Bir hanedanın çöküşü

YUSUF SAMİ KAMADAN
Abone Ol

İngiliz Doğu Hindistan Şirketi'nin Basra Körfezi limanına ticaret merkezi kurmasına izin vererek İran'ı yabancı nüfuza açan Zend Hanedanı'nın kurucusu ve ilk hükümdarı Kerîm Hân Zend, zamansız ölümüyle hanedanlığında sonun başlangıcını getirmişti.

Kerîm Hân Zend, Osmanlı elçisi Vehbi Efendi ile birlikte. I. Abdülhamid tahta çıktığı zaman (1774), cülûsunu bildirmek üzere ünlü Şair Sünbülzâde Vehbî'yi, Şîraz’a elçi olarak göndermişti.

Doğu Hindistan Şirketi’nin Bûşehr’deki temsilcisi John Beaumont, 1779 yılının Mart ayında Basra’daki meslektaşı William Digges LaTouche’a gönderdiği mektubunda Zend Hanedanı'nın kurucusu ve ilk hükümdarı Kerîm Hân Zend’in ölüm haberinin ortalıkta dolaştığını büyük bir endişeyle iletiyordu. Beaumont, orijinali British Library içerisinde India Office Records and Private Papers’da kayıtlı olan ve Katar Millî Kütüphanesi tarafından satın alınan evrağın içerisindeki mektubunda böyle bir haberi “korkunç” olarak tavsîf ediyordu. Bundan 6 gün sonraysa ortalıkta dolaşan söylenti Beaumont için netlik kazanmıştı. Kerîm Hân Zend gerçekten de ölmüştü. Âmiri mevkinde bulunan Bombay'daki Konsey Başkanı ve Valisi William Hornby’e yazan Beaumont, gelişmeden onu hemen haberdar etmişti.

Güçlü bir lider olan Kerîm Hân Zend, 30 yılı aşkın bir süredir idare ettiği İran topraklarında barışı sağlamayı başarmış bir isimdi.

Bugün Şîrâz’da mevcut olan pek çok eser kendi döneminde inşa edilmişti. Kerîm Hân’ın İngilizler için en önemli özelliği ise Doğu Hindistan Şirketi’nin kendisi döneminde İran topraklarına girmiş olmasıydı. 1763 yılında Bûşehr’de Doğu Hindistan Şirketi’ne ait bir ticaret noktasının açılmasına izin veren kişi Kerîm Hân idi. Şirket için onun döneminde oluşan istikrar ortamı kendisinin ölümüyle, üstelik bunun herhangi bir halef belirlemeden beklenmedik bir zamanda gelmesiyle tehlikeli bir hâl almıştı. Beaumont’un durumu “korkunç” olarak tavsîf etmesi boşuna değildi. Muhtemelen çıkacak taht kavgalarının ve bunun Doğu Hindistan Şirketi’ne vereceği zararı önceden görmüştü. Durum gerçekten de böyle seyretmiş, İran toprakları yıllarca devam eden taht kavgalarına şahit olmuştu.

Hollanda’nın Endonezya’da ne işi vardı?
Mecra

Kerîm Hân Kalesi, Şiraz'da 1766 tarihinde inşa edilmiş Zend hanedanı dönemine ait tarihî bir kaledir.

  • Neticede oluşan güç boşluğu Zend Hanedanı’nın ortadan kalkmasını ve yeni bir kuvvetin; Kaçar Hanedanı’nın ortaya çıkmasını gerektirmişti.

Kerîm Hân’ın ölümüyle birden fazla isim tahtta iddia sahibi olsa da bunlardan özellikle ikisi kendisini gösteriyordu: Kerîm Hân’ın üvey kardeşi Zeki Hân Zend ile öz kardeşi Sâdık Hân Zend.

Kerîm Hân’ın generallerinden biri olan Zeki Hân Zend önemli askerî başarılar elde etmiş biriydi. Tahtta iddia sahibi olması üvey kardeş olması sıfatıyla doğrudan mümkün değildi. O bunu kendi kızıyla evlendirdiği Kerîm Hân’ın küçük oğlu Muhammed Ali Hân üzerinden yapıyordu. Zeki Hân’a göre tahtın sahibi Muhammed Ali Hân olmalıydı.

Sâdık Hân da bir diğer önemli figürdü. 1775 yılında Osmanlı hâkimiyeti altında bulunan Basra’ya yapılan saldırı Sâdık Hân’ın önderliğinde yapılmıştı. Zeki Hân’ın karşısında yer alan Sâdık Hân ise onun desteklediği Muhammed Ali Hân’a karşı, Kerîm Hân’ın diğer oğlu olan Ebulfeth Hân Zend’i destekliyordu. Her iki taraf arasında yükselen gerilim bir çarpışmaya doğru gidiyordu.

1775-76 tarihlerinde Sâdık Hân önderliğindeki Zend ordusu, Osmanlı kontrolündeki Basra’yı ele geçirmişti ve Basra üç yıl boyunca Zendlerin elinde kalmıştı.

John Beaumont’un 11 Mayıs 1779 tarihli mektubu çözümü “ikisinden birisinin ölmesi”nde buluyordu. Bu tarihten kısa bir zaman sonra Şîrâz’dan gelen bir haber, Zeki Hân’ın adamları tarafından öldürüldüğünü söylüyordu. Beaumont’un 23 Haziran 1779 tarihli William Hornby’e gönderdiği mektupta bu gelişmenin detayları veriliyordu. Böylesine acımasız bir canavarın ölümünden duyduğu memnuniyeti dile getiren Beaumont, olayın nasıl geliştiğine dair duyduklarını da aktarıyordu: Suikastçılar Zeki Hân’ın çadırına girmişlerdi. O, gelenlere ne istediklerini sormuştu. Suikastçılar kendilerinden emin bir şekilde canını almaya geldiklerini söyleyince Zeki Han hemen sürekli hazır tuttuğu tüfeğine uzanmıştı. Fakat onu kullanamadan Cafer Hân’ın kılıcı sağ kolunu kesmiş, sonrasında da Nasırullâh Mirza onu öldüren darbeyi indirmişti. Kesilen kafası Sâdık Hân’a gönderilmiş, vücudu ise yakılmıştı.

Beaumont, Sâdık Hân Şîrâz’a döner dönmez istikrarın tekrar sağlanacağını söylüyor ve her şeyin eskisi gibi kaldığı yerden devam edeceğini ifade ediyordu. Kendisinin 20 Kasım 1779 tarihli bir başka mektubu artık siyasî istikrarın sağlandığından bahsediyordu. Ona göre Doğu Hindistan Şirketi’nin faaliyetlerini devam ettirmesi için ortada bir engel kalmamıştı. Beaumont bu düşüncesinde şüphesiz yanılıyordu.

Zeki Hân’ın öldürülmesi istikrarsızlığın başlangıcı olmuştu.

John Beaumont'un Sâdık Hân'ın kör bırakıldığını ve müteakiben intiharını bildirdiği mektubu.

Sâdık Hân 1781 yılında tahtın diğer bir iddiacısı olan Ali Murâd Hân ile giriştiği mücadelede yenilgiye uğramış ve gözlerine mil çekilmişti. Sonrasında ise içtiği zehirle kendisini öldürmüştü. 1781 yılından 1785 yılına kadar Zend tahtında oturan Ali Murâd Hân ise Sâdık Hân’ın oğlu Cafer Hân tarafından yenilgiye uğratılmıştı. Zend Hanedanı bu şekilde iç meselelerle mücadele ederken İran’ın kuzeyindeki Kaçarlar güçlenmeye devam ediyorlardı. Özellikle 1780’ler ve 90’lar onların büyük atılım yaptıkları zaman olmuştu.

  • Cafer Hân’ın oğlu Lütf Ali Hân, Zend Hanedanı’nın da son hâkimi olmuş; Muhammed Hân Kaçar tarafından yenilgiye uğratıldığında Zendler de tarihe karışmıştı. Böylece İran’da Kaçarlar hâkimiyeti kurulmuştu.