Guadeloupe Konferansı

5-7 Ocak 1979 tarihlerinde Fransa'nın Karayip Denizi'ndeki Guadeloupe Adası’nda düzenlenen Guadeloupe Konferansı, dünya tarihinin önemli dönüm noktalarından biri olmuştur. Dört büyük Batılı liderin – ABD Başkanı Jimmy Carter, Fransa Cumhurbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing, Batı Almanya Şansölyesi Helmut Schmidt ve Birleşik Krallık Başbakanı James Callaghan – bir araya geldiği bu toplantıda, dönemin kritik uluslararası meseleleri tartışılmıştı. Bu konferans, özellikle İran’daki devrimci sürecin uluslararası boyutları açısından büyük bir öneme sahipti ve İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevî'nin tahtı terk etmesinin Batı dünyası tarafından nasıl karşılandığını ortaya koymuştur.
Konferansın arka planı
1970'lerin sonlarına doğru İran’da toplumsal huzursuzluklar hızla artmış ve bu durum İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevî rejiminin gücünü ciddi şekilde zayıflatmıştı. Petrol zengini İran, ABD’nin Ortadoğu’daki stratejik müttefiklerinden biri olarak görülüyordu. Ancak Şah’ın baskıcı politikaları, ekonomik dengesizlikler ve İslâmcı muhalefetin giderek güç kazanması, İran’da siyasî istikrarsızlığı tetiklemişti.
Halk protestoları 1978 boyunca giderek yaygınlaşmış ve İran Devrimi’nin tohumlarını atmıştı.

Batılı liderler, İran’daki bu hızlı değişim karşısında ortak bir strateji geliştirmek amacıyla Guadeloupe Konferansı’nda bir araya gelmişti.
Guadeloupe Konferansı’nın ana gündem maddelerinden biri İran olmuştu. ABD Başkanı Jimmy Carter, konferans öncesinde Şah’ı desteklediğini ifade etmiş olsa da, İran’daki protestoların şiddetinin artması ve ordunun rejime desteğinin zayıflaması, Washington’un tutumunda değişikliğe yol açmıştı. Batılı liderler, Şah rejiminin artık sürdürülemez olduğunu ve halkın tepkisinin göz ardı edilemeyeceğini tartışmışlardı.
- Guadeloupe Konferansı’nda, Şah’ın görevden ayrılması ve yerine geçici bir hükümetin kurulması gerektiği konusunda fikir birliği sağlanmıştı. Özellikle ABD, İran’da istikrarın korunması için Şah’ın yerine daha geniş tabanlı bir yönetimin gelmesinin daha uygun olacağını savunmuştu. Bu karar, Şah için moral bozucu bir darbe olmuş ve zaten zayıflamış olan rejimin çöküşünü hızlandırmıştı.
Konferansta Batılı liderlerin İran’a yaklaşımı, bölgedeki jeopolitik ve ekonomik çıkarlarla şekillenmişti. İran, sadece enerji kaynakları açısından değil, aynı zamanda Ortadoğu’daki dengeleri koruma açısından da stratejik bir öneme sahipti. Ancak liderler, Şah’ın halk üzerindeki kontrolünü kaybettiğini ve rejimin yıkılmasının kaçınılmaz olduğunu değerlendirmişlerdi. Batı, bu süreçte İran’da tamamen kontrol edilemez bir kaosun çıkmasını önlemeyi ve devrimden sonra ortaya çıkacak yönetimin Batı’ya tamamen düşman olmamasını sağlamayı hedeflemişti.
Konferans sırasında Fransa Cumhurbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing, Humeynî’nin devrim sonrası yönetimde etkili olabileceğini öne sürmüştü. Fransa, Humeyni’yi Paris’te ağırlayarak ona uluslararası bir platform sunmuş ve devrimci hareketin lideri olarak etkisini artırmasına dolaylı olarak katkıda bulunmuştu. Bu durum, Batılı liderlerin devrimden sonra İran’da nasıl bir rejim kurulacağına dair farklı beklentilere sahip olduklarını göstermektedir.
Şah’ın rejiminin çöküşü ve Batı’nın rolü
Guadeloupe Konferansı’ndan sonra, Şah Muhammed Rıza Pehlevî üzerindeki uluslararası baskı artmış ve rejiminin yıkılması hızlanmıştı.
Şah, Ocak 1979’da ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve bir daha geri dönememiştir.
Bu dönemde İran’da geçici bir hükümet kurularak Humeynî’nin ülkedeki etkinliği giderek artmıştı. Batılı liderler, Humeynî’nin İran halkı üzerindeki etkisini göz önünde bulundurarak, yeni bir otoritenin oluşumunu kaçınılmaz görmüşlerdi.
Guadeloupe Konferansı, İran Devrimi’nin uluslararası boyutunu anlamak açısından kritik bir dönüm noktası olmuştu. Konferans, Batılı ülkelerin İran’daki devrim sürecine yaklaşımını şekillendirmiş ve Şah’ın Batı’daki destekçilerinin geri çekilmesine yol açmıştı. Bu durum, İran’daki devrimci hareketin başarısında önemli bir etken olmuştu. Aynı zamanda, bu konferans, Batılı liderlerin Ortadoğu’daki siyasî krizlere müdahale etme yöntemlerine dair önemli ipuçları vermekteydi.
Netice olarak Guadeloupe Konferansı, İran’daki devrim sürecine dış müdahalelerin nasıl bir rol oynadığını ortaya koyan önemli bir tarihsel olaydı. Batılı liderler, Şah rejiminin sürdürülebilir olmadığını kabul etmiş ve İran’daki toplumsal değişimlerin kaçınılmaz olduğunu öngörmüştü. Ancak bu süreçte alınan kararlar, İran’da Batı karşıtı bir rejimin kurulmasını engelleyememişti.