Irak’ın esmer yüzü

YUSUF SAMİ KAMADAN
Abone Ol

Abbâsîler döneminde yoğun bir şekilde Irak’a taşınan kölelerin veya tarım işçilerinin torunları olan Irak’ta yaşayan siyahî Iraklılar, köle ticareti günlerinden itibaren Irak'ta, özellikle Basra'da önemli bir varlığa sahipler. Minority Rights Group International'ın verilerine göre ülkedeki nüfuslarının 1,5-2 milyon olabileceği düşünülen siyahî Iraklıların, kölelik geçmişlerinden ekseriyetle şiî Müslüman olmalarına, kendilerini Afrikalı mı yoksa Iraklı mı olarak tanımladıklarından bugün hâlâ topluluk olarak tanınmamalarını anlatan yüzyıllar süren serüveni...

12. yüzyılın kudretli âlimlerinden Ebu’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin,Tenvîru’l-ğabeş fî fazli’s-sûdân ve’l-habeş isimli eserinde işaret ettiği siyahîlerle alakalı nokta, haddizatında içerisinde önemli detaylar barındırıyordu. Süleymaniye Kütüphanesi’nde yazması da bulunan eserinde İbnü’l-Cevzî, üstünlüğün renkte değil takvada olduğunu söylüyor, Efendimizin Habeşistan ile olan münasebetlerinden, önemli siyahî şahsiyetlerden bahsediyordu. İbnü’l-Cevzî kuvvetle muhtemel bu eseri yazma fikrini içerisinde bulunduğu; ciddi bir siyahî nüfusa sahip Irak toplumundan almıştı.

Ortadoğu neresi?
Mecra

Ebu’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin Süleymaniye Kütüphanesi Şehid Ali Paşa Koleksiyonu’nda yer alan Tenvîru’l-ğabeş fî fazli’s-sûdân ve’l-habeş isimli eserinden örnek sayfalar.

12. yüzyılda Abbâsîler’in hâkim olduğu Irak toprakları siyahîlerle bu tarihten çok daha önce tanışmıştı. Modern zamanların anlamakta zorlandığı bir mesele olan kölelik, o dünyanın kaçınılmaz bir gerçeğiydi. İşçilikte ihtiyaç duyulan açık, kölelerle gideriliyordu.

Arap dünyasında öteden beri mevcut olan kölelik ve burada istihdâm edilen siyahî insan varlığı İslâm tarihiyle başlamış değildi.

Bilâl-i Habeşî ve daha çok sayıda isim, İslâm öncesi dönemde de siyahî köle varlığına işaret ediyordu. İslâm döneminde de devam eden bu durum, Hz. Peygamber’in adeta bu meseleyle alakalı yaptığı düzenlemeyle yepyeni bir hüviyet arz etmişti. Onun bu meseleyle alakalı ifadeleri, içinde bulunduğu reel dünyanın, mümkün olabilecek en insanî yönlerini muhtevî idi.

İslâm, vaz ettiği hukukla, dünyada cârî olan köle edinme yollarına bir sınırlama getiriyordu. Bu bakımdan savaş esirleri İslâm dünyasının temel köle kaynaklarından biri olmuştu. Emevîler döneminde devam eden seferler savaş esiri şeklinde köle ihtiyacının karşılanmasına imkan veriyorken, Abbâsîler döneminde fetih hareketlerinin inkıtaya uğraması bu ihtiyacın farklı kanallardan çözülmesi meselesini doğurmuştu. Ne var ki İslâm coğrafyasında siyahî kölelerle Emevîler döneminde de karşılaşılıyordu. Fakat bu mevzuda asıl yoğunluk Abbâsîler döneminde olmuştu. Afrika kıtasının doğu sahillerinden ciddi sayıda nüfus İslâm topraklarına taşınıyordu. Transatlantik köle ticaretinde misallerini gördüğümüz üzere burada yine Afrikalı köle tâcirleri önemli bir rol oynuyorlardı. Ayrıca Afrika’da meydana gelen yerel savaşlar neticesinde ele geçirilen esirlerin alıcısı da İslâm dünyasında hazırdı. Irak coğrafyası bu kölelerin özellikle en yoğun dağıtıldığı yerlerin başında geliyordu.

  • İslâm tarihinde "Sevâd" olarak bilinen, Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki bölge, verimli toprakları sebebiyle burada çalıştırılacak çok sayıda köleye ihtiyaç duyduruyordu.

Dicle ile Fırat Nehirleri arasındaki bölgeye ''Sevâd'' denilmesi şu şekilde açıklanır: Arapların İslâm fetihleri sırasında çölün sarı kumları arasından çıkıp Fırat-Dicle havzasındaki ekili ağaçlık ve koyu yeşil alanı kapsayan kara toprakları uzaktan gördüklerinde buraya gece gibi “siyah” anlamına gelen sevâd dedikleri kaydedilmektedir.

9. yüzyılda bir hayli fazla olan siyahî nüfus öyle bir noktadaydı ki Abbâsîler döneminde patlak veren meşhur Zenc İsyanı’nda rivayete göre yarım milyon zenci mevcuttu. Kontrolsüz insan aktarımının sebep olduğu yığılma bu yüzyılda, devleti 15 yıl uğraştıran bir isyanla baş başa bırakmıştı. Böylesine bir güç iken devlet kurma teşebbüsünde bulunmayı ihmal etmeyen siyahîler, isyanın devam ettiği yıllarda büyük yıkımlara sebep olmuşlardı. Mesela Basra bu yıkımlardan nasibini almış, ba’de harâbi’l-Basra" (Basra harap olduktan sonra) ifadesi bu vesileyle meşhur olmuştu. Nihayetinde isyan zor da olsa bastırılmış, isyancıların önemli bir kısmı öldürülmüş, sağ kalanlar ise eski statülerine döndürülmüşlerdi. Irak’a entegre olan siyahîler varlıklarını da devam ettirmişler, bugüne kadar gelmişlerdi.

Basra Körfezi'nin ucunda, sınır içinde sınır
Mecra

İşte bugün Irak’ta yer alan siyahî Iraklılar, Abbâsîler döneminde yoğun bir şekilde Irak’a taşınan kölelerin ve tarım işçilerinin torunlarıydılar.

Abdülhüseyn Abdürrezzâk.

Irak’ta siyahîlerin oluşturduğu bir topluluğa liderlik eden, kendisiyle görüşme imkanı bulduğumuz Abdülhüseyn Abdürrezzâk her ne kadar resmî bir sayım olmasa da nüfuslarının milyonla ifade edildiğini söylemiş, sorduğumuz sorulara cevap sadedinde Irak’ta yaşadıkları problemlere işaret etmişti. Abdürrezzâk’a göre Irak siyahîleri günümüzde çeşitli sayıda ve büyük sayılabilecek problemlerle karşı karşıyaydılar. Yaşadıkları en büyük problem ise gerek Irak devletinin gerek Irak toplumunun kendilerinin varlığını kabul etmemesi idi.

Ona göre her zaman ve her yerde ayrımcılık söz konusu oluyor, bunun temel sebebini ise Irak tarihinin bilinmemesi cehaleti meydana getiriyordu.

  • Burada dikkat çekici tarihî bir mesele de kendisini gösteriyordu ki o da Irak siyahîlerinin ekseriyetle şiî olmasıydı.

Siyahî olmamasına rağmen Zenc İsyanı’nın liderliğini yapan Ali bin Muhammed, Hz. Ali ve Hz. Fâtıma soyundan geldiği iddiasıyla, ağır şartlar altında çalıştırılan zencilere iyi bir hayat verme sözüyle ortaya çıkmıştı. Zamanla siyahîlerin şiîliğe evrilmeleri sebepsiz olmamış, İslâm tarihinin başka yerlerinde de misallerini gördüğümüz üzere muhalif bir hareket kendisini şiîlik şemsiyesi altında bulmuştu. Buradan bakıldığında şiîlik, sünnî otoriteye karşı girişilen başkaldırının sığındığı bir merci oluyordu. İsyanın bastırılmasının ardından şiî Karmatîler içerisinde yer alan siyahîler, merkezî otorite için ciddi sorunlar meydana getirmişti. Bugün Irak siyahîlerinin şiî olmasının arkasında işte böyle bir gelenek söz konusuydu. Fakat öyle anlaşılıyor ki siyahî toplumda bu konuda bir radikallik yoktu. Abdülhüseyn Abdürrezzâk kendisinin şiî veya sünnî olarak tavsîf edilmesine karşı çıkıyor, başında bulunduğu topluluk olarak bu tarz ayrışmalara katılmadığını ifade ediyordu.

Barış şehrinden hüzün şehrine: Bağdat
Mecra

Irak’taki azınlıklarla alakalı Londra merkezli Minority Rights Group International tarafından 2011 yılında yayımlanan rapor, Irak’ta yaşayan siyahîlerin siyasî, içtimaî ve iktisadî dışlanmaya maruz kaldıklarını, bu toplumun yaklaşık yüzde 80'inin okuma yazma bilmediğini, yüzde 80'in işsiz olduğunu ve yaklaşık 600 ailenin yoksulluk içinde yaşadığını belirtiyor.

Dikkate şayan bir başka mesele de Irak siyahîlerinin kendilerini Iraklı mı yoksa Afrikalı mı olarak hissettikleriydi.

Abdürrezzâk, kendilerinin Iraklı ama Afrika’dan geldiklerinin farkındalığına da sahip olduklarını belirtiyordu. “Bizim Afrika’dan çeşitli sebeplerle gelmemiz veya getirilmemiz gibi, Irak’taki diğer Iraklılar da başka yerlerden getirilmişlerdir. Irak topraklarında saf Iraklı bir unsurdan bahsedilebilmesi mümkün değil.” Basra’da yoğunluk kazanan siyahî nüfus, son zamanlarda yaşanan bir gelişme ile yine gündeme gelmişti. Randa Abdülazîz isimli siyahî bir kadın, ülkenin yegane siyahî haber sunucusu olmuştu.

Randa Abdülazîz, yayın öncesi hazırlık yaparken.

Randa Abdülazîz’in haber sunucusu olmasıyla alakalı görüş beyan eden Abdülhüseyn Abdürrezzâk, “Randa’nın bu mevkiye gelmesi yıllarca verilen mücadelelerin bir semeresi oldu, fakat bu durum Irak’ın kendi isteğiyle değil uluslararası baskı neticesinde gerçekleşti. Biz yine de bunu öncü bir adım olarak görüyor ve Randa’nın başarılı olmasını temenni ediyoruz.” ifadelerini kullandı.