İran'ı yöneten Türkler, Yozgat'tan geldiler

MEHMED MAZLUM ÇELİK
Abone Ol

İran’da bugüne kadar kurulan en güçlü devlet olan Safevîleri kuran Türkler’di. Sonrasında zayıf bir idare de olsa İran’a düzen getiren hanedanlık da yine Türklerdi ve üstelik Kaçarlar, Anadolu’nun bağrı Yozgat’tan çıkıp gelmiş yirminci yüzyılın ilk çeyreğine kadar varlıklarını sürdürmeyi başarmışlardı.

İran’daki Türk hâkimiyeti Kaçarlar ile başlamamıştır. 1925 yılına gelinene kadar İran topraklarında yaklaşık bin yıllık bir Türk hâkimiyeti vardı. Hatta Kaçarları deviren Şah Rıza, Türk hâkimiyetini şu sözlerle eleştirmekteydi:

“İtiraf etmeliyiz ki bin yıldan daha fazla bir müddette İran, Türk fatihlerin hâkimiyeti altında yaşamıştır.” (Mîhen Gazetesi – 1924)

Oğuz Türklerine mensup Kaçarlar, Ağa Muhammed Han Kaçar’ın 1796’da iktidarı bir başka Türk hanedanlığından almasıyla İran’a hâkim olmuş ve yaklaşık yüz yıl idare etmeyi başarmıştı.

İran’ı yöneten Türk ailelerin Farsça konuşması ya da Farîsileşmesi de söz konusu değildi. Nitekim Türk hükümdarlar kendilerini “sâlâr-ı Türk, pâdişâh-ı Türk, sultân-ı Türk ve bilhassa hâkân-ı Türk” gibi ünvanlarla tanımlıyordu.

İran’da son Türk hanedanlığı: Kaçarlar
Mecra

Kaçar Hanedanlığı'nın kurucusu Ağa Muhammed Han'ın, İran'daki Süleymaniye Sarayı'ndaki tasviri.

Britanya’nın Meşhed başkonsolosu görevini yürütmüş olan İngiliz diplomat ve subay Sir Percy Molesworth Sykes, Türklerin İran’daki konumunu ve gücünü şöyle aktaracaktı:

“İran’da Azerbaycan Türkleri öncü rol oynamaktadırlar. Geleneğe göre, veliaht bu eyaleti (Azerbaycan’ı) yönetiyor ve o, tahta geçmek üzere Tahran’a hareket edince de yakın çevresini Türkler oluşturuyor. Ordu ve elbette ki ordudaki en muteber makam sahipleri de çoğunluk itibariyle bu eyaletten olan şahıslardan ibarettir. Ordunun tüm tophane efradı da bu eyaletten toplanıyor. Sonuç itibariyle Kaçarlar bu Türklerle (Azerbaycan Türkleri ile) özdeşleştiriliyorlar... Azerbaycan ahalisi Farsça ya çok az konuşur ya da bu dilde hiç konuşmaz”

Tarihte Sünnî dünyanın büyük hamisi Osmanlı’ya en büyük sorunu çıkartan da İran’daki Şiî Türkler olacaktı ve bunların başında da Şah İsmail gelecekti. Bu durum Kaçarlar için de geçerliydi.

Kaçarlar, Türklüklerine ve Türkçeye ziyadesiyle değer veriyordu; ama hiçbir şey Şîa’dan önce gelemezdi. İranlı Türkler için bu durum sonraki yüzyıllarda da değişmemişti. 29 Aralık 1914’te Osmanlı askeri Tebriz’e girdiğinde şehirde tutunamamasının tek nedeni Ruslar değildi. Yerel halktan beklediği desteği görememesi de bunda etkili olacaktı.

Fransız Oryantalist ressam Eugène Flandin’in gözünden Kaçar Hanedanlığı döneminde Isfahan.

Yine siyasetin cilvesi, 1941-42’de İran Türkleri büyük katliamlara maruz kaldıklarında İran ve Rus yönetiminin gözünde Şiîliklerinin pek önemi olmayacaktı. Onlar yalnızca ayrılıkçı Türkler olarak görülecek ve o şekilde tanımlanacaktı.

İran toprakları yaklaşık bin yıl boyunca Türkler tarafından yönetildi. İran tarihi demek bir yerde Türk tarihi demekti; ama 1925 yılında Türkler, İran siyasetinden tasfiye edildikten sonra bir daha eski gücünü elde edemedi. Bugün gelinen noktada İran Türkleri özellikle Azerbaycan ile ilişkilerde her daim İran siyasetinde tedirginlik yaratan bir unsur olarak görülüyor.

Bir hanedanın çöküşü
Mecra

Kaçarlar Yozgatlıydı

İran’ın bir dönem en güçlü hanedanlığı olan Kaçarlar ile ilgili çoğunlukla bilinmeyen ise Yozgat kökenli olmalarıdır.

Kaçarlar, 15. yüzyılda bugün Yozgat dediğimiz Bozok civarında yaşıyorlardı.

Uzun Hasan’ın ölümünden sonra aşiret mensupları Gence’ye göç ederek aktif siyasetin içine dahil oldular ve Safevîler içerisinde hızla yükseldiler.

Tahmasap döneminde Azerbaycan içinde kudretli ailelerden biri haline gelen Yozgatlı Kaçarlar, Kanuni Sultan Süleyman’ın karşısına elçi olarak çıkacak kadar güce ulaşmıştı.

Kaçar tahtının bir illüstrasyonu.

Bu aile yıllar içerisinde Osmanlı’nın başına hayli iş açmıştır. 1606 yılında Osmanlı idaresinde bulunan Karabağ’ı Osmanlı’nın elinden geri alabilecek bir askerî güce ulaşmışlardı ki bahsi geçen tarih Osmanlı ordusunun altın çağını yaşadığı döneme denk geliyordu.

  • Bu dönemde Yozgatlı Kaçarlara, Ziyadluoğulları denilmekteydi ki Osmanlı’nın başına açacakları bela Karabağ ile sınırlı değildi. İran’ın bugün Gülistan Eyaleti dediği Esterâbâd’da valiliğe gelen Kaçarların İran iktidarına giden yolu da buradan geçecekti.

Safevîler de Türk’tü

Safevîler bir siyasî organizasyon olarak değil, bir tarikat olarak kuruldu.

Şeyh Safiyüddîn-i Erdebîlî’nin kurduğu bu tarikatın asıl misyonu Moğolları İslamlaştırmaktı, bunun için en güçlü kozları Türklükleriydi.

Tekkeden devlete bir yapılanma: Safevîler
Mecra

Şeyh Safiyyuddîn-i Erdebîlî Türbesi, Erdebil, İran. Safevîlerin kurucu atası olan Şeyh Safiyyuddîn'in türbesinde Şah İsmail'in de kabri yer alır.

Moğollar, Safevîlerin Türk olması nedeniyle onlara hoşgörülü davranıyor ve misyonlarını yerine getirmeleri için ayrıcalık tanıyordu. Moğolların tanıdığı bu ayrıcalık Safevîyye tarikatının uçsuz bucaksız bir coğrafyada sayısız mürit toplamasını sağladı. Timur zamanında bu ayrıcalıklar daha da artırılmış ve Safevîyye tarikatının gücüne güç katılmıştır.

Sünnî bir devlet olmasına rağmen Akkoyunlu devleti, Safevîyye tarikatının politik manevra kazanmasını sağlayacak devlet olacaktı. Tarikatın nüfusundan yararlanmak isten Uzun Hasan, kendisine asker tedarik etmesi karşılığında Safevîyye tarikatının lideri Şeyh Cüneyd’e serbest propaganda yapmak hakkı tanıdı.

Bu sayede tarikat hem askerlik meselesine girdi hem de birçok bakir alanda propaganda yapma imkânının sahibi oldu.

Şeyh Cüneyt aynı zamanda Uzun Hasan’ın kız kardeşi ile evlenmiş ve bu evlilikten Şeyh Haydar dünyaya gelmişti. Tarikatın artık hem siyaseten asil bir lideri vardı hem de dinî fonksiyonları üstlenecek güçlü bir şeyhi.

Zaten tarikat kısa bir süre sonra sayıları on binleri bulacak atlı ve yaya taburlar kurarak coğrafyanın önemli güç unsurlarından birisine dönüşecekti.

Safevî mimarisinin önemli örneklerinden Isfehan Çihelsütûn Sarayı’nda yer alan ve Şah İsmail’in Özbek Hanı Şeybânî ile olan savaşını gösteren bir tasvir.

Şah İsmail dönemi ve devletin kuruluşu

Tarikat, Şeyh İsmail döneminde gücünün zirvesine ulaştı; çünkü Akkoyunlular kendi içerisinde büyük bir iç savaşa sürüklenmişti.

Tarikat, bu karışıklıkta insanların sığındığı güvenli bir liman haline geldi.

Şah İsmail'in 17. yüzyılda İtalyan ressam Cristofano dell'Altissimo tarafından yapılan portresi.

Şah İsmail bir an evvel harekete geçmezse bölgenin tamamen Osmanlı boyunduruğuna geçeceğini anlayarak 1500 senesinde müritlerinden ve durumdan rahatsız Türk aşiretlerinden güçlü bir ordu meydana getirdi.

Şah, ordusunu topladıktan sonra evvela kendisine ve ailesine büyük eziyetler etmiş Şirvan hâkimi Ferruh Yesar’a hücum ederek büyük bir zafer elde etti. Ardından Azerbaycan topraklarına yöneldi ve şehirleri tek tek zapt etmeyi başardı.

Akkoyunları, Azerbaycan’dan tamamen silmeyi başaran Şah İsmail her Şiî Türk’ün kızıl elması olan Tebriz’i ele geçirmek için hazırlıklara başladı.

Zorlu bir savaşın ardından 1501 yılında Tebriz düştü ve Heşt Beheşt tahtının yeni hükümdarı bir tarikat lideri olan Şeyh İsmail oldu.

  • Devletini Şiîlik kidelerine göre inşa eden Şeyh İsmail iki sene içerisinde hâkimiyetini Azerbaycan’dan Irak’a kadar yaydı. Elbette sınırları Sünnî dünyanın lideri Osmanlı ile komşuydu ve bir çatışma kaçınılmaz görünüyordu.

Safevîlerin sonu

Osmanlı Devleti, Safevîlerin Anadolu coğrafyasındaki gücünü yıkmışsa da bu hanedanlık 18. yüzyılın ortalarına kadar varlığını sürdürmeyi başaracaktı.

Şah I. Abbas (1571-1629) döneminde en geniş sınırlarına ulaşan Safevî İran'ı.

Özellikle Rusya’nın İran hinterlandında artan hegemonyası ve artan iç isyanlar bu hanedanlığın sonunu getirecekti.

İran’da bugüne kadar kurulan en güçlü devlet olan Safevîleri kuran Türkler’di. Sonrasında zayıf bir idare de olsa İran’a düzen getiren hanedanlık da yine Türklerdi ve üstelik Kaçarlar Anadolu’nun bağrı Yozgat’tan çıkıp gelmiş yirminci yüzyılın ilk çeyreğine kadar varlıklarını sürdürmeyi başarmışlardı.