Ezher'in aykırı sesi: Ali Abdürrâzık
1890'lı yıllarda 10 yaşında iken orta ve yüksek eğitimi için Ezher’e kaydolan Ali Abdürrâzık, 1912 yılında Ezher’den “alimiyye” diplomasıyla mezun olduktan sonra aynı sene içerisinde eğitim almak için Oxford’a gitti. I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine Mısır’a dönmek zorunda kalan Ali Abdürrâzık, pek çok kesimin sert eleştirilerine maruz kalmasına sebep olan "el-İslâm ve usûlü’l-hükm" kitabını kaleme aldı. Abdürrâzık, eserinde, İslâm’ın herhangi bir siyasî nizam öngörmediğini, Hz. Peygamber’in halifelik gibi bir görevinin olmadığını ileri sürdü. Hilafetin kaldırılışından sonra İslâm dünyasındaki din-devlet tartışmalarında böylesine radikal görüşler barındıran ilk kişi olduğu için Ali Abdürrâzık, ülkesinde sert bir tepkiyle karşılaşmış ve yarım kalan eğitimini tamamlamak için İngiltere'ye gitmiştir. Birkaç yıl sonra tekrar Mısır’a dönen Ali Abdürrâzık’a dönemin Ezher şeyhi Mustafa Meraği, bazı alimlerin talebi üzerine iade-i itibar sağlamış, diplomasını geri vermiş ve yeniden âlimler zümresine dahil etmiştir.
Doğum tarihi hakkında ihtilaflar olsa da 1880’li yıllarda, Mısır’ın Said bölgesindeki Minyâ kasabasında dünyaya gelen Ali Abdürrâzık varlıklı ve köklü bir aileye mensuptu. İlk eğitimini köyünde alan Ali Abdürrâzık, hıfzını tamamladıktan sonra 10 yaşında iken orta ve yüksek eğitimi için Ezher’e kaydoldu. Bu dönemlerde, babası Hasan b. Ahmed’in arkadaşı olan Muhammed Abduh da Ezher’de ders vermekteydi. Ezher’de bulunduğu dönemde Abduh’tan ders aldı.
Kendisi de Ezher mezunu olan babasının siyasî çevresi sayesinde Ali Abdürrâzık pek çok âlim ile tanışma şansı buldu. Ezher’de okurken modern ve Batılı tarzda eğitim almak için 1908 yılında Kahire Üniversitesi’ndeki derslere katıldı. Burada döneminin önemli müsteşriklerinden Carlo Alfonso Nallino’dan edebiyat, David Santillana’dan ise tarih dersleri aldı.
1912 yılında Ezher’den “alimiyye” diplomasıyla mezun olduktan sonra Arapça ve tarih dersleri okuttu. Aynı sene içerisinde iktisat ve siyasal bilimler eğitimi almak için Oxford’a giden Ali Abdürrâzık, I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine Mısır’a dönmek zorunda kaldı, 1915’te ise Mansûre Şer‘î Mahkemesi’ne kadı sıfatıyla atandı. Ali Abdürrâzık, pek çok kesimin sert eleştirilerine maruz kalmasına sebep olan el-İslâm ve usûlü’l-hükm kitabını kaleme aldığı 1925 senesine kadar bu mahkemede kadılık görevini yürüttü.
3 Mart 1924 tarihinde hilafet kurumunun ilga edilişi İslâm dünyasında ciddi bir karmaşaya sebep olmuştu.
Gerek Mısır gerek Hint alt-kıtasındaki Müslümanlar ortaya çıkan boşluğu doldurabilmek için çalışmalarda bulunmuşlardı. Devlet ve yönetim alanlarında yüzlerce yıllık birikimi gözardı eden kitap, Kral Fuâd’ın himayesinde gerçekleşen hilafet kongresine denk düşen bir dönemde yayınlandığı için sadece âlimlerin değil siyasilerin de sert bakışlarını üzerine çekti.
Ali Abdürrâzık eserinde, İslâm’ın herhangi bir siyasî nizam öngörmediğini, Hz. Peygamber’in halifelik gibi bir görevinin olmadığını ileri sürdü. Kur’ân ve hadislerde, Peygamber'in varisi olarak bir devlet başkanı olmasına dair delil olmadığını ifade eden yazar; icmâ delilinin, fıkhî açıdan düşünüldüğünde şer’i bir delil olabileceğini ancak hilafet mevzusunda icmânın delil olarak öne sürülemeyeceğini ifade etti.
Zira ona göre icmâda gerekli görülen şartlar hilafet meselesinde görülememektedir; hilafetin kuruluşundan beri pek çok ihtilaf ve isyan meydana gelmiştir. Varolan düzen de silah ve baskı neticesinde tesis edilmiştir. Kitap, sünnet ve icmâda hilafet için delil olmadığını söyledikten sonra ‘hilafetin, dinî vazifeleri yerine getirmek ve toplumun maslahatının gerçekleştirilmesi için gerekli olduğu’ görüşünü de, aynı maslahatın ‘mutlakiyet’, ‘meşrutiyet’ veya ‘cumhuriyet’ nizamları ile sağlanabileceğini belirterek “çürüten” Ali Abdürrâzık, el-İslâm ve uṣûlü’l-ḥükm isimli eserinde Müslümanların dünyevî işlerini düzene sokmak için devlet nizamına ihtiyaç duyabileceğini, ama dinî işleri için hilafet adı verilen kuruma ihtiyaç duymayacağını iddia etti.
Ali Abdürrâzık’a göre Hz. Peygamber'in hayatına ve atadığı kişilere bakıldığında, Hz.Peygamber’in ordu memurluğu, zekât toplama, namaz kıldırma, Kur’ân öğretme ve tebliğ etme gibi, tafsilatlı bir devlet nizamı öngörmeden, sınırlı görevler için atamalarda bulunduğu görülecektir. Asgari bir devlet düzeni ortaya çıkmadığı için nebevi yönetim modelinden de bahsedilemez.
- Hz. Peygamber’in, nübüvvetten kaynaklı otoritesi ruhanî olup, hem Hz. Peygamber’in hayatı esnasında hem de vefatından sonra insanlar arasındaki işler insanların kendi meseleleridir, dinin hiçbir dahli yoktur.
Hz. Muhammed’in görevi, sadece insanlara dini tebliğ etmek olduğu için kendisi yerine bir halife bırakmadığını ifade eden Ali Abdürrâzık’a göre, Hz. Peygamber’in vefatından sonra kurulan devlet bir Arap devletidir, kurulduğundan bu yana İslâm’ın esaslarına ters fikirler barındırmıştır.
Hilafetin ilgasından yaklaşık bir sene sonra kaleme alınan bu eseri nedeniyle, Ali Abdürrâzık’a yoğun tepkiler geldi. Kimisi, Kral Fuâd’ın halife olmamasını isteyen yabancılara eseriyle yardımcı olduğu için Ali Abdürrâzık’a eleştirilerini yöneltirken, kimisi yüzlerce yıllık birikim neticesinde bugünlere gelen ve dinin gereklerinden olan hilafet kurumunu zedelediği için sert bir şekilde itiraz etti.
Reşîd Rıza, eserin ücretsiz bir şekilde dağıtılmasından hareket ederek, bu eserin misyonerlerin destek verdiği bir projenin ürünü olduğunu ileri sürdü.
Hilafetin kaldırılışından sonra İslâm dünyasındaki din-devlet tartışmalarında böylesine radikal görüşler barındıran ilk kişi olduğu için Ali Abdürrâzık, sert bir tepkiyle karşılaşmıştı. Onu, benzer görüşlerde bulunan döneminin düşünürlerinden ayıran en önemli şey ise, Ali Abdürrâzık’ın klasik İslâmî ilimler tedrisatından geçen, sarıklı cübbeli bir alim olması idi.
Hem klasik camiadan hem de reformcu kimlikleri ile bilinen insanlardan gelen tepkiler üzerine Ali Abdürrâzık hakkında soruşturma açıldı.
- “İslâm şeriatının sadece ruhanî olduğu, dünya işlerinin yönetimi ile bir ilgisinin bulunmadığını,
- Hz. Peygamber'in dine davet için değil siyasî iktidar için mücadele ettiğini,
- Hz. Peygamber döneminde idare sisteminin kapalı, anlaşılmaz ve çelişkilere konu olduğunu,
- Hz. Peygamber'in görevinin devlet yönetimi ile ilgili olmayıp, yalnızca dinin tebliğinden ibaret olduğunu,
- sahabenin, devlet başkanı tayin etmenin vücübu hususundaki icmâını inkâr ettiğini, ümmetin dine ve dünyaya ilişkin işlerini yürütecek kimselerin bulunmasına gerek olmadığını,
- yargılama faaliyetinin şer'i bir görev olmadığını,
- Hz. Ebubekir ve ondan sonra gelen Raşid halifelerin yönetimlerinin dini olmadığını savunduğu için” 12 Ağustos 1925 tarihinde Ezher’den atıldı ve diploması iptal edildi.
Bu iptal nedeniyle de “alimlik” ve “kadılık” sıfatları kendisinden geri alınarak, idarî ve adlî işlerde görev alması yasaklandı. Eser, Ezher içi bir problem iken, Kral Fuâd karşıtı liberallerin Ali Abdürrâzık’a destek vermesi nedeniyle zamanla siyasi kavgaya evrilerek tüm ülke gündemini işgal eder hâle geldi.
Yaşananlar ve kendisine gelen yoğun eleştirilenden kaçan Ali Abdürrâzık İngiltere’ye giderek, yarım bırakmak zorunda kaldığı eğitimini tamamladı ve avukat oldu. Birkaç yıl sonra tekrar Mısır’a döndü ve siyasete atıldı. Seçimlere katılan Ali Abdürrâzık önce milletvekili, ardından da senatör oldu. 1945 yılında ise İbrahîm Hâdî Paşa’nın riyasetindeki kabinede Ezher’den sorumlu Evkaf bakanlığına getirildi. Dönemin Ezher şeyhi Mustafa Meraği, bazı âlimlerin talebi üzerine Ali Abdürrâzık’a iade-i itibar sağladı, diplomasını geri verdi ve yeniden alimler zümresine dahil etti. Vefatına kadar Mısır’daki çeşitli kurumlarda ders veren Ali Abdürrâzık, 23 Eylül 1966’da Kahire’de vefat etti.