Boşa giden barış
13 Eylül 1993 günü ajanslara düşen bir haber, Ortadoğu’nun en köklü sorununda nihayet yol alınabildiğini düşündürmüştü. “Son dakika” notuyla geçilen Washington mahreçli haberde, İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin’le Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’ın Beyaz Saray bahçesinde el sıkıştıkları belirtiliyordu.
“Oslo Görüşmeleri” olarak kayıtlara geçen müzakere süreci nihayet somut bir aşamaya gelmiş, taraflar arasında anlaşma sağlanmıştı. Filistin tarafının İsrail’i ilk kez tanıdığı müzakerelerde, İsrail de Filistinli muhataplarını ilk kez “siyasî bir oluşum” olarak kabul etmişti.
Görüşmeler sürdürülürken, İsrail ve Filistin’den ayrı ayrı protestolar yükselmişti. İki cephede de, karşı tarafa çok fazla taviz verildiği söylentileri vardı. İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin, şimdiye kadarki kazanımlardan vazgeçmekle suçlanıyor, Yaser Arafat ise düpedüz Filistin davasına ihanetle itham ediliyordu.
Oslo Süreci’nin en somut sonucu, İsrail’in 1967’den bu yana işgal altında tuttuğu Batı Şeria’da bir Filistin yönetiminin kurulmasına göz yummasıydı. Bu şüphesiz önemli bir aşamaydı, ancak aynı zamanda, Filistinliler açısından 1948’de İsrail kurulurken işgal edilen topraklardan da tamamen vazgeçmek anlamına geliyordu. Filistin tarafında tepkiler de duygular da karmakarışıktı.
1987’de başlayan Birinci İntifada sırasında İsrail Savunma Bakanı olan Yitzhak Rabin, Filistinli çocuklara yönelik vahşi müdahaleler ve fiziksel işkenceler nedeniyle, Batı basınında “Kemik kıran Rabin” ünvanıyla anılıyordu.
Aradan geçen zamanda, özellikle Hamas’ın müstakil bir oluşum haline gelmesiyle birlikte, İsrail yönetimi de “İki Filistin” arasında bir seçim yaparak, oyunu Yaser Arafat’tan yana kullanmıştı. Rabin’in Filistinlilere yönelik katı ve acımasız tutumunda herhangi bir değişim yoktu, ancak sahadaki gelişmeler kontrolden tamamen çıkmak üzereydi. Rabin, mecburiyetten dolayı Arafat’ın elini sıkıyordu.
- Oslo Anlaşması’ndan sonra, İsrail’de Yitzhak Rabin’e yönelik tepkiler çığ gibi büyüdü. Protesto gösterileri, boykotlar ve öfke dolu mitinglerle geçen yaklaşık iki yılın ardından, 4 Kasım 1995’te Rabin, anlaşmaya sinirlenen bir Yahudi yerleşimci -Yigal Amir- tarafından başkent Tel Aviv’in göbeğinde vurularak öldürüldü.
Anlaşmanın diğer ortağı Yaser Arafat, 11 Kasım 2004’te Fransa’nın başkenti Paris’teki bir hastanede ölünceye kadar, sahada kendisine verilen hakları ve sınırları korumaya çabaladı. Ancak hem Ortadoğu’daki kaygan siyasal zemin, hem Filistin içindeki ayrışma ve rekabet, hem de İsrail yönetiminin Filistin’i yok etmeye azimli siyaseti nedeniyle, “Filistin Devleti” denilen mevhum oluşum bir türlü gerçek olamadı.
30’uncu yılına girdiğimiz Oslo Görüşmeleri, İsrail-Filistin tarihinin uzun ve kanlı basamaklarından biri olarak kayıtlara geçerken, Filistin’de bugün daha çok kişinin sormaya başladığı şu soru, hâlâ cevabını bekliyor:
Oslo’dan geriye ne kaldı?