İslâm'ın Avrupa'daki mührü: Endülüs

FATMA KARAMAN SÜSLÜ
Abone Ol

Hepimizin vardır bir şehir, bir ülke tasavvuru. Hiç gitmemişsinizdir ancak duyunca yüreğinizin çarptığı, hayallerinizde sokaklarında dolaştığınız… Benim de durduk yere aklıma düşen yer hep Endülüs oldu. Endülüs de tıpkı Kudüs gibi kesinlikle gidip görmemiz, biz Müslümanların yalnız bırakmaması gereken bir yer. Zaten bu tür coğrafyaları gezip görmenin bir lüks değil, bir gereklilik olduğunu ancak oralara gidince anlıyorsunuz. İslâm tarihinin medeniyet ve ihtişamını hissederek öğreniyorsunuz. Fakat daha sonra bu coğrafyadan Müslümanlığın silinmesini gözlemlemeniz son derece dramatik oluyor.

Hepimizin vardır bir şehir, bir ülke tasavvuru: Hiç gitmemişsinizdir ancak duyunca yüreğinizin çarptığı, hayallerinizde sokaklarında dolaştığınız… Benim de durduk yere aklıma düşen yer hep Endülüs oldu. Üniversiteye kadar Endülüs bilgim ortaokul, lisedeki tarih kitaplarında anlatılanlardan halliceydi. Araştırıp, fotoğraflarını görünce adeta rüyalarımdaki cennet imajına dönüştü Endülüs. ‘Bir yerlere gitme’ istediğim hep Endülüs’ten yana oluyordu lakin kısa bir zaman öncesine kadar nasip olmamıştı.

Endülüs'te şehirler arasında seyahat ederken gördüğümüz manzara, klasik bir Akdeniz görüntüsüydü.

Eşimle Endülüs’e ayak bastığımda elim yüreğimde, heyecandan ne yapacağımı bilemez haldeydim. O muhteşem geziyi yapıp bitirdiğimizde Endülüs’e dair aklımda kalan bir-iki şey vardı:

Endülüs de tıpkı Kudüs gibi kesinlikle gidip görmemiz, biz Müslümanların yalnız bırakmaması gereken bir yer.

Zaten bu tür coğrafyaları gezip görmenin bir lüks değil, bir gereklilik olduğunu ancak oralara gidince anlıyorsunuz. İslâm tarihinin medeniyet ve ihtişamını hissederek öğreniyorsunuz. Fakat daha sonra bu coğrafyadan Müslümanlığın silinmesini gözlemlemeniz son derece dramatik oluyor.

Endülüs’e giden yol
Mecra

Onca yıkıma ve barbarlığa rağmen, bugünkü kalıntılar bile Endülüs'ün ihtişamı hakkında çok şey söylüyor.

Bilim ve sanatın zirvesi

Kuzey Afrikalı Berberi komutan Tarık Bin Ziyad, 711 yılında İber Yarımadası’nı fethetti. Müslümanların fethiyle 1492’ye kadar 781 yıl boyunca Müslümanların elinde kalan Endülüs, ilim ve bilimde Avrupa’nın Orta Çağ karanlığını yaşadığı dönemde dünyayı aydınlatan ve Rönesans dönemlerinde Avrupa’daki gelişmelerin asırlar önce yaşandığı bir yer oldu.

  • Müslümanların bölgede bulunduğu süre boyunca ilimin zirve olmasının yanı sıra mimarî anlamda da günümüzde dahi kendisine hayran bırakan bir medeniyet inşa edildi. Saraylar, kaleler, meskenler, ibadethaneler ve diğer mimari unsurların yanında, bilim ve sanatta da zirveye çıkıldı.

Endülüs Yahudileri tarafından Latinceye çevrilen matematik, kimya, fizik, mimarlık ve felsefeyle ilgili kitaplar, bu sayede Avrupa’ya yayıldı. Bugün bazı uzmanlar dahi Rönesans’ın temelini Endülüs medeniyetinin attığında hemfikir. Ayrıca günümüzde önemli yeri olan kâğıt, ipek, barut ve pusula gibi icatlar da tüccar Müslüman Araplar tarafından dünyaya yayıldı.

Elhamra Sarayı, sadece Endülüs'ün değil bütün İslâm tarihinin en sıra dışı hatıralarından biri.

Endülüs’ün son kalesi: Gırnata

Endülüs’ten geriye olağanüstü bir kültürel miras kaldı. Bunların en başında da Elhamra Sarayı ve Kurtuba Camii geliyor. Bugün her ikisi de UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunuyor.

Endülüs medeniyetinin son şehri, Müslümanların İspanya’daki son kalesi olan Gırnata -bugünkü adıyla Granada-, diğer Mağribi krallıklarından 250 yıl daha fazla ayakta kaldı. İspanyolların “Boabdil” adıyla andığı Kral On İkinci Muhammed’in 1492’de Kral Fernando ve Kraliçe İsabel’e teslim olmasıyla biten “İspanya İslâm İmparatorluğu”, adını dünya tarihine altın harflerle yazdırdı.

Elhamra Sarayı arka planı eşliğinde, Boabdil'in Gırnata'yı Katolik Kral ve Kraliçe'ye teslimini gösteren bir betimleme.

Granada, sadece Elhamra Sarayı için bile ziyaret edilmeye değer bir yer. Şehrin tepesinde kurulu olan bu büyüleyici saray, zamanında Endülüs’ün ve Avrupa’nın en önemli bilim merkezlerinden biri olmuş. Kocaman bir bahçeyi yokuş yukarı çıkarak ulaştığınız bu saray için küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var.

Elhamra’ya günde sadece 7 bin 800 ziyaretçi kabul ediliyor bu yüzden biletinizi önceden almak gerekiyor.

Eğer gişeden alacaksanız yanınızda pasaportunuzun olması gerekiyor, aksi takdirde bilet almanız mümkün değil.

Müslüman Madrid
Mecra


Allah'tan başka galip olmadığını tekrar tekrar hatırlamak, Elhamra'yı ziyaretin en çarpıcı kazanımlarından biri.

Lâ galibe illallah

Küçük bir kapıdan girip bambaşka bir âleme geçiyorsunuz. İç içe bahçeler, kemerler, sütunlar, avlular, odalar… Hele duvarlardaki o taş işçiliği, ahşap oymalar... Sanki devam eden bir rüyanın içindeymiş gibi ağzınız açık bir şekilde dolaşmaya başlıyorsunuz Elhamra’yı… Adeta taşın konuştuğu, dile geldiği yapılar sarıyor etrafınızı.

  • Baktığınız her detay size Allah’ı hatırlatıyor. Çünkü sarayın her yerinde, her an karşınıza çıkan, akıllara mıh gibi kazınan "Lâ galibe illallah" (Allah’tan başka galip yoktur) yazısını görüyorsunuz.

Bu sözün uyandırdığı etkiden ve tüylerimizin diken diken olduğundan zerre kadar şüphem yok. Bir sarayın içinde taşların her santimetre-karesine işlenmiş bir şekilde, günde belki de binlerce insanın gözüne nakşedilip aklına kazınıyor. Sarayda bu ifadeye yaklaşık on bin defa rastlanıyor.

Elhamra'nın duvarları, taş ve alçı işleme sanatının en seçkin örnekleriyle dolu.

Allah’ın tek galip olduğunu tüm dünyaya haykıran Elhamra, aslında dört bölümden oluşuyor:

  • Asıl büyük bölüm olan Nasrî Sarayı, Cennetü'l-Arif anlamına gelen ‘Generalife’ adlı yazlık saray, vaktiyle içinde yaklaşık iki bin kişinin yaşadığı Al Kazaba ve son olarak da Kral Beşinci Carlos’un Hristiyan hâkimiyetini göstermek için sarayın bahçesine yaptırdığı Beşinci Carlos Sarayı.

Sultanların yazlık sarayı Generalife'den Alhamra'nın görünüşü.

Hristiyanların şehri almasıyla Elhamra içinde bazı tahribat ve Hristiyanlaştırmalar yapılmış. Bunu sarayı gezerken de görüyorsunuz.

Geziniz bitip sarayın diğer ucundan dışarı çıktığınızda hüzünlü, şaşkın, hayretlere düşmüş şekilde dönüp yapıya defalarca bakıyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki artık kalbinizin bir parçasını Elhamra’da bıraktınız. “Rabbim tekrar buraya gelmeyi, duvarlarına dokunmayı nasip etsin” diye dua ede ede, ayrılıyorsunuz yanından.

Elhamra'nın karşı yamacında bulunan Albayzin, bugün de canlılığını korumayı sürdürüyor.

Eski bir Müslüman mahallesi: Albayzin

Granada elbette Elhamra’dan ibaret değil. Elhamra’nın büyüleyici kızıl surlarını uzaktan izlemek ve fotoğraflamak istiyorsanız size Albayzin Mahallesi’ne gitmenizi tavsiye ediyorum. Albayzin eski bir Müslüman mahallesi. Benim için buranın en önemli yanı, burada şu anda aktif olarak hizmet veren Granada Ulu Camii’nin olması. Sadece namaz vakitlerinde açık olan camii özellikle Ramazan ayında Müslümanlara kucak açıyor.

Albayzin'in yokuş ve merdivenlerini tırmanırken, evlerin arasından Elhamra Sarayı daima sizi selamlar.

Granada Hristiyanlar tarafından ele geçirilince Müslümanların ve Yahudilerin şehirden sürüldüğünü ve çoğunlukla öldürüldüğünü okuyoruz pek çok kaynakta. Albayzin’de bugün, çoğunlukla Fas kökenli küçük bir Müslüman nüfus yaşamaya devam ediyor. Onların restoranlarını ve küçük dükkânlarını sokak aralarında görmek mümkün.

Çingene Mahallesi Sacromonte'nin üst kısmından, gün batımında Elhamra ve Granada...

Albayzin, labirenti andıran dolambaçlı sokakları, dik yokuşları ve bembeyaz evleriyle Granada’nın en eski yerleşim yerlerinden birisi. Albayzin’in hemen yukarısındaki Sacromonte bölgesi ise “Çingene Mahallesi” olarak anılıyor. Mağaralardan bozma evlerin olduğu bu bölge, sergilenen Flamenko gösterileriyle çok ünlü.

Cordoba surlarının hemen dışında, ünlü İslâm bilgini İbn Rüşd anısına yapılmış bir heykel.

Hilafetin görkemli merkezi

Endülüs’ün kalbinde yer alan ve bir zamanlar Endülüs Emevî Devleti’nin başkenti olan Kurtuba -bugünkü adıyla Cordoba-, 11’inci yüzyılda dünyanın en kalabalık ve kozmopolit şehirlerinden biriydi.

  • Roma hâkimiyeti sırasında, stratejik konuma sahip olması sebebiyle önemli yatırımlar yapılan Kurtuba, asıl yükselişini tıpkı diğer Endülüs şehirleri gibi Emevîler döneminde yaşadı. O dönemde Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin yaşadığı bu şehir önemli bilim adamı, filozof ve sanatçılar yetiştirerek Avrupa’nın bilim ve sanat merkezi haline gelmişti. Kurtuba, aynı zamanda Avrupa’daki ilk üniversiteye ve ilk şehir aydınlatma sistemine sahip olmasıyla da ünlüdür.

Kurtuba Camii, bugün de Cordoba'nın hakim şehir silueti konumunda.

Biraz kızgınlık, biraz hüzün

Endülüs’e ayak basıp da “Ah” çekmemiş olan bence yoktur. Genel olarak Endülüs’te Hristiyanlaştırılan her yer insana büyük üzüntü verse de, gözlerimin dolmasına sebep olan yer Kurtuba Camii (Cordoba Katedrali-Müzesi, La Mezquita) oldu. İki hektarlık bir alana yayılan camiinin yapımına 786 yılında başlanmış ve çeşitli etaplar halinde 200 yılda tamamlanmış.

Caminin içine inşa edilen katedral, çok sayıda sütunun ortadan kaldırılmasına yol açmış.

Kurtuba’nın düşüşüyle birlikte kaderine terk edilen caminin içine, 16’ncı yüzyılda Kral Beşinci Carlos’un emriyle büyük bir katedral inşa edilmiş. Minaresinin tepesine çanlar yerleştirilen ve ayinler yapılan camiinin içinde küçük küçük pek çok da şapel bulunuyor.

Kurtuba Camii'nin, Endülüs devrinde nasıl göründüğüne dair bir modelleme.

Döneminde 20 bin kişinin aynı anda namaz kılabileceği kadar büyük bir mabet olan Kurtuba Camii’nin içerisinde 1289 sütun bulunuyordu, fakat yıkılma, tahribat veya depremler sebebiyle bugün 880 sütün kaldı.

Endülüs'ün en büyük kale şehri
Mecra

Caminin şu anda çan kulesi olarak kullanılan minaresine çıktığınızda, hem portakallı avluyu hem de çevreyi harika bir açıdan izleyebiliyorsunuz.

İslâm mimarisinin gelmiş geçmiş en muhteşem eserlerinden biri olan Kurtuba Camii’ni bugün müze olarak gezebiliyorsunuz. Fakat özel günlerde Hristiyanların ibadetine açıldığını öğrendiğimde, bu durum bir Müslüman olarak bende hayal kırıklığına sebep oldu.

Kurtuba Camii'ni gezerken, gözyaşlarınıza hakim olmak oldukça güç.

Cami olarak kabul ettiğiniz yapıya ayakkabılarla girip dolaşmak, o muhteşem işçiliğe sahip olan mihraba yaklaşmanızı, dokunmanızı engellemek için konulan yüksek, çirkin çelik korkulukları görmek, mihrabın önünde dua etmek için biraz fazla vakit geçirince müze yetkililerinin müdahale etmesi karşısında kızgınlıkla karışık üzüntü duymuştum.

Kurtuba Camii'nin çevresindeki sokaklardan bir gece görüntüsü..

Cordoba’da beni en fazla etkileyen bir diğer şey ise, aileleriyle buraya gelen diğer Türk turistler oldu… O kadar çok Türk görmüştüm ki, buraları yalnız bırakmadığımıza şahit olmak yüreğimi biraz hafifletmişti.

Kurtuba Camii'nin muhteşem mihrabına ulaşmak ve dokunmak maalesef imkânsız.

Cordoba’da ezan

Cordoba’da bulunduğumuz gün, tevafuk cuma gününe denk geldiği için eşim cuma namazı için mescit araştırmaya başladı.

Kurtuba'nın ara sokaklarından birinde, İbn Rüşd İslam Üniversitesi tarafından inşa ve ihya edilen Endülüs Mescidi.

Bizim için sürpriz oldu, fakat Cordoba’da bir mescit olduğunu öğrendiğimizde bulunduğu konuma doğru yol alırken sela sesini duyduk. Evet evet, bütün Cordoba sokaklarının sela sesiyle inlediğini duymak o kadar tuhaftı ki, sanki ilk kez duyuyormuşuz gibi şaşkınlıktan olduğumuz yerde kalıp selayı dinledik. Belki o dönemLondra’da yaşadığımız ve uzun süre ezan sesi duymadığımız için şaşırdık ya da İslâm eserlerinin hunharca tahrip edildiği bu Hristiyan topraklarında böyle bir şeye tanıklık etmek bize çok uzaktı, bilemiyorum; ancak Kurtuba Camii’nde gördüklerimden sonra yaşadığım o üzüntü, selayı duyunca kısmen hafiflemişti.

Eşim cuma vakti mescide geçince ben de Cordoba sokaklarında dolaşmaya başladım, namaz için ezan okunduğunda yine kısa bir şok sonrasında oturdum ezanı dinledim. Bizlerin ihtiyacından çok Cordoba’nın o ezana çok ihtiyacı vardı şüphesiz. Namazdan sonra eşim yanıma yüzünde bir gülümsemeyle geldi. “Ne oldu?” diye sorunca “Ömrümde ilk kez İspanyolca hutbe dinledim, hiçbir şey anlamadım ama çok güzeldi, Allah’a böyle bir şey nasip ettiği için ne kadar şükretsem az” dedi. Endülüs topraklarını ziyaret ettiğimiz ve ezan sesi duyduğumuz için ne kadar şükretsek az elbette.

Kurtuba Camii'nin yüksek duvarları, Endülüs ihtişamını yansıtıyor.

Meğer yüzyıllar sonra Cordoba’da ilk ezan sesi 2011 yılında duyulmaya başlanmış. Nüfusunun büyük bir bölümünün Fas ve Cezayir’den gelen Müslümanların oluşturduğu Cordoba’da sonradan İslâm ile şereflenen pek çok İspanyol olduğunu öğreniyoruz esnaftan. Cordoba’dan ayrılırken ise aklımdan tek şey geçiyor:

Granada ne kadar Elhamra ise, Cordoba da o kadar Kurtuba Camii…

La Giralda, vaktiyle İşbiliye Camii olan mabetten geriye kalan son hatıra.

Minareden çan kulesine

Ve Endülüs’teki son durağımız Seville’ya -eski adıyla İşbiliye- geçiyoruz. Guadalquivir Nehri (Vadi-ül Kebir) kıyısındaki bu güzel şehiri Romalılardan Vizigotlara, Emevilerden İspanyollara başkentlik yapmış.

Sevilla’daki en önemli tarihi yapı, hiç kuşkusuz Santa Maria Katedrali, yani vaktiyle İşbiliye Ulu Camii olan mabet. Cami, şehir Hristiyan hâkimiyetine geçince yıkılıp katedral olarak yeniden inşa edilmiş.

Binadan geri kalan kısım ise, belki de ihtişamın zirve noktası: La Giralda. Yani, caminin vaktiyle minaresi olan kule. La Giralda, bugün çan kulesi olarak kullanılıyor. Bütün yıkım ve kıyıma rağmen, Endülüs’ün diğer şehirlerinde olduğu gibi burada da İslâm’ın izlerini rahatlıkla görebiliyorsunuz.

Sevilla'da, Santa Maria Katedrali içinde Kristof Kolomb'un mezarı.

Hristiyan ve Mağrib mimarisi iç içe

Ve Alcazar… La Giralda’nın hemen karşısında olan bu saray her ne kadar dışarıdan mütevazı görünse de, içine girince muhteşem bir sanata tanıklık ediyorsunuz. Adını Arapça El-Kasr’dan alan Alcazar, ilk önce Muvahhidler Devleti’nin hükümdarlarından Ebu Yakup Yusuf tarafından yapılmış ve 14’üncü yüzyılda yıkılmış. Sarayda göreceğiniz “La ilahe illallah” yazıları sizleri sakın şaşırtmasın.

Kastilya – Leon Kralı Birinci Pedro orijinalini de muhafaza ederek sarayı yeniden yaptırmış. Endülüslü mimarlara yaptırılan sarayda İslâm sanatının izlerini her yerde görebiliyorsunuz. Alcazar ile Elhamra arasında benzerlik hissediliyor. Her iki saray da Kurtuba yakınlarındaki ünlü saray-kent Medinetü’l-Zehra’dan esinlenerek yapılmış. Görkemli odaları, taş işlemeleri, muazzam tavanlarıyla Alcazar görülmeye değer.

Alkazar'ın olağanüstü kubbe işlemeleri...

Pratik hatırlatmalar

  1. Biz gezimiz için bir hafta ayırdık, size de en az beş- altı gün ayırmanızı tavsiye ederim. Zira Endülüs deyince bir şehri değil bir bölgeyi gezeceğinizi bilmeniz gerekir.
  2. Endülüs’ü bir gidenden muhakkak dinleyin. Heyecanına ve hayranlığına şahit olun. Gitmeden önce nereye gidilmesi gerektiği hakkında az da olsa bilgi sahibi olmalı ve Endülüs’e dair kitaplar okumalısınız.
  3. Cordoba’ya bir gününüzü ayırmanız yeterli olacaktır.
  4. Seville, Granada ve Cordoba’da helal restoranlar bulmak mümkün.
  5. İspanyolların “Siesta” (öğle uykusu) zamanlarını göz önünde bulundurmak gerek. 14:00-15:00 saatleri arasında başlayan Siesta, 17:00-18:00 saatlerine kadar sürebiliyor. Bu saatler arasında her yer net olarak kapalı, özellikle yaz döneminde gittiyseniz.
  6. Endülüs’e kış döneminde gitmenizi tavsiye ederim. Akdeniz iklimine sahip olduğu için, bizim kış dönemimizde Endülüs’te hava 18-22 derece arasında oluyor. Aşırı sıcaktan ötürü, yazları İspanya’ya gitmenizi tavsiye etmem.
  7. Elhamra Sarayı’nın girişinde kuyrukta çok beklememek ve girişi garantileyebilmek için, internetten bilet almak veya rehberli bir tura kaydolmak, pratik bir seçenek.
  8. Kurtuba Camii’ni sabah 08.30-09.30 arasında ücretsiz gezebilirsiniz. Diğer vakitler, içeri biletle giriliyor.
  9. Alcazar Sarayı’nı pazartesi günleri 18:00-19:00 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.

[Fotoğraflar: Fatma Karaman Süslü]