Minberin ve cihadın kükreyen aslanı: Şeyh İzzeddîn el-Kassâm

İBRAHİM REŞİD
Abone Ol

Önce vatanı Suriye’de işgale karşı ayaklanan İzzeddîn el-Kassâm, stratejik önemi sebebiyle Hayfa’ya hicret etti. İlmî açıdan derin, sahabe günlerinden taşıp gelmiş bir karakterle emsaline ender rastlanır bir şahsiyette sahipti. Sosyal ve siyasî her alana dokunmuş; tavizsiz bir mücadele, azalmayan bir heyecan, bitmez tükenmez bir sabır ve cesaretle sömürgecilere karşı halkı bilinçlendirmeye çalışmıştı. 20 Kasım 1935’te İngilizler tarafından şehit edilen Şeyh İzzeddîn el-Kassâm ve arkadaşları, Filistin mücadelesinin sembolü oldu.


“Naaşlar omuzlarda götürülürken on binlerce kişi Allâhuekber diye bağırıyor, kadınlar evlerinin önlerinde, balkonlarda, pencerelerde dilleriyle zılgıt çekiyor, marşlar söyleniyordu. Birden ‘intikam, intikam, intikam, intikam!’ diye bir ses yükseldi. Aman Allah’ım, on binlerce kişi tek bir ağızdan yeri-göğü intikam yeminleriyle inletiyordu. Bu şekilde tekbir ve yeminlerle cenazeyi taşıyan kalabalık, şehrin içinden geçerken Yahudi ve İngilizlerin bulunduğu bir karakolu taş yağmuruna tutup harap ettiler. Herkesin tüyleri diken diken olmuştu. Yoluna devam eden kalabalık, karşısına çıkan bir manga İngiliz askerini de linç etmeye kalkıştı. Askerler canlarını zor kurtardılar. Aslında cenazeler kabristana arabalarla götürülecekti. Ne var ki kalabalığın heyecanı buna müsaade etmedi. Beş kilometre yol boyunca omuzlarda taşınan şehitler kabristana ancak 3,5 saatte varabildi. Yıllar sürecek Filistin’in varoluş mücadelesinin ilk kahramanları kanlı elbiseleriyle defnedildiler. Herkesin dilinde iki kelime vardı: İntikam ve Allâhuekber.”

Filistinli yazar Ekrem Zuayter, büyük mücahid İzzeddîn el-Kassâm’ın cenazesini böyle anlatıyordu. Defnedildiği mezarından Filistinlilerin kalbine mücadele azmi ve cihad heyecanı olarak dönecek Şeyh İzzeddîn, kanlara bulanan sarığıyla direnişin de ilk adımını atmıştı.

Şeyh İzzeddîn el-Kassâm.

İzzeddîn el-Kassâm’ın hayat hikâyesi, 1882 yılında, Suriye’nin sahil şehirlerinden Lazkiyye’nin hemen güneyinde bulunan Ceble beldesinde başladı. Mütevazı, ilim ehli ve mütedeyyin bir aileye mensuptu. Baba tarafından dedesi Mustafa, Irak’tan gelmiş, ilim-irfan sahibi, itibarlı bir Kadirî şeyhiydi. Yine ilim erbabı olan babası Abdulkadir, medresede müderrislik yapıyor, beraberinde şeriat mahkemesi üyeliğini de yürütüyordu. Annesi Halime, ilimle iştigal eden bir ailenin kızıydı. Tam mânasıyla bir ilim yuvasında büyüyen İzzeddîn el-Kassâm, ilk eğitimini aile ortamında aldı. Ceble civarında tanınan âlimlerin derslerine katıldı, medreselere gitti. 14 yaşına kadar süren bu tahsil hayatında gösterdiği iştiyak, babasını heyecanlandırmıştı.

Onun iyi bir âlim olmasını isteyen baba Abdulkadir el-Kassâm, gençliğinin hemen başlarında olan İzzeddîn’i ve diğer kardeşi Fahreddîn’i, Kahire’deki meşhur ilim merkezi Ezher’e göndermeye karar verdi.


İzzeddîn el-Kassâm, 1882 yılında Suriye’nin Ceble beldesinde dünyaya gözlerini açtı.

Kahire’de iki kardeş

İzzeddîn, yaklaşık 10 yıl kaldığı Ezher’de, klasik İslâmî ilimleri okuyarak ilmî altyapısını geliştirdi.

1896 yılında Suriye’den bindikleri avcı vapurunun güvertesinde, uzun bir süre ayrı kalacakları memleketlerini son kez seyreden genç ilim taliplerinin yanında, annelerinin diktiği bez çanta içinde bir Mushaf, ufak-tefek bazı kitaplar ve yol harçlığı vardı sadece.

Bu sadelik ve tevazu, İzzeddîn’i ömrü boyunca takip edecekti.

Kassâm kardeşler, Ezher Camii civarında Şamlılar yurduna yerleştiler. Suriye, Mısır gibi ilim merkezlerinde uzak beldelerden gelen talebeler genellikle kendi hemşerileriyle bir arada kalıyorlardı. İzzeddîn için de bu böyle oldu.

Siyasetin koridorlarında bir dinî kurum: Ezher
Mecra

  • Yaklaşık 10 yıl kaldığı Ezher’de, klasik İslâmî ilimleri okuyarak ilmî altyapısını geliştiren Kassâm, Mısır’ın karışık sosyal yapısından ve çalkantılı siyasî hayatından da çok etkilendi.

Bulunduğu atmosfer onu her açıdan yetiştirdi. O yıllarda Mısır’da, İngilizlere karşı direniş gösteren Ahmed Urâbî Paşa rüzgârları esiyordu. Urâbî Paşa, her ne kadar başarısız olsa da giriştiği mücadele Araplar için bir dönüm noktası olmuştu. Mısır ve Sudan, İngilizler tarafından Urâbî Paşa’nın faaliyetleri gerekçe gösterilerek fiilen işgal edildi. Yine de onun başlattığı siyasî ve askerî hareket benzerleri için örnek olacaktı.

Ahmed Urâbî Paşa'nın Mısır'da İngiliz işgaline karşı direnişi başarısız olmuşsa da onun başlattığı siyasî ve askerî hareket benzerleri için örnek olacaktı.

İzzeddîn’in talebelik günleri de bu siyasî atmosferin gölgesinde geçti. İngilizler ve Osmanlı taraftarlığı, Mısır’ın yerli halkı, yeni yeni baş göstermeye başlayan Arap milliyetçiliği gibi farklı görüşler ve bunlar arasındaki mücadele zihnine çokça ibret tablosu kazıdı.

İzzeddîn el-Kassâm, Kahire’de devrinin önemli isimlerinden dersler aldı. Suriyeli meşhur âlim Ali Tantâvî başta olmak üzere önemli bazı simalarla dost oldu. İyi geçen, verimli bir tahsil sürecinin ardından icazetini alarak memleketine dönen Kassâm, babasının medresesinde müderris olarak göreve başladı. Ardından, kendisine dört güzel evlat verecek ve her koşulda destek olacak Emine Hanım’la evlendi.

İlim seferberliği için kolları sıvayan Şeyh İzzeddîn, beldesini kapı kapı geziyor, insanları ilim tahsiline çağırıyordu.

Aynı günlerde imamı olduğu İbrahim Bin Edhem Camii ve Mansuri Camii’nde vaizliğe başladı. Adeta ilim seferberliği için kolları sıvamıştı. Beldesini kapı kapı geziyor, insanları ilim tahsiline çağırıyor, halkalar kuruyor ve etkili vaazlar veriyordu. Kısa sürede ismi geniş bir çevrede duyulmuştu. Halk uzaklardan gelerek onu dinliyordu. Fakirlikle mücadele için çalışmayı, cehaletle mücadele için ilmi, tembellik ve durağanlıkla mücadele için de cihadı teşvik ediyordu. Ayrıca bu teşvikler sözde kalmıyordu elbette.

Libya'yı işgale girişen İtalyanlara karşı el-Kassâm, halkı silahlı mücadeleye çağırmış ve gönüllü asker ve silah toplamıştı.


  • İtalyanların 1911 yılında Trablusgarb’a asker çıkarması karşısında İzzeddîn el-Kassâm, ilk olarak protesto gösterileri tertip ederek tepkisini gösterdi. Coğrafî açıdan uzak da olsa araya mesafelerin giremeyeceği Müslüman kardeşliği için kolları sıvamıştı. Halkı silahlı mücadeleye çağıran Kassâm, gönüllü asker ve silah toplamaya başladı. Cephede savaşan Osmanlı askerleri için de bir marş yazdı.


Direnişi öğreten cephe: Trablusgarp
Mecra

Topladığı gönüllülerle beraber Trablusgarb’a hareket etmek için fırsat kollarken, İtalyanlar Oniki Ada’yı işgali etti. O sırada I. Balkan Savaşı patlak verince Osmanlı savaştan çekilmek zorunda kaldı. Kassâm’ın topladığı gönüllüler de mecburen evlerine döndü. Onların kuşandıkları silahların sıcaklığı henüz soğumadan, dünya kendisini bir savaşın kucağında buldu. Osmanlı Devleti de Almanlarla beraber bu savaşa katılmıştı. İzzeddîn el-Kassâm doğrudan cephede savaşmak için orduya yazıldı. Devrin şartları içinde hızlı bir askerî eğitimden geçirildikten sonra “garnizon imamı” olarak cepheye gönderildi.

I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde doğrudan cephede savaşmak için orduya yazılan İzzeddîn el Kassâm, hızlı bir askerî eğitimden geçirildikten sonra “garnizon imamı” olarak cepheye gönderildi.

İşgalin her türlüsüne direniş

Savaş, Osmanlı İmparatorluğu için bir yıkımla sonuçlandı. Asırlarca yaşamış devasa bir devlet tarihe karışmış, onun toprakları üzerinde mirasyedilerin ve yabancı sömürgelerin çıkar kavgası başlamıştı. Bunların yanında hilafete bağlı, samimi Müslümanlar da himayesiz kalmıştı. İzzeddîn el-Kassâm’ın memleketi olan Suriye önce İngilizler tarafından, Osmanlı’ya karşı isyan eden Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’a bırakılmış, daha sonra Fransızlarca işgal edilmişti.

  • Memleketine dönen Kassâm o günlerde Anadolu’da tutuşan direniş ateşinin benzerini ateşlemek için meydana atıldı. Maddî-manevî bütün imkânlarını seferber ederek halkı örgütledi. Kazanılması zor olan bir savaşa girdi. Fransızlara önemli kayıplar verdirtti.

İzzeddîn el-Kassâm, önce İngilizler, sonra da Fransızlar tarafından işgal edilen vatanı Suriye’de bütün imkânlarını seferber ederek halkı örgütlemiş, direniş ateşiyle Fransızlara büyük kayıplar verdirtmişti.

1921 yılında hiçbir uzlaşma talebine yanaşmayan, kendilerince “asi”, bu gözü kara vaiz hakkında, işgalciler gıyaben idam kararı verdi. Suriye’de siyasî istikbal Fransızların elinde görünüyordu. Direniş için de fazla bir imkân kalmamıştı. Kassâm bazı arkadaşlarıyla daha sonra ailesi de kendine katılmak üzere Filistin’in Hayfa şehrine hicret etmek zorunda kaldı. Adını tarihe kanıyla kazıyacağı, kendisini İslâm âleminde tanıtan direnişi de burada başladı.

Önce Beyrut’a, oradan Akkâ’ya geçen Kassâm, burada bir süre kaldıktan sonra Hayfa’ya gitti. İngiliz işgali altındaki Hayfa’yı tercih etmesi, şehrin stratejik konumundan kaynaklanıyordu. Nitekim o, bu hicreti, direniş imkânı olmayan bir beldeden direnişe daha uygun gördüğü bir beldeye geçmek için yapmıştı. İngiliz idaresi altında Müslümanlar işgale karşı çeşitli çözüm yolları arayışındaydılar. Kimisi uzlaşmadan yanaydı. Kimisi de müzakereyi öneriyor, kongreler ve protestolar tertiplemeyi düşünüyordu.

İngiliz işgali altındaki Hayfa, stratejik olarak önemli bir konumunda bulunuyordu.

  • Kassâm bu iki yöntemi de faydasız görüyordu. Ona göre işgal ancak silaha sarılmakla sonlandırılabilirdi. Hayfa’da da irşada ve hocalığına devam eden mücahid vaiz; cihad, işgale karşı mücadele ve azme sarılma temalı konuşmalarıyla kitlelere tesir ediyordu.

1925’te İstiklal Camii’nde imamlığa başlayan İzzeddîn el-Kassâm, bir yıl sonra bölgede faaliyet gösteren Genç Müslümanlar hareketine katıldı. Ardından bu harekete başkan olarak, köy köy Filistin’i dolaşmaya başladı. Müslümanları ufukta görünen Yahudi devleti tehlikesine karşı uyarmaya çalışarak Filistinlilere, Yahudilere bir parça toprak bile satmamalarını telkin ediyordu.

Düşman işgalinin ancak silaha sarılmakla sonlandırılabileceğini savunan Şeyh İzzeddîn, Filistinlilere, Yahudilere bir parça toprak bile satmamalarını telkin ediyordu.

Onun ufku ve basireti son derece açıktı. İngilizlerin himayesindeki Yahudilerin amaçlarını sezebiliyor ve dünya siyasetini iyi okuyordu. Filistin toprakları ile alakalı işgalci niyetleri derinden kavradığı için, kendisine İngilizlerle anlaşma yolları arayan Arap liderlerin durumunu soranlara, Şerif Hüseyin’in akıbetini işaret ederek şu Arap deyimini söylüyordu:

“Men cerrebe’l-mücerreb ve akluhu muharrab” (Tecrübe edilmiş bir şeyi yeniden tecrübe etmeye çalışanın aklı yoktur)

Filistin direnişinin simgesi oldu

İzzeddîn el-Kassâm, insanlara ulaşmak için meşru her yolu kullanıyordu. 1930 yılında nikâh memuru oldu. İngiliz işgali ve Yahudi yerleşimciler kadar içinde yaşadığı toplumun sosyal sorunlarını da çok önemsiyordu. Evliliği teşvik ediyor, toplumun çözülmesinin önüne geçmek için aile kurumunu sağlamlaştırmaya çalışıyordu.

  • Zamanla Kassâm’ın etrafında, vefatından sonra kendi ismiyle anılacak “Meşâyıh” (Şeyhler) adı verilen bir grup oluştu. Bu grup hızla örgütlendi. Fakirlere, işçilere, talebelere ve ev hanımlarına kısacası toplumun her kesimine ulaştılar. Teşkilatlanma çalışmaları gizli yürütülüyordu.

Zamanla İzzeddîn el-Kassâm’ın etrafında örgütlenen Kassâm hareketi, Hayfa’da ve Filistin’in kuzeyinde sömürgecilere karşı çok başarılı mücadeleler verdi.

Teşkilât kendisi ortaya çıkana kadar, hakkında neredeyse hiçbir bilgi yoktu. Önceleri bazı ufak eylemler tertip edildi. Şeyh İzzeddîn, verdiği ateşli bir vaazdan dolayı İngilizler tarafından tutuklandı, ancak halkın yoğun tepkileri neticesinde serbest bırakıldı. Çeşitli noktalarda İngiliz ve Yahudilere karşı küçük saldırılar yapıldı. Asıl büyük eylem için ise uygun zaman bekleniyordu.

Uzun hazırlıkların ardından, İzzeddîn el-Kassâm ve arkadaşları, 2 Ekim 1935’te harekete geçti. Hayfa’dan dışarı çıkan ve dağlara yerleşen mücahitler, diğer şehirlerdeki arkadaşları ile koordineli hareket ediyorlardı. Öncelikle İngiliz-Yahudi polis devriyelerine baskınlar düzenlendi.

Kassâm hareketi artık resmen duyurulmuştu.

İngilizler şeyhin başına ödül koydular. Girdikleri çeşitli çatışmaların ardından Şeyh ve arkadaşları, bugün Batı Şeria’da bulunan Cenîn şehrindeki Ya’bed adlı bir tepeye gizlendiler. Kassâm, 14 kişilik ekibine sığındıkları mağarada silah eğitimi vermek istiyordu. Ne var ki İngilizler, aldıkları istihbaratla 500 askeri mağaraya sevk ettiler. İşgalcilerin havadan da destek aldıkları bu çatışmada, teslim olmayı reddeden İzzeddîn el-Kassâm ve arkadaşları, 20 Kasım 1935’te uzun süre kahramanca çarpıştıktan sonra şehit düştüler.

20 Kasım 1935’te İngilizlerle çarpışırken şehit düşen Şeyh İzzeddîn el-Kassâm’ın Hayfa yakınlarındaki kabri.

Tavizsiz bir mücadele, azalmayan bir ilmî heyecan, bitmez tükenmez bir sabır, cesaret ve cihat... Bu şekilde geçen bir ömrün ardından Şeyh İzzeddîn el-Kassâm kanlara bulanmış sarığı ve cübbesiyle Hayfa’ya getirildi. İngilizler herhangi bir hadisenin çıkmaması için olağanüstü tedbirler almışlardı. Şehadet haberinin duyulması ile dört bir taraftan Filistinliler şeyhin evine akın ettiler. İzin verilmemesine rağmen cenaze namazı şehrin merkezindeki Cureyne Camii’nde kılındı. Cenazeyi eski Mekke Kadısı Yunus el-Hatîb kıldırdı. Kassâm ve silah arkadaşları, gösteriler ve sloganlar eşliğinde, şehrin dışındaki mezarlığa kanlı elbiseleriyle defnedildiler. Şeyhin cebinden sadece bir Mushaf ve üç-beş kuruş para çıkmıştı.

  • İzzeddîn el-Kassâm’ın şehadeti, büyük bir direniş ruhunun uyanmasına neden oldu. Kendilerine “Kassâmcılar” adı verilen takipçileri uzun yıllar İngilizlere ve Yahudilere kök söktürdüler. Bugün dahi Filistin’de faaliyet gösteren Hamas’ın askerî kolu onun adıyla anılmakta, ürettikleri füzelere onun ismi verilmektedir.

Hamas: İslâmî bir izdüşüm
Mecra

Hamas'ın silahlı kanadı Kassâm Tugayları, ismini, Filistin mücadelesinin sembolü İzzeddîn el-Kassâm'dan almaktadır.

İlmî açıdan derin, sahabe günlerinden taşıp gelmiş bir karakterle benzerine az rastlanır bir şahsiyet olan Şeyh İzzeddîn el-Kassâm, sosyal ve siyasî her alana dokunmuş, yaygın bidatlerle mücadele için bir kitap yazmış ve ortaya numune bir Müslüman tablosu koymuştu. Ömrü boyunca sürdürdüğü irşad ve vaazlarını şehadetiyle süslemiş, onun şehitliği kendisinden sonraki nesillere bir çağrı olmuştu. Bu durumu cenazede konuşma yapan Ekrem Zuayter şöyle ifade etmişti:

  • “Ben seni daha önce kılıcına dayanarak, minberin üzerinde kükreyen bir aslan gibi asil bir hatip olarak dinlemiştim. Bugün ise seni insanların omuzlarına dayanmış vaziyette, tabutunda dinledim. Allah şahit Ey Kassâm, sen bugün dünden daha etkili bir hatipsin.”

***

Kaynakça / Tavsiye metinler:

Basheer Nafi, Shaykh Izz al-Din al-Qassam: A Reformist and a Rebel Leader, Journal of Islamic Studies, s. 185-215, Oxford, 1997.

Hüsni Edhem Cirar, Eş-Şeyh İzzeddîn el-Kassâm Kâidu Hareketî ve Şehîdu Kadiyyetî, Dâruzziya, Amman, 1989.

M. Muhammed Hasan Şurrab, İzzeddîn Kassam Şeyhu’l-Mucâhidîn fi’l-Filistin, Dâru’l-Beşîr, Cidde, 2000.

M. Muhammed Hasan Şurrab, Şeyhu’l-Mücâhidîn İzzeddîn Kassâm, Kökler Derneği Yayınları, İstanbul, 2018.

Mustafa L. Bilge, “İzzeddin Kassâm”, DİA, XXIV, s. 532, İstanbul, 2001.