Köhne Ürgenç'ten geriye kalan...

AHMET SÜCÜLLÜLÜ
Abone Ol

Harezm bölgesinde bulunan Köhne Ürgenç şehri, Moğolların yapmış olduğu tahribata rağmen birçok kültürel mirası bünyesinde barındırıyor. Bir dönem İpek Yolu gibi önemli ticaret yollarının bulunduğu şehirler için bir geçit görevi görmüş bu şehirde, özellikle 11 ila 16’ncı yüzyıllar arasında yapılmış türbeler, kaleler, bir minare, bir kervansaray kapısı ve bir de cami bulunuyor.

Büyük devletlerin yıllarca hüküm sürdüğü, bir dönemin ilim ve sanat merkezi Harezm bölgesinde bulunan Köhne Ürgenç, birçok kültürel mirasa ev sahipliği yapıyor. 2005 yılında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilen Köhne Ürgenç, bugünkü Türkmenistan’ın Daşoğuz vilayetinde Ceyhun nehrinin güney kıyısında yer almaktadır.

Moğol istilasından ciddi şekilde etkilenen Köhne Ürgenç, günümüzde az sayıda tarihî esere ev sahipliği yapıyor.

Ürgenç ya da Gürgenç, sıfatını Farsça’daki “eski, yaşlı” anlamındaki "kuhne" sözcüğünden alıyor. 17. yüzyılın ortalarında burada yaşayan insanlar, yeni şehre göç etmeye başlayınca önceki şehir “Köhne Ürgenç” olarak anılmaya başlamış.

Bir dönem İpek Yolu gibi önemli ticaret yollarının bulunduğu şehirler için bir geçit görevi görmüş bu şehirde, özellikle 11 ila 16’ncı yüzyıllar arasında yapılmış türbeler, kaleler, bir minare, bir kervansaray kapısı ve bir de cami bulunuyor.

Güç ve zarafet simgesi bir taç
Mecra

10’uncu yüzyıldan itibaren Türklerin batıya doğru göç etmesiyle Orta Asya’da yeni yerleşim yerleri kurulmaya başlamıştı. Bu tarihten sonra 13’üncü yüzyıla kadar Selçuklular ve Harezmşahlar bölgede etkisini oldukça arttırdı. 1157’de Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılmasına kadarki süreçte Orta Asya-Türk mimarisine sahip önemli eserler inşa edildi. Ardından bu mimari gelenek Harezmşahlar tarafından devam ettirildi.

Şehirdeki tarihî eserlerin yıkıntıları bile, vaktiyle yaşanan görkemi gözler önüne sermeye yetiyor.

  • Özellikle bugünkü Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan gibi ülkelerin oluşturduğu Harezm bölgesinde şekillenen imar ve ihya faaliyetleri sayesinde Semerkand, Buhara, Merv ve Ürgenç gibi şehirler, dönemin önemli ilim ve kültür merkezleri olarak ön plana çıktı.

Ürgenç şehri bu dönemde, Harezm şehrinin başkenti olarak Fahreddin er-Râzi gibi önemli âlimlere, sanatkarlara ve devlet adamlarına ev sahipliği yapıyordu. 13. yüzyılla birlikte Moğol kabilelerini birleştiren Cengiz Han, Orta Asya bozkırlarına kadar gelerek bu bölgeyi istila edince, birçok kent yağmalanıp, külliyeler ve değerli kütüphaneler yakılıp yıkılmıştı.

Alaaddin Tekiş'in türbesi, Köhne Ürgenç'in günümüzdeki simgelerinden biri.

1221’de bu istilalardan payını alan ve yıpranan Köhne Ürgenç şehrindeki değerli yapıların çoğunluğu, günümüze kadar ulaşamamıştır. O dönemden günümüze kadar ulaşabilen eserlerden biri, Sultan Alâeddin Tekiş’e ait olduğu belirtilen türbedir. Bu türbe, kare biçimdeki bir yapı üzerine mavi beyaz çinilerin kullanıldığı koni biçimindeki silindirik bir kubbenin eklenmesiyle oluşturulmuştur.

  • Süs malzemesi olarak kullanılan pişmiş tuğlaların ve kerpiçlerin dış cephesini meydana getirdiği bu yapı, o dönemdeki mimari üslubu en iyi yansıtan eserlerdendir.

Kutluğ Timur'un inşa ettirdiği camiden günümüze sadece minaresi kalmış.

Moğol istilası sonrası yeniden canlanan bölgede, ilk yerleşim yerleri arasında yer alan Köhne Ürgenç’te 14’üncü asırda farklı bir mimari anlayışla yeniden yapılmaya başlamış eserler dikkat çekiyor. 14’üncü yüzyılla birlikte Altın Orda Hanlığı’nın valiliğini yapan Kutluğ Timur’un imar girişimleriyle Köhne Ürgenç, mimari açıdan yine önemli bir konuma yükseldi.

Renk çeşitliliğinin arttığı ve bitkisel motiflerin daha fazla kullanılmaya başladığı bu dönemde, eserlerde kufi yazısı yerine de sülüs ve nesih gibi daha hareketli yazılar tercih edilmiştir.

Özellikle bu dönemde dikkat çeken eserlerden birisi Kutluğ Timur’un yaptırdığı camidir. Ancak camiden geriye günümüze kadar ulaşan tek kısım, yaklaşık 60 metre yüksekliğindeki koniyi andıran silindir biçimindeki minaredir. Bu minarenin şerefeleri tamamen ahşaptan olup Orta Asya mimarisinin büyük ve görkemli yapılarından birini oluşturmaktadır.

Turabek Hanım Türbesi, Köhne Ürgenç'te büyük ölçüde ayakta kalmış eserlerden.

Bu dönemdeki önemli eserlerden bir diğeri ise Kutluğ Timur’un eşi Törebeg (Turabek) Hanım’a ait olduğu söylenilen türbedir. Kutluğ Timur minaresine çok yakın bir konumda bulunan bu türbe, 14’üncü asır Orta Asya-Türk mimarisinin en önemli sanat eserlerindendir. Yapımında tuğlaların kullandığı bu türbe, içeride altıgen şeklinde oluşturulan sütunlar üzerinde yükselmektedir. Türbenin firuze çinilerle kaplanmış olan kubbesinin bir kısmı yıkılmış olup tamamı günümüze kadar ulaşamamıştır. Renkli mozaiklerin, çeşitli çiçek ve yıldız desenlerinin süslediği bu yapının tavanı ve duvarları ise görülmeye değer bir güzelliktedir.

Necmeddin Kübra Türbesi'nin taç kapısı.

Mâverâünnehir seferi
Mecra

Köhne Ürgenç’te bulunan bir diğer önemli eser de Kübreviyye tarikatının kurucusu devrin mutasavvıflarından Necmeddîn-i Kübrâ için yaptırılan türbedir. Döneminin eserleri ile benzer mimarî özellikler taşıyan bu türbe, Kutluğ Timur tarafından, 1221’de Moğollara karşı savaşta hayatını kaybeden Necmeddîn-i Kübrâ anısına yaptırılmıştır.

Turabek Hanım Türbesi'nin iç kubbesinden detay.

Çoğunluğu 14’üncü yüzyıldan kalma bu tarihî eserleri barındıran Köhne Ürgenç şehri, Moğolların yapmış olduğu tahribata rağmen birçok kültürel mirası bünyesinde barındırıyor. Orta Asya-Türk mimarisinin görkemli yapılarına tanıklık etmenin mümkün olduğu bu şehir, hasret ve özlemle ziyaretçilerini bekliyor.