Nefretle zehirlenmiş bir toplum mu?
Dünyanın hemen her yerinde, Gazze kurbanlarına karşı duyulan büyük bir merhamet hissi vardı. İsrail ordusu tarafından kadınlara, çocuklara, doktorlara ve daha kimlere karşı işlenen suçlar herkesi öfkelendirmişti. Ama İsrail’de durum farklıydı. Halkın çoğunluğu İsrail ordusunu destekledi ve hatta "sonuna kadar" gitmesini talep etti. Bu şaşırtıcı duyarsızlığı açıklaması için İsrail’de yaşayan birine kulak verdik.
Çeviri: Firdevs Yiğit
İsrail komşu düşman devletlere ve içerideki “teröristler”e karşı kendini savunması gerektiğini söylüyor. Siz, bir İsrailli olarak kendinizi tehdit altında hissediyor musunuz?
Tarafsız olarak ifade etmem gerekirse, İsrail’de yaşayan herhangi biri savaş, intihar saldırısı veya benim durumumdaki gibi fikir ve eylemlerinden kaynaklanan muhtemel şiddet karşısında kendini tehdit altında hisseder. Cevap evet, ama asıl soru insanların güvende hissedip hissetmedikleri değil, bunun nedeni olmalı.
- İsrail halkının göremediği şey, bu güvensizlik ile İsrail siyaseti arasındaki bağ. Geçmiş ve şimdiki zaman. Siyonist düşüncenin Filistinlilere yönelik saldırgan tabiatı ve Arapların "sadece güçten anladıkları" şeklindeki, neredeyse dinî bir kide olan inanç, bu bireysel ve toplu güvensizliğin ana nedeni. Ayrıca, İsrail güçleri tarafından sahte bir dayanışma yaratmak yahut muhtemel bir saldırıyı haklı çıkarmak için korku duygusu sıklıkla manipüle ediliyor.
İsrailli Yahudiler ve Filistinli Araplar arasındaki karma evlilikler, İsrail’de kesinlikle onaylanmıyor gibi görünüyor. Sebebi ne?
Prensipte iki nedeni var; ilki bunun bir devlet politikası oluşu. Bu politika toplumlar arasında ayrımcılığı teşvik ederek, bu tarz bir birlikteliğe özendirilmemesi gerektiğini ve günlük hayatta birçok sıkıntıya neden olabileceğini açıkça ifade eder. Diğer bir neden ise, her iki toplumda da bu tarz evliliklere dair güçlü önyargıların mevcut (damat adayı, Yahudi’yken Müslüman olmaya hazır değilse yahut Müslüman iken Yahudiliğe talip değilse) olması. Yahudiler söz konusu olduğunda bu saf ırkçılıktır ve Filistinli aileler için de aynısı geçerli olabilir. Ama en önemlisi böyle bir beraberliğin, toplumun geri kalanını korkunç bir şekilde sarsan bir çeşit ihaneti temsil ettiği duygusudur.
Bu, Arapların aşağı bir ırk görüldüğü ve meselenin İsrail topraklarını “ari” tutma meselesi olduğu anlamına mı geliyor?
Evet, ırkçılığın doğası bu.
İsrail “demografik problemden” korktuğunu söylüyor. Peki bunun anlamı ne?
Yahudi devletinin ayakta kalabilmesi için mümkün olduğu kadar Filistin’e ve mümkün olduğunca az Filistinliye sahip olunması gerektiği konusunda siyonizm içinde bir fikir birliği var. Az sayıda Filistinli, İsrail’in demokratik bir devlet olduğunu kanıtlamak adına tolere edilebilir. Ancak hem sağ hem de sol görüşlü İsrailliler bu küçük miktarın aşılmaması gerektiğini düşünüyorlar ve Yahudi çoğunluğu elde tutmak adına her şeylerini feda etmeye hazırlar. Nerede olurlarsa olsunlar Filistinlilere yönelik bu genel politika, geçmişte yapılan ve bugün halen devam eden etnik temizliği açıklıyor.
Yahudiler İsrail devletini kurmak için geldiklerinde, başka insanların yaşadığı topraklara yerleşmeyi normal mi buldular yoksa bundan pişmanlık duydular mı?
Farklı zamanlarda geldiler. 1882’de gelenler Filistin halkını, Yahudilerin anavatanını işgal eden yabancılar olarak görüyorlardı. 1948’de gelenler ise çok fazla Filistinliye rastlamadan yıkılan köylere yahut terk edilmiş evlere yerleştiler. Genel olarak İsrail, Yahudilerinin hemen hepsi, bin yıldır Filistinliler burada yaşıyor olsalar bile, bu toprakların kendilerine ait olduğunu ve bu topraklarda Yahudi olmayan kim varsa bir yabancı olduğunu düşünüyordu o gün ve halen daha böyle.
İsrail ekolü, altmış yılı aşkın süredir şiddete sürükleyen bu çatışmayı doğru bir şekilde açıklayabiliyor mu?
Eski ve güzel bir “anti-semitizm” yorumu olan, “Yahudilerden dünyanın her yerinde nefret edildiği” inancı en temel açıklamaları. İsrail’de dahi bu böyle. Ondan önce tabii Filistin’de de. Bu “nefret” Arap kültürünün doğasına ve İslâm’ın tanımına atfedilir. Bu çarpıtılmış gerçeklikte söz konusu üç unsuru da karıştırarak, varoluş amacı mümkün olduğunca çok Yahudi’yi öldürmek olan Arapların ve Filistinlilerin bir portresi elde edilir.
2000 senesindeki İkinci İntifada'n beri işgal altındaki topraklarda İsrail ve Filistinliler arasında gitgide daha az temas var gibi görünüyor.
- Bu irtibat kopukluğunun iki sebebi var. Hepsinden önce, İsrail’de kendilerini “barış kampı” ilân edenler, Oslo müzakerelerinde Filistinlilere boyun eğdirememelerinden dolayı hayal kırıklığına uğradılar. Bir başka hayal kırıklığının nedeni ise, Filistinli mültecilerin anavatanlarına dönme ve Kudüs’te bir başkente sahip olma hakkından mahrum edilerek iki Bantustan’da izole edilmiş ve özerkliği olmayan köleler gibi (ç.n: Güney Afrika’da Bantu kökenli siyah Afrikalıların yaşamaya zorlandığı gettolara böyle denirdi) yaşamaya tepki göstermeleri, yani razı edilememiş olmaları.
İkinci nedene gelirsek, işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinliler iyi niyetli İsraillilerle bile sonuçsuz irtibatların devam etmesi konusunda daha az istekliler. Niye? Çünkü bu tür temasların İsrail’in “barış yanlısı” bir millet olduğu iddiasını kuvvetlendirerek aynı zamanda zulmü artırıp, işgali genişleteceğini düşünüyorlar. Birçok Filistinli artık sadece çok uzun soluklu bir mücadelenin yahut dış müdahalenin bu işgali sona erdireceğine inanıyor. Ancak Oslo’daki gibi bir tür sahte “diyalog” aracılığı ile bu mümkün değil.
İsrailliler olanlardan bihaber mi? İnternette, Haaretz gibi günlük gazetelerde İsrail politikasını şiddetle eleştiren sayısız makale dolaşıyor ama okunuyor mu cidden?
- Haaretz’deki makalelerin çoğu Siyonist ve hükümet yanlısı, eleştirel bakanlar azınlıkta. Bu yüzden İsraillilerin %7’si Haaretz okumalarına rağmen pek bir şey öğrenemiyorlar. Halkın geneli olan bitenden habersiz çünkü siyaset ve medyanın işleyişi onların bakış açısını çarpıtmaya yarıyor. Daha eğitimli olan kesim ise, bilmek harekete geçmeye zorlayacağı ve müdahil olmak istemedikleri için bilgi sahibi olmayı kasten reddediyor.
İsrail'de en büyük takipçi kitlesine sahip olan medya organı hangisi ve insanlar üzerindeki etkisi ne?
İsrailliler daha çok televizyondaki haberleri seyrediyor, İsrail radyosunu dinliyor, Maariv ve Yediot Ahronot adındaki iki büyük gazeteyi okuyorlar. Hangisi üzerinden olursa genel mesaj şu 'Artık Batı Şeria’da her şey yoluna girdi, sorun varsa da mühim değil, Gazze Şeridi’ndeki problemlere de ordu çok yakında bir çözüm bulacak'.
Avrupa ve uluslararası kamuoyu, İsrail tarafından Gazzeli sivillere uygulanan vahşet karşısında çileden çıktı fakat İsrail’de tepki farklı gibi. Bu konuda bilgi alabilir miyim?
- Gazzeli demek bir buçuk milyon terörist demek, imaj bu. Hal böyleyken İsrail’deki tek eleştiri, ordunun yeterince güçlü olmaması üzerine.
İsrail ordusunun 1948’den beri şiddet yanlısı oluşu kamuoyunu etkiliyor mu? Genç askerler kendilerini (daha çok) güçlü mü hissediyorlar, yoksa gururlu mu?
İsrail devleti olan bir ordudur. Militarist bir toplumdur. Savaş ve barış kararlarının denetimi orduya aittir, işgali sürdüren de ordudur ve bu durum içinde yaşayan Filistinli azınlığa yönelik politikayı etkiler. Ordu, halen görev başında olanlar vasıtasıyla değil, zamanında orduya hizmet etmiş olanlar ve emekli generaller aracılığıyla da çok fazla etkiye sahip.
İsraillilerin tamamının askerlik yaptığını düşünürsek, hala ülkelerinin ordusu tarafından uygulanan vahşetin farkında olmalılar. Bunu adil buluyorlar mı? Bu politikayı makul bulan varsa da bunda haklı mı?
Askerlerin tümü işgal altındaki topraklarda görevlendirilmez, orada hizmet edenler ise Filistinlilerin insan olmadıkları konusunda yeterince telkin alarak giderler. Filistinlilerin geneli, -onlara göre- “vatanı kurtarmak” için hayvan muamelesi görmesi gereken tehlikeli yabancılardır.
Filistinlilere yönelik bu temel aşağılamanın yanı sıra kendi toplumları içinde Aşkenazi Yahudilerinin Sefarad Yahudilerine karşı aynı aşağılama tavrını sergilediğini söyleyebilir miyiz?
Bu mümkün. Ama bana kalırsa bir milyon kadar Rus göçmenin ve çok sayıda Ortodoks Yahudi’nin buraya gelişi çok daha büyük bir gerilim hattı yarattı.
Arap kökenli Yahudilerin aslen Arap oluşlarını reddettiği, Avrupa kökenli Yahudilerin ise Arap dünyasının ortasında yaşadıklarını inkâr ettiği, çok fazla etnik çeşitliğe sahip bir toplumuz.
“Bantustan”lardan söz ederek Güney Afrika’ya dikkat çektiniz. Kurumsallaşmış ırkçılık, İsrail toplumunun önemli bir bileşeni gibi görünüyor.
- Esasen ortak noktaları çok fazla, her ikisi de özünde bir yerleşim sömürgeciliği sorunudur ve her iki durumda da toprak hırsızlığı ve etnik temizlik vardır. Her ne kadar toplumların bütünüyle kamusal olarak ayrışmasını gerektiren bir rejimleri yoksa da, İsrail’in Filistinlilere sunduğu hukuki düzen Apartheid yasalarını andırıyor. Ama elbette ki Batı Şeria’daki işgal rejimi ve Gazze’de 2005’ten beri süren zulüm, Apartheid rejimi ile kıyaslanamayacak kadar ciddi.
Konuyla ilgili okuma yapmak isteyenler için:
- Michel Warscawski, İsrail Toplumunun Krizi, Agora Kitaplığı, 2006.
- Sylvain Cypel, Duvarlar Arasında Çıkmazdaki İsrail Toplumu, Arkadaş Yayınları, 2011.