Ezher'in Sisi'nin yanında konumlanması darbenin meşruiyet kazanmasında önemli bir rol oynadı. Şeyhu’l-Ezher'e en ciddi tepki "Ezher Âlimler Cephesi" ve "İslami İşler Yüksek Konseyi"nden “hainlik” ithamıyla geldi.

Mısır’da bir ilim hazinesi: Muhammed Zâhid Kevserî
Mecra

Son olarak, 3 Şubat 2019’da farklı dinlere mensup 700 "din âlimi", Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başkenti Abu Dabi'de bir araya geldi. Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francis, İnsan Kardeşliği Konferansı'nda Ahmed Tayyib ile bir araya gelerek İnsanlığın Kardeşliği Belgesi'ni imzaladı ve samimi pozlar verdi. Tayyib konuşmasında Müslümanlara, yaşadıkları yerlerdeki Hristiyan toplumları kucaklamalarını söylerken, Avrupa'daki Müslümanlara hitaben de yaşadıkları toplumlara ayak uydurmalarının gerekliliğinden bahsetti.

Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib ve Papa Francis, Abu Dabi'de.

Ortadoğu'da kurulmaya çalışılan askeri-siyasi ittifakın, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Libya dışındaki iki önemli ortağı olan Mısır ve BAE, bölgenin en önemli dinamiklerinden olan din faktörünü etkili bir şekilde kullanmayı arzu ediyor. Bunun için düzenlenen paneller, sempozyumlar, daha da önemlisi Abu Dabi'de olduğu gibi ekonomik ve siyasi olarak desteklenen birçok dini lider var. Her fırsatta "mutedil İslam” çağrısı yapan bu grup, kendilerinden olmayanları marjinalleştirmeye devam ediyor.

Sonuç olarak benliğini siyasi erklerin tahakkümüne devreden bir grup âlim, sadece kendilerinin değil aynı zamanda yüzyıllardır güven duyulan Ezher gibi kurumların da halk nezdinde itibarsızlaşmasına sebep oluyor.